25 Ekim 2008 Cumartesi

kıçıikikanatlılar diyarı

"inadım inat, kıçım iki kanat" diye bi laf var malum. ultrasurf'le yorumlar da yayınlanıyomuş, yayınladım buyrun. kanatlanıp fezaya ericez. inattan.

bu mahkeme kararının da, youtube'da olduğu gibi, yurtdışından bi blog sebebiyle çıktığını düşünüyorum. tabii burda asıl sorun şu, youtube " videoları takip edemiyoruz" diyebilir ama blogger'ın takip etmesi gerekmiyor. di mi? yani ben blog açarken öyle bi şi hatırlamıyorum. haliyle, blogger bizden sorumlu değil. madem rahatsız oldunuz bi blogdan, iki blogdan, oturur ip adresi araştırır, bizzat elinizle koymuş gibi bulursunuz. türkiyedeyse daha kolay, yurtdışındaysa tabii hangi ülkeye anlatıcan " bi blogdan kıllandım, kapa abi şunu" filan, gülerler adama. bu bir. ikincisi, diyelim ki zahmet edip buldunuz, "yaau kardeşim kapa len blogunu!" çekmezsiniz, çekemiyo olmanız gerekir. elfler ve hobbitler bu işi böyle yapmıyomuş diye duydum.

yani bence "aa ama benimki cici blogdu niye niye, kahroldüşmanları yakalayın; beni bırakın" demeyi yanlış buluyorum. şekil 1-A: sansür denen şey toplu yenen ve mideye oturan bir tatlı türüdür. güzeldir de böyle olması, göz açar. hani var ya "toplu sünnetteki sütlaçtan zehirlenen 600 kişi..." haberleri filan. o kıvam. topluca olmadan olmuyo.

gazeteye, radyoya, televizyona da yayın yasağı getiriliyor evet; ama zor biraz. kapatılmıyolar bi kere. hop, "kara kaşımın şeklini beğenmeyenin başına çökmeliyim" diye bir şey sıkar biraz. tekzip eder, özür diletir filan. nasıl ve niye: çünkü bu işin kanunu var, düzenlemesi var. gazetecinin hakkını da koruyor, yeri gelince hedef gösterilen yazarı da. ha tabii zurnanın zört dediği yerler de var, farkındayım. ama neticede bi düzenleme var. birileri bi gazeteye kızıp matbaayı basmıyo ya da uydu yayınını kesmiyo, di mi? yani tamam, gazetecilik yapmıyoruz; o iddiada değilim. ama blog denen nane "internet günlüğü" ise (ki bence değil ama neyse), birileri benim günlüğümü bana okutmuyor! manyak mısınız yahu? ben kilidini atmışım, ortada bırakmışım günlüğü okunsun diye!

internet hukuku denen şeyse, şekil 1-B: primatlar seviyesinde. dün agu demiş çocuk gibi hatta. padişah lüksünün hala yaşandığı tek yer. hani yemeğini beğenmeyince tüm lokantaları kapatmak gibi bi şi. sulh ceza mahkemesi (bu arada, sulh ve cezayı okuyan kaç sulh ceza mahkemesi çalışanı vardır?) bu işlere mi bakar, yeri orası mıdır, noluyodur. ben bilmem, hukukçular bilir. diyarbakır sulh ceza'dan kaç kişi hayatında bi blog görmüş, okumuştur? engin internet dehası türk bilirkişileri mi eşlik etmiştir cezanın verilmesine? blog ne, yenir mi?

peki blogdan geçim sağlayanlar nolucak hakikaten? "aa kahve taştı ocak battı" di mi-- engin dehamız orda zortladı. neyse işte, karşılıklı inatlaşma halleri. kimin kanadı daha büyük bakalım. bu arada, bakınız, insanlar çok laik, demokratik, bağımsız türk yargısının aldığı kararı işine gelince "tayyip blog kapadı" olarak da görebiliyor. yani neymiş; bazen siyah beyaz el ele verip gri oluyomuş. ya ya. geçişken kurumlar diyarıyız; herkes aynı şeyleri söylüyo aslında. bakın erdoğan ve doğan, o ne kadar da höt zöt kapışmalardan sonra, bir düğünde barıştılar. perde indi, oyun bitti zira.

derken, bugün bloglarımıza yazmamamızın çok daha iyi olacağı haberlere geçiyoruz, zira iki kanatlıyız malum:

bir adam gözaltında işkenceden ölüyor. adli tıp da bunu söylüyor. gözaltı kaydı isteniyor: aa- kayıt yok!! yani böyle bi adam karakola hiç gelmemiş. gibi. kamera da bozukmuş, görüyo musun? bok yoluna niyazi tesadüfleri bunlar. ölen adam, mustafa kökçe, benimle yaşıt halbuki. 2-5 gün boyunca beyin kanaması süren bi genç. darp izleri. biri daha ölmüş karakolda. festus okey öldürüldüğünde, adama uyuşturucu ya da saat satan lamba cini muamelesi yapmasaydık belki farklı olurdu. ya da metin göktepe, gazeteci hani, hakikaten. birileri YOK YOK YOK, OLMADI Kİİ çekiyor yine, inanırsanız, yerseniz. işkenceci polisler hani, çeber'i öldüren, saçlarını boyatmış bir kısmı. gözlük takmışlar filan. şaka gibiler.

bi de faili meçhuller var sahi.

ama enseyi henüz karartmayalım diye, artvinde beni çoook mutlu eden bi olay oldu. onu da söyliym bari. bakır madeni açılmıyor artvinin yeşilinin göbeğine. oralar sadece doğa değil hem de tarih. dünyanın en eski yeşili, en koyu haliyle orda. maden açmak o kadar kolay değil, bi de madene gitmek için yol açılıyor dan dun. gerek yok. ordaki bakırla ihya olmiycaz. önceliği artık nolur ama, buna vermeyelim. vermemişiz de zaten, lacivertimsi bi yeşil hala duruyo. orası öyle durabildiği sürece biraz umut var bence. toplu delirmelerimiz arasında oksijen gerekiyo zira.

yayına devam halindeyiz özetle. aşağıdaki yazının yorumlarına bi bakın, ultrasurfle uçun. ahah iki kanat bahşediyor size bu program.

2 yorum:

eylul dedi ki...

vay bee. icim acidi vallahi. vallhi kicimiz iki kanatli hem de her daim, hic degismeyecek galiba.Kalemine saglik. yazmaya devam...Artvini sona yazman iyi olmus hani soyle ohh beee iyi seyler de oluyor tadindan, sansur mideye tatli olarak ve en acisindan topluca oturmusken...
cumle aleme kolay gele...

turuncu dedi ki...

iki minik bilgi:

-bloglar digiturk yüzünden kapanmış: http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=22246

-şu an bu yorumu yazmak için benim de kullandığım ultrasurf programını ihtiyatla kullanınız. bu program açık kaynak olmadığından kelli kişisel dataları nerelere gönderdiği belli değildir. bankacılık vs. işlemler sırasında kullanmayınız.


--

e ama bi'şey diyeceğim bak; iki kanat iyi bi'şey değil mi? yerden yükseliriz belki? :P

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker