19 Eylül 2008 Cuma

hoppaa

geldim işte geri. bu kaa sürebiliyoğ.

istanbuldayım ben, ne güzel bi şi. soğudu burası, o da ne güzel. rüzgar olsun, ceket olsun, yaşasın sonbahar. üstelik yağmur yok. olduğu zamanda da içerde ve sıcacıktım. süper denklem. rüzgarda herhangi bi manzara, buna ankara bile dahil, cam gibi parlak, sanki ilk kez bakılıyomuş gibi berrak.

dün sakıp sabancı müzesi önünde bi polis trafiği, bi koyu camlı cenaze arabası kıvamı cip cip cip seli, kulağından kablolar sarkan ciddi adamlar yığını filan. acaba sabancı ailesi dali müzesi açılmadan önce gecenin bi körü tek başlarına sergiyi mi gezdi? yoksa resimler daha yeni mi geliyodu? yoksa yine sabancı ailesi "resimleri yarın sabah getirirsiniz evimi özledim yahu" diyen üyeleri sayesinde atlı köşkün üst katlarında boğaz keyfi yapıp koridorlarında çocuklar gibi şen koşuşturdu mu? filan. emirgandan sarıyere kadar sahildeki bütün banklar aydınlık. her bi sokak lambası adeta deniz feneri gibi. banka oturuyosunuz, ışıl ışıl. onların hepsi "hop aile var" ışığı hem de. sabancı güvenliğinden sorumlu kulaklıklı amcalar sıkılırsa o kendileri için ışıklandırılmış bank-sahneyi seyre dalıyo. bi perde, 10 dakika, oyun: eskiden buralar dutluktu. neyse yani, sahil iyi güzel, basmışın asfaltı ve yer taşlarını belediyem, koşulur yürünür ama içilmez. bi boğaz keyfi yapılmaz. kuytu bi bank yok. yapmak için olta gerekiyo. filan. koşmak filan da iyi şeyler tabii. ama ışıklar cidden spot gibi, bi fena. bu yüzden yaşasın kampüs yaşasın kampüsün bankları ve o bankların dibinde her daim hazır bekleşen kediler. şarap da yakışır hem.

bu akşam, üzerinize afiyet, bana iyi seyirler. alvin ailey american dance theater. yes. bu akşamdan sonra bu gece, yani devamında ve akabinde, bir küçücük sevinç yumağı olucam ben. onun için burdayım.

sevinç yumağı diye işkolu olsa keşke.

3 kasım günü Dünya Seks İşçileri Günü. yürüyecekler. hatta hop alıntı: Kırmızı Şemsiye Sendikası, Pembe Hayat LGBTT Derneği’nin öncülüğünde, Kaos GL Derneği ve birçok sivil toplum kuruluşunun da desteğiyle ilk olarak 3 Kasım günü Ankara’da kırmızı şemsiyelerle bir yürüyüş düzenleyecek ve ardından sendika oluşturulacak. yorum yığınları için, ntvmsnbc. bu da ne saçma isim bu arada. harf öbeği.

bu haftasonu greenpeace'in gözbebeği rainbow warrior beşiktaş denizotobüsü iskelesine geliyo-muş. hani yakından bakıp "uuu büyükmüüüş" demek isteyenler için.

burda olmak bana çok iyi geliyo. tam şu an, bu klavyeye dokunuyo olmak da. ama sonra ankara var ve sonra ankarada kukumav kuşu olmak var ama sonra dikkat dağınıklığı var hatta, patronumdan "alooovvv" duymak var, bunların birikmesi ve bi sonraki istanbul biletine kaç gün kaldığını saymak var, bi gün o biletle bir sürü bavullarlarlar taşıyıp bu klavyeye temelli bi yaklaşma isteği var, yağmur yağdığında bu şehirde olmak lazım mesela ya da kar ve ben özlediğim gülümsemeleri görmeliyim sadece. gözümü açınca mesela: "expERiMeNt Bauhaus" görmek... bu ara sadece bunlar var. başka bi şi yok. yok işte. almıyo kafam, üzgünüm. başa döndüm ben, sil baştan, en başa. dünya gaz ve toz bulutuydu ve ben istanbulda çok mutluydum.

kukumav kuşu evrimle depresif olmuş tek hayvan mesela. öyle evrilmiş o. bi de ornitorenk var, o da komik olmak için evrilmiş. amaçsa amaç.

tıkalı rögarı açmaya çalışırken, 16 yaşında tuzla'da, foseptik çukuruna düşerek ölmek. aşısızlıktan, ilaçsızlıktan, doktorsuzluktan, saatlerce hastane hastane gezerek ölmek. bir gün bi boktan telefonla, en sevdiğinizin en şuursuz şekillerden biriyle öldüğü haberini almak, ya da. siz böyle olsun istemezdiniz ama hala, inatla, inadına, oluyor. hala birileri mesela (en anlayamadığım ölüm şekli olarak kalacak sanırım bu), belediye çukuru açıyor ve etrafına bi tek işaret koymuyor. ne bileyim, çocuksanız, körseniz, sarhoşsanız ya da dalgınsanız- adios. hala ve inatla ve yıllardır yani, birileri böyle ölüyor. açın tartışın daha yok doğanmış erdoğanmış filan. o demiş ki bu demiş ki aa dedi ki dedi ki. hikaye. pollyanna'nın ufak mutluluklar ülkesindesiniz aslında. bugün de bi belediye çukurundan kurtulduğunuz için şükredin bence, siz ve yakınlarınız. Ankara'da gaziosmanpaşa'dan kızılay'a kadar mesela, düzgün döşenmiş kaldırım taşı sayısı heralde 10 filan. orda yürüycen. cambazlık yapıcan. her daim çünkü genç ve sağlıklı olman lazım. tonton bi teyzeysen ya da tekerlekli sandalyedeysen mesela, hop yakınlarına yukarda bahsettiğimiz telefondan gelir, en iyisi evde kal portakal. yazmıştım ben bunu sanki.

çok şey istediğimi sanmıyorum. sokaklardan hüzün yükseliyo buram buram. daha kaldırım taşını döşeyemeyen, her gece torbalarca çöpü ana caddeye yığmaktan başka bi yöntem bile aramadan çöp toplayan bir sistem, mesela, sokak çocuklarını mı topluma kazandıracak? biz ege zeybekleri gibi "taştan taşa atla, aman boka basma" diye tek tek basaraktan mı yürümeliyiz başkentte? arsenikli suymuş. niye yani neden. niye olamıyor. neden olmasın ki. olsun işte artık. en bazal standartları bari, tutturalım ki daha büyük sorunları konuşmaya gücümüz olsun nolur. benim olmuyo, olamıyo zira. yolunda yürüyemediğim şehrin sorunlarına da ulaşamıyorum. yanında azıcık estetik kaygı da olsun. hani "iş görüyo" yetmiyo bazen. aza kanaat etmek, bi tercih olabilir tabii ama, hizmet standardı olmasın yahu. iş görsün, güzel görsün. fayans döşeli, amorf kuğularla dolu geçitler mesela... ayıp yahu. cidden ayıp. "biz insan taşıyoruz" vardı bi de iett'nin bi ara. komik. kendine hatırlatmak ister gibi. sadece belediye diil ama mesele, insanlar da. mesela balıkçılar, çok bi özenli yaptıkları işe. tutan da, satan da, temizleyen de. hepsi balığı seviyo sanki. sevmese bile öyle duruyo işte. hepsi balıkçılığa aşık gibi. özenli. kesekağıdı özenli, foş foş su atışı özenli. ya da öyle geliyo bana. trollüleri ve çiftlikleri saymıyorum. neyse ya uzun hikaye, kestim burda. "her mesleğin iyisi vaar, kötüsü vaar" diyerek ortayola bağlıyorum. herkes çok yorgun aslında.

neyse, istanbuldayım, 3 gün daha ve burda hava tam sevdiğim gibi ve sevdiğimle. üç gün çok mutluyum. sonra cam kenarı 24 numara. onun içindir ki blog, kukumav kuşlarını çok iyi anlayabiliyorum. bazen içimde havalanıyolar. ama hala cuma günü elimde.

günün en borda-siyah ojesi: flormar 323. hadi yine iyisiniz hanımlar.
beyler, sizin de el tırnaklarınız kesilmiş ve temiz olsun, rica edicem.

7 yorum:

Aleksi dedi ki...

aman tanrım, ben de ankaradayım. what a coincidence.

Emir Bey dedi ki...

Gülgil gezdiydi müzeyi belki onun koruma trafiğidir göze batan azizim, ayrıca pazartesi burdaysanız hâlâ okula da bekleriz :D

deryik dedi ki...

alx: ben geri döndüm. yer değiştirme sıfır.

emir bey: maalesef döndüm efendim, okula selam, öğrencilik güzel şey.

sarapci dedi ki...

Sahilde koşun yürüyün falan demişsin de bir pazar günü Bebek-Arnavutköy arasında kaşına, burnuna olta takılmadan yürü de görim :)

Aleksi dedi ki...

ben de geri döndüm. yer değiştirme olmayınca iş yapılmamış oluyor. bu durumda girdiğim toefl sınavı da işten sayılmıyor.

deryik dedi ki...

şarapçı: gece koşun efendim. yok ama gece de var oltalar :)

alx: sıfırları yan yana koyup 100 gibi bi şi yapabiliriz zorlarsak.

ısırganotu dedi ki...

"aza kanaat etmek, bi tercih olabilir tabii ama, hizmet standardı olmasın yahu. " Ben bu cümleyi çok sevdim, sonuna kadar da katılıyorum...

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker