8 Aralık 2007 Cumartesi

pırtık

bazen acaba felaket haberleri blogu muyum neyim ben diye endişeleniyorum. ya da şöyle diyeyim: iç açacak haber vermişliğim yok resmen. arada tek tük sergi konser, böyle bir TRT2 tadında, akşama doğru. fena yani. hani ben bile kendi bloguma bakınca daralıyorum bazen. hani kuşlar falan tamamen yalan, mkazanasmaz yazım da olmasa burda eğlencelik bi şi yok.


ben bu bu ben. neyse bir ilki başardım, postaneye gidip koli fiyatlarını öğrendim. kıpırdadım yani. üstelik bu ayazda. kazıkçı firmanın üçte biri fiyat verdikleri için mutlu oldum. sonra işler saçmalaştı. mezuniyetim var, eh el yüz biraz düzgün olsun tabii... gerçi seyirci kısmında benim için gelen bir insan bile yok (hulusi, velim olur musun?) ama olsun. neyse... indirim vardı. ben ayakkabı aldım. 30 öro. rugan. topuklu. rugan ayakkabı bayram demek, düğün demek değil mi kent şekerlemeleri? sonra "bi daha nerde giyerim ki" diye hayıflanırken öğrencilik yıllarımı bir sonraki emre kadar rafa kaldırdığımı hatırladım, içim rahatladı. ayakkabısınıgiymekiçinişbaşvurusuyapankız. sonra bi de korse aldım ben. kemer gibi. çok fena. fetişe yetişe nerdeyse. deryik'i hiç böyle görmediniz karesi tam. ankaraya gelişim şenliklerle, partilerle kutlansın diye yapıyorum bütün bunları.




saat farkı hesaplıyorum. hatta emir bey ve jelatine de zorla hesaplattım galiba, bunalıp bıraktılar. ben de pes ettim. ilkokul ne güzelmiş. bi kere hepimiz dehaydık kendi çapımızda. notu iyi olmayan mesela, müthiş taso oynardı falan... yani herkesin kendi klasmanını bulduğu yaşlar. sonra hayat hep bi 4 işlem, sürekli havuzlar boşalıp doluyo, manyak bi çocuk var parasını hep 22/7 gibi kesirlerle harcıyo biz üşenmeyip hesaplıyoruz, torbadan top çekiliyo, kare çembere teğet, pi üç falan filan... bakınız cem yılmaz. neyse işte... hepimiz adeta birer 10 haneli hesap makinası, ver bölme işlemini, ver çıkartma işlemini... oysa şimdi, seri bi şekilde cevap verilecek bi tomar saat hesabını resmen el parmaklarımla, düşünerek, yazarak ve onay arayarak yaptım. beyin hücrelerinin apansız ölümü. integral alabiliyorum ama 3x2=5 yazdığım için hoca notumu kırdı.

rusya var ya... topol füzesi denemiş. birini daha. yani füzeyi fırlatmış, nereye düşer, havada mı imha olur, nolur ben bilmem. güneyden fırlatmış yalnız; bize yakın. topol füzesi de Hiroşima'yı yok eden bombadan 52.5 kat daha güçlü bir nükleercik imiş. bu sayıları kim nasıl hesaplar, o ayrı. bir felaket ölçüsü birimi olarak Hiroşima. neyse... yani demem odur ki, nükleerimizin bayram sonrası hayırlı bir açılışla daha da büyük hayırlara vesile olacağı şu günlerde, komşuda pişer bize de düşer.
Fransa zamanında atmosferde nükleercilik oynamıştı da Japonya'da volkanlar aktive olmuştu. biz buna kısaca doğanın çiftesi diyoruz. bir garip insanoğlu olarak "vaaaooov nası yani fransadan tee japonyaya vaaaaaooovv" demekle meşgulüz bu tip olaylara. anti kunti çok bi bok bilen insanevladı 3 yaşındaki çocuk gibi "annee buna dokunursam noluuurr... bunu itersem noluuur... bu düğmeye basiym miiii" misali arsızca oynaşmakta gezegen üstünde. deniyo. deniye yanıla tabii. zira bu insanevladının yer çekiminin varlığına ikna olması bile benim gözlemlerime göre 6 ay alıyo. 1,5-2 yaş arası mütemadiyen "at.. att... attiii...naaa... att..aaaatt... atttiii" diye elindeki her şeyi fırlatan ve yoo yoo hayır, yerin çektiğini hala içine sindiremeyen bir hevesli ex-fetus. nedir, 20 sene sonra deha oldun sanki. atalarımızın dediği gibi, dünkü boktun bugün koktun aslında. hiç. top ol top ol top ol yuvarlan rusya.

resmen durduramıyorum, felaket haberleri vermekteyim. yine yaptım işte.
günlerim okulun bilgisayar labında geçiyo. oldum olası 5x4lük matris şeklinde 20 bilgisayarın bir araya gelmesinden oluşan (vb) bu toplu internet yuvalarını sevmem. BİM'i (non-boğaziçi izah: bilgi işlem merkezi) de sevmezdim pek. böyle komünist düzen bir hal, her yer beyaz, hata sonucu göz teması kuranlar hemen ekranına dönüyo, tıkı tıkı dünyayı kurtarıyoruz, yan karede berlin duvarı, hepimiz gri giymişiz. sürekli ışık açık, zamansız, hissiz. hastaneden bozma bi hal. allahtan zaman sınır yok burda. yanniii... sonsuza dek burda kalabilirim ve fark etmem. süpermarketteki kasiyer, metroda bekleyen adam ve ben. üçümüz de böyle zamansızız. hiç yaşlanmiycaz. nıhahaha.

balık tutalım. kavanoza koyalım besleyelim. ankaraya gidince japon balığı alıcam ben. azer sırf sana destek için. elimden gelen budur.

4 yorum:

Peanut Butter and Black Coffee dedi ki...

hahhaha saol deryikko :)
sabah sabah ne güzel yazı bu, hoş sen gece yazmışsın olsun.

Arolium dedi ki...

açık tehdit işte abd de var bizde de var akıllı olun hesabı ama sonuçlarını düşünen yoq..
yazarken esmişsin yine..
:)

Suleyman Ve Ben dedi ki...

Merhaba deryik,

Ne haber? Holanda nasil?

Bu sene cok kar Kanada'da. Turkiye ve yaz cok ozluyorum.

Sen Turkiye gidiyorsun - harika :)

But I can imagine the difficulty you are having with the packing...Having done this before (when we moved from Paris to Ottawa), I truly dislike packing, too.

Tavsiye benden:
Get it over with as quickly as possible. Once it is done, you'll feel much better...

Note:
Suavi'den şarkı tavsiye senden: "şimdi istanbul'da olmak vardı" - cok guzel sarki - tesekkur ederim.

Ankara Aralik'ta guzel mi?
Kar var mi simdi?

Best of luck with your packing and have a safe trip.

Gorusuruz,
Suleyman.

deryik dedi ki...

PBBC: burda zamansiziz seker, sabah aksam lafi mi olur :P

arolium: yapacak isim yok ki, ondan.

suleyman: merhaba suleyman. tesekkurler :) ankara aralikta cok soguk olurdu; ama artik degil sanirim. kar 1 kere yagmis. I gotta pack, sell some extra stuff to the new batch, clean etc etc... so not me and so urgently needed :P

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker