şu tez için Türkiye'nin 1980-2007 arası siyasi-ekonomik tarihinin üstünden geçmek can yakıyor. boğaz düğümlüyor. terk edildiğimiz yoksulluklar, özenle serpilen nefret tohumları, keriz yerine konulduğumuz anlar, ölenler ölenler ölenler... bok yoluna ölenler anıtı. tonlarca acı, sıfırlanan hayatlar, depremler mesela ve savaş. ekrana bakıp göz silen tek tez öğrencisiyim. benim ilkokul günlüğümde okunaklı tek yazı kızılay meydanında dövülen gazeteciyle ilgili. aptal olmuşum polisin tekmeleriyle yüzü dağılırken bile kamerasını korumaya çalışan adamı görünce. bir de kaldırım taşı sökenlerin kuvveti.
ama sanırım hiçbiri, hiçbiri madımak kadar canımı yakmıyor.
hiçbiri bu kadar açık, bu kadar vahşice kan istememiş sanki. bir şenlik için ordayken. kanla. bok yoluna. Defne yeni doğmuşken.
yüzsüzce "insan dinsiz olabilir ama bunu ilan etmenin gereği yok" diyebilmiş bir kenanevrenin kıçına suluboya fırçası sokmak istiyorum; ama yok olmuyor. gereği yokmuş; ama nedense benim TC kimliğimde din hanesi var! Mesut Yılmaz'ın "bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi" diyebilmesi mesela... Türkiyenin yegane Miss Piggy'si Çillercim "otel dışındakilere bi şi olmadı, içindekiler dumandan öldü" demiş. alay eder gibi. fazla sarışın fazla eblekö biraz banualkanımsı... ve bir adalet bakanını bu davada savunma koltuğunda görmek: kazan kazan şevket.
terk edildiğimiz acılar. bir öbek, bir 70 milyon olarak, "buyur acın budur, otur çek" diye terk edildiklerimiz. ağlayamadıklarımız. hani tıkanıp, dertop olup kaldıklarımız.
olayları evinin penceresinden izlemiş bir arkadaşım vardı. telefon ettikçe "gelicez yoldayız" deyip de hiç gelmeyen itfaiyeyi anlatırdı. her iki temmuz günü yüzü bulutlanırdı. bir bahar sabahı istanbulda gazete alırken arkasında iki hemşehrisi vardı. biri diğerine "yakanlardan mısın yakılanlardan mı?" diye sormuştu. tabii ki ikisi de yakanlardandı. o kız o gün sivaslılığını sakladı. yakanlardan olmayan sivaslıydı. farkı çok azı anladı.
biz şu son 27 yılda sanırım en iyi bir şeyleri saklamayı öğrendik.
bazen kadınlığımızı, bazen dinsizliğimizi, bazen dinimizi.
bazen doğduğumuz şehri.
bazen adımızı, bazen soyadımızı.
bazen toptan kafa kağıdımızı.
gerektiğinde saklanmalı her şey.
ve zaten bunları söylemenin gereği yok buyurdular.
gereği yok: nasıl olsa bizde her nabza göre bir acı var.
oysa tam da bunları söylemek gerekli sanki. söyleyebiliyor olmak. aldığın gazeteyi hemşehrinden saklamadan okuyabilmek. birazcık güvenebilmek için etrafımıza...
5 yorum:
ağladım, kaldım ekranın karşısında öyle deryik.. benim de en travmatik çocukluk anılarımdan sanırım madımak'ın yakılışını tv'den izlediğim an, canımın nası acıdığını neden ama neden diye sorduğumu hatırlıyorum.
her gün tekrar tekrar yakıyorlar burda bizi, tvde, gazetede, sokaklarda, üst komşumun camdan salladığı koca tc bayrağında.. ya benim istediğim gibi sev, ya terk et! buraların sloganı bu.
bizim gibi inat edenlere kolay gelsin.
sevgiler
je t'aime ulan.
Ve bir de hiç gündeme gelmeyenler var, unutulanlar. Unutulmak şöyle dursun, aslında fark DAHİ edil(E)meyenler..
'Sivas'ın intikamıdır' diyip öldürülen 40 kişi..
Anılınca sivas olaylarında ölen AYDINLARIMIZ, kalbimin bir köşesinden onlar geçer, unutulanlar..
Biliyorum, iki tarafta acı çekti. Aslında neden İKİLEŞTİK Kİ BİZ.. Belkide sadece bu konuşulmalı..
Ama hani en azından onlar hatırlanıyor diyorum. Belki ruhları bir şekilde rahatlıyordur, kendilerine yapılan zulmün acısı biraz diniyordur.. Ya UNUTULANLAR ve bir daha asla hatırlanmayacak olanlar, üzeri kapatılanlar?
tam ben bişiler dicektim ki jelatin ve parizyen çok güzel demişler yorumlarında demek istediklerimi :)
şunu diyeyim o zaman: iyi ki varsın ve yazıyorsun.
öpüyorum.
d.: travmatik anilarimizla birbirimize baglaniyoruz, ne tuhaf...
parizyen: ehehe ben de seker. moi aussi hatta.
ucanbalik: intikamin soguk da olsa yenmesi gerektigine ikna edilmisiz. sivas da bir seylerin intikamiydi. basi sonu yok ki. durmayacakmis gibi hep...
ikinehir: teskur efem. optum ben de!
Yorum Gönder