7 Ocak 2013 Pazartesi

pizza

Bi liverpool postu yazıyorum, sakız oldukça içim bayıldı. neyse, fotoğrafları kaldı.
Yeni yıl da kutlu mutlu olsundur bu arada. 2013'ten kimse bi şi beklemiyo, beklenmedik şeyler yapacak o da işte kendince.

*

Londra'yı seviyorum. İngiltere'yi? bilmem. Göçmen bürosu Home Office'ten İngiliz SGK'sı NHS'e kadar, her kurumdan nefret ediyorum. "aa türk müsün, ingilizcen iyi?" diyen her ingilize de küfretmek istiyorum ki daha da takdir etsinler ingilizcemi. doktor randevusu alırken bile bu muhabbetin dönmesinden, göçmenlikten, göçmen bile olamamış araflığımdan sıkıldım. ha geçecek mi, geçecek evet. bu 4-5 aylık vize bekleme dönemini gülerek anlatırım artık torunlarıma. Marketten şarap alırken bile pasaport soruyolar. fotokopisini de beğenmiyolar. "mahmut" diyorum ben de. satıyolar şarabı.

bu ara, sahiden yeter. bu ara yorgunum. bu ara "şey NHS kaydım yok ama bak bi sor niye?" paragraflarımdan sıkıldım. her ufacık konunun bile kuyruğuna paragraflarca açıklama iliştirmek zorunda olmaktan sıkıldım. sıkılmamdan sıkıldım. bu ara telefonda bekleme müziklerinden, expedite mektuplarından, milletvekiline durum anlatmalardan, tracker zımbırtılarından - her şeyden sıkıldım. hollandadan miras, "bayır aşağı koşma hasreti" yine bizlerle, hoşgelmiş.

ben sadece 21 ocak için güzel, iki kişilik bi tatil planı yapmak istiyodum. şöyle dere tepe yürümek mi olur, ne olursa. yapamıyorum. olsun. 28 ocak olur. ne var? bok var, bok. hep değişmeler var. bildik yollarda yürümekten bıkmayışım var. salaklığıma doymayışım var. bunlar var; ama işte bunun yanında sevgi var, güven var, mutluluk var. eksi-artı gidiyorum, kendimi harcamıyorum. hayır hayır, asla. n'apıyoruuuuz, kendimizi ççoook seviyoruuuuz. aynalara bakıp büyük aşk yaşıyoruuuuz, yanağımızdan iki makas alıyoruuuuz.
biraz numb bir hal. bugün böyle. geçer bi 10 güne. teşhis-tedavi.

kar filan yağmış oralarda. bizse sabit bir 10 derecenin içinde, bazen kuru ve rüzgarlı, bazen ılık ve yağışlı, geçiriveriyoruz. hava bile sabit. o bile değişmiyo. süpermarket kasiyeri gibi günler geçiriyorum; aynı ışık, aynı sandalye. öyle işte. the nemrutluks. pause'a bas. parmağını bile kaldırma, tut öyle. nemrut seni.

en sevdiğim yemeği sordular bugün. öyle de beklemezken sordular ki. "bilmiyorum" diye güldüm. kadın da güldü. midye tava geldi aslında aklıma, özlediğim için herhalde; ama anlamaz ki. zaten anlatmakla uğraşmam. düşündüm, "pizza" dedim, yakınlarda yedik diye. oysa galiba cevap yumurta. her halini sevdiğim, her durumda yiyeceğim yegane şey yumurta. belki peynir ve yoğurt, bi de. pek "yemek" değil gerçi bunlar, kahvaltılık malzeme. neyse, pizza dedim ben bunlar yerine. her cümle kısalsın, kısacık olup bi an önce bitsin diye.

*
Neyse. Aslında bunu demeyecektim. Kamu spotu alacaktım.

Ayça Londra'ya gelse ne güzel olur! Ona oy verseniz mesela? Ayça bunu çok istiyor, çok da hak ediyor.
Şöyle bak: facebook'a girdin. Şu sayfaya gidiyosun.
uygulamayı kabul ediyosun.

"fotoğraflara bak" diyosun, arama: Ayca Kubat. hop, oyunu veriyosun. Ertelemiyosun, ayın 15'ine kadar süre var.

"Ayça babamın oğlu mu yeaaa?" diyecek olursan, açıp okuyosun. Ayça'yla tanışıyosun. Yani öyle tanıdığa kıyak çekmekten daha başka bi hikaye var, görüyosun. 

4 yorum:

Aleksi dedi ki...

ayça'yı eski blogger'lar tanır. şu adreste ikamet ediyordu eskiden. http://yorgunblog.blogspot.com/

Emir Bey dedi ki...

Bu şarkıyı şu cümleye ithaf ediyorum: http://youtu.be/ysufoXOUs_o

"bildik yollarda yürümekten bıkmayışım var."

Ayça'yı tanımayan insan blog okumasın. Ahahahah faşist yorum yaptım. =)

justrulz dedi ki...

kendimizi çoook seviyoruz : ) bu arada midye tava iyi bir seçim ; )

Bahar dedi ki...

londra'da 3 ay yaşadıktan sonra koşarak evime döndüm... sarışın olduğum için bana da garip tepkiler veriyorlardı... nedense çok ingiliz buluyorlardı... ingiltere'de en çok hasretini çektiğim yemek ıspanaklı yumurta ve kuru fasulyeydi... ah london ah ama her şeye rağmen çok özledim... iyi ki yazını okudum bugün... hayallerim, beklentilerim ve london!

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker