20 Aralık 2012 Perşembe

çıplak deniz çıplak ada

Dün, türlü çeşitli abuklukta beyan ve olaydan bir tanesi üzerine sakin hanım "benim yeniden sinirlenmem lazım" dedi. ne iyi dedi. bunun üzerine düşündüm de ben artık sinirlenmiyorum, alışıyorum bazı şeylere. onun için de daha az yazıyorum sanırım. sinirlensem, midem yandığıyla kalacak gibi çünkü. bi 4-5 yıl önceki halimden eser yok şimdi. o zaman şaşırır, sinirlenir ve yazardım. artık sinirlenmiyorum, üzülüyorum. acıyorum halimize. sonra unutuyorum. insan üzülünce unutur, sinirlenince hatırlar. bence öyle. o yüzden sinirlenebilmeliyim yeniden. saman alevi gibi sönmek değil, derim nasırlaşmadan, sinir ola ola, "bu normal değil" diye diye.

*

misal, bir burhan kuzu'nun, koskoca yenikapı kazılarıyla ilgili olarak "orada bi kemik çıkıyor. kendi mi koydu naptı artık??? anlayana!!!" minvalindeki sözlerine kızabilmeliyim. efendim, iki kemik çıktı diye arkeolojik hassasiyet ayağına koskoca Marmaray projesi gecikiyormuş, hem de 2 yıldır! daha ziyade cehaletine acır haldeyim; ama hayır, kızabilmeliyim. sen kimsin ki, nesin ki bir koca tarihi, onca biliminsanının emeğini, özeni, hukuku, kuralı ve hatta edep adabı bi kalemde siliyorsun? karbon testini bile akıl edemiyorsun ve sen, elinde hak etmediğin güçlerle benim için mi karar vereceksin? koskoca arkeolojik kazı için "oraya kemiği kendileri koymuş" diyen bir adamın, başka bir davada "benim bilgisayarıma virüsle dosya koydular" diyenlere, üstelik kanıtlarıyla, raporlarıyla ispat ederek bunu söyleyenlere terörist demesi nasıl bir edepsizliktir? sen her bir haltı biliyorsun ama mürekkep yalayanlar "monşer" oluyor. nasıl bir güç sarhoşluğu bu? güçler ayrılığı bile kaşıntı yapıyor sonra işte.

mesela odtüyü savaş alanına çevirmelerine sinirlenmeliyim, oysa ben polisin bikaç metreden biber gazı atıp fişeğiyle kafasını yardığı, beyin kanaması geçirip hayatı tehlikeye giren öğrenciye üzülüyorum. koca kampüste OHAL ilan edilmiş gibi gövde gösterisi yapmanın cüretine sinirlenmeliyim. buna alışılmaz. buna sayıp sövüp "hep aynı nakarat işte" denmez. 1000 öğrenciye karşı 3600 polis yığmanın, bunu özerk olması gereken bir üniversite kampüsünde yapmaya kalkmanın cüretine sinirlenmeliyim. hayır, burası dingonun ahırı değil. hayır, sen padişah değilsin. hayır, polis senin kapıkulu askerin değil. hayır, sana itiraz edenin hayatına cehennem zebanisi gibi çökemezsin. destur. 19 yaşında, çocuğunu polis dayağıyla kaybeden o genç kadını unutmadım. bu ülkenin öğrencilerine zaten çok fazla borcunuz var. hapisten çıkarmakla başlayabilirsiniz, beynini ezmekle değil.

Gerçi çevre konularına sinirlenebiliyorum hâlâ. Delta, bildiğiniz üzere, coğrafya derslerinde kusturana kadar ezberlettikleri üzere, "verimli toprak"tır, alüvyon ovasıdır; nimettir yani. Gediz Deltası da böyle bir yer ve flamingo yaşam alanı. ilkbaharda 3500 flamingo üremeye geliyormuş, kışın da 17.000 flamingo konaklıyormuş burada. diğer bir flamingo cenneti de Tuz Gölü'ydü ama onu zaten öldürdüler, koca gölün ipini çektiler.

Şimdi Gediz'in iki sorunu var. Birincisi, sahipsiz köpekleri buraya bıraktıkları için, flamingo yumurtalarını yemiş hayvanlar. hadi bunu çözdük diyelim. Tabii belediyenin barınaklara tıkıp açlıktan öldürmesi veya toplu zehirleme değil kastım, insan gibi çözdük, diyelim. İkincisi, dehşetengiz. Malum, izmir körfezi temizlenecek. Bu projenin en büyük sorunu da deniz tabanından çıkacak pis çamurun ne olacağı. çözüm olarak Gediz Deltası'na yığmaya karar vermişler. ÇED süreci devam ederken, mevzuat açıkça "bu yaşamalanına çamur falan dökemezsiniz" diyor. Kanunda var yani. Yeni yer bulunması lazım. Yeni yer bulunana kadar da proje askıda. bu da tabii akla Burhan Kuzu'yu getiriyor: "allah bilir flamingoları da kendileri getirmiştir oraya".

Neyse kanunda olsa da mühim değil, İzmir Belediye Başkanı diyor ki "çamur sulak alana iyi gelecek. RESTORE edecek. o sebeple yeni yer filan aramıyoruz." kaynak? bilim? rapor? yok öyle bir şey. 22 milyon metreküp çamurun, varlığı yeterince hassas flamingoların tepesinden aşağı boşaltılması, güzelim Gediz Ovası'nın boğulması filan, normal geliyor. hatta bakın, flamingolar da binlerce yıldır bu çamura hasretmiş meğer! İzmir Körfezi temizlenecek, Gediz'i bok götürebilir. Doğa Derneği diyor ki: "tam 700 futbol sahası büyüklüğünde doğal alan çamurla örtülerek yok edilecek. Bu çamur, alanı 30 santimetre kalınlığında 10 kez kaplayabilir". Delta doğal sit alanı; ama ne gam, deltayı bataklığa çevirebiliriz! yine Doğa Derneği diyor ki Gediz, Türkiye’de uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınan 13 alandan biri. Neyse, başkana yanlış bilgi verilmiş diyelim. başkan yanlıştan dönebilir diyelim. hatta başkanı en iyisi elinden tutup bi Gediz'e götürelim, kendi görsün.

*
sinirlenebilmeyi istiyorum, sahiden. şunca zaman en büyük korkum alışmak, şaşırmamaktı. nasırlanmayayım yeter. sinirim bana kalsın. bazen insanın elinde sadece "hâlâ tepki verebiliyor olmak" kalıyor nasılsa. sinirleneyim ki ensem kararmasın. sinirlenmeyi bırakınca, enseden doğru kapkara oluyor insan; alışıyor.

*
Yaşar Kemal'in yeni romanı çıkmış çoktan, "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin sonu. alın okuyun, benim için de. dilini bildiğiniz, aynı güneşte ısındığınız için mutlu olun. neticede hayat kısa, kuşlar uçuyor ve yaşar kemal hâlâ yazıyor. aslında zor değilse, bu gibi şeyler sayesinde. "Cervantes bütün insanlığımı, yüreğimde sakladığım birçok gizi açıklamıştı. Bir karanlığa gömülmüş, sonra da içimde bir yücelme olmuştu" demiş Don Kişot için. onu da okuyun. "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok"u da yüzyılın romanı seçmişti Kemal, keza onu da okuyun. Bence Yaşar Kemal ne okuduysa biz de okuyalım. Belki reçetemiz budur. belki bir umut, biz de evriliriz ona doğru, birazcık da olsa. tek işimiz bu olsun, bi de bu formülü deneyelim.

1 yorum:

Emir Bey dedi ki...

Genç yaşta öleceğiz gibime geliyor.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker