7 Eylül 2012 Cuma

o harika insanların muhteşem olgunlukları üzerine

Insanları hayatlarındaki bazı olaylar olgunlaştırıyor. Böyle sıradan bir gerçek bu. Ben hiç "başkasının olgunlaşmasını sağlayan" taraf olmadım, o hissi bilmiyorum. Bildiğim tarafı anlatacağım; olgunlaşangiller.

Bu olgunlaşma halinin bir ayağı da tüm bunları çocukken yaşamak. "Ah hiç yaşıtları gibi değil, çok olgun, çok aklı başında". O aklı birileri kemirdi her gün, ondandır. Sincap gibi sevimli de değil, sıçan gibi kemirdi. Baktım ki çare yok, başımda tutayım dedim. hem delirsem n'olacak? yine ben uğraşacağım. öyle bir durum. ben o erken yaşta olgunlaşangillerdenim, evet. anlatsam roman olur, film olur. aslında daha iyi olur, pek gerçek gibi durmuyor. hani "gerçek hayatla ilgisi yoktur" desem, "e heralde yani" dersiniz. bir sürü şey öğreniyorsunuz. mesela insanlar şiddetten çok korkuyor; ama insanı esas delirtebilecek şey saçmalık. Siz hiç 10 yılı aşkın süreyle bir saçmalıkla uğraştınız mı? Sanmam. sisifos söylencesi gibi, anlamsızlık dolu bir lanet. "neden?" sorusunun çürüdüğü bir karadelik.

Neyse. İnsanların iyi niyetle, belki sadece gözlemle söylediği birçok safça söz bende çok sinir yapar. Garfield'a saldıran kötü kedi şerafettin gibi, boyunlarını sıkıp "sen hangi gezegende yaşıyorsun? küçük prensle mi komşusun, alice'le mi?" filan demek isterim. Tüm bu olgunlaşmanın bendeki hasar da bu oldu sanırım: tahammülsüzlük. artık büyüdüm heralde, birkaç şey dışında gülüp geçme safhasına geliyorum.

Mesela: boşanmış ve yalnız bırakılmış çocuklu kadınlar için "harika bir anne! inanmıyorum! ben olsam yapamazdım!" denmesi. Bana verdiği hissin tarifi yok. Göz seğirmesi, mide bulantısı. O kadın harika değil, o kadın harika olmak zorunda kaldı. Harika olmayı öğrenmek zorunda kaldı; çünkü başka seçeneği yoktu. Harika olmayı, süper olmayı, imkansızı başarmayı, hiç canı acımıyomuş gibi yapmayı, kendini çocuklarına adamayı, sırf onlar huzurlu kalsın diye kendisi de delirmemeyi filan - hepsini zorla öğrendi. Belki o da öğrenmek istemezdi, böyle bir tercihi, böyle bir lüksü olsaydı. Sana gelince canım, sen olsan sen de yapardın; ama inşallah yapman hiç gerekmez. İnan.

İş biraz burada zaten. Mesele o kadının harikalığı, süperliği değil, niye süper olmak zorunda kaldığı. Hani dedim ya ben "diğer tarafı bilmiyorum" pek diye, bu "başkasının süper olmasını sağlayan" tarafı biliyorum ama. Çok enteresan bir vakadır. Bir kere sahiden vakadır, genelde tıbbi bir yanıtı olan bir sorundur. Yine de bunu geçelim, enteresanlığına gelelim. Mesela mutlaka süperin süperliğini süpere verir, hak yemez. asla "ay o kötü!" filan demez. iki gün dese dahi, üçüncü gün demez. "aa biliyorum, o çok süper!" der. Nasıl demesin? O süper sayesinde kendi bir halta yaramadan yaşayabiliyor. Kendi bir taraf değilmiş gibi, elini taşın altına sokması gerekmiyomuş gibi. hani bir gün olsun, "süperin sırtından yük alsam da her günü Herkül'ün 12 görevini tamamlar gibi yaşamasa." demez. Süper süperdir çünkü. O yapar. Yapabilir.  Normal olan budur. O hep daha güçlüdür; sanki güçlü olmama gibi bir seçenek tanınmış gibi. Süperleştirense işte, takdirle izler. Alkışlar. İmrenir. Süper olamadığı için süpere garezlenmesi bile mümkün. Bazen sorarsınız, "e peki sen niye süper değilsin?" diye. Gözlerini kırpıştırarak "ama ben.. ben süper olamam ki... o süper!" filan der. ah o yapamaz. o beceremez. ona yazık. o bilmez! Tüm o haliyle, ona yazıktır; tabii ki süpere değil. Süper zaten süper, hâlâ anlamıyosunuz! ona bişcik olmaz!

Burda bitmez. Kendi yarattığı zararın, hasarın telafisiyle boğuşan bu zoraki süpere sırtını dayamaya devam eder. Her süper insan, her süper anne, "normal" birinin o "normal"liğin gereğini dahi yerine getirmeyişinin eseridir; fazladan sorumluluk, fazladan yük, fazladan her şey. Süper dediğiniz, normal bir insanın iki katıdır; çünkü bir normal insan 1 kişilik payından dahi vazgeçmiştir. Ah o kadarını bile beceremez o, yazık! o bilmez, o yapamaz, o bir yazıklar anıtı!

Aslında sahne şöyle: o süperleştiren zat, süperin sırtına çıkmış, zıplıyor.  var gücüyle, hırsla, gülerek. süper de sakince hayatını sürdürmeye çalışıyor; çünkü o yapmazsa yapacak başkası yok. arada canı acıyor, ah bile demiyor belki. diğeri hep zıp zıp. süper taşır. süper kaldırır; o süper çünkü. o sırada çocuğun altını değiştirir, işe gider gelir, anasına babasına bakar, evi tozlanmaz, çamaşırı - tabağı temiz kalır, çocuğun okuluna gider öğretmenleriyle konuşur filan. sırtında da hep daimi bir zıp zıp. zıplayabilir n'olacak? süper o sonuçta; taşır. şımarık bir çocuk gibi zıplanabilir, süperler düşünsün.

mesela süperler çekip gitmez. öyle bir ferahlığı yoktur. "çekip gidicem burdan" der defalarca, gitmez. gidemez. bırakamaz. lanet olsun ki beynini kemiren bir sorumluluk duygusuyla doludur. öyle saçma bir şeydir ki bu, yeri gelir o sırtında tepinen manyağa bile üzülür, "ay ayakları acıyodur, yorulmadı mı?" diye. öyle bir şey işte. o sırtındakinin heyheyleriyle uğraşır. saçı çekilir, sırtı tekmelenir, mühim değil. gücünü annelikten filan aldığını sanmıyorum; anne olmayan ve hatta kadın olmayan versiyonları da var bu hikayenin. gücünü sadece kendinden alır bu süperler. hani sahiden süper bir tarafları varsa, adamı çatlatan sorumluluk duygularıdır. Onların şirazesi kaymaz. onlar delirmez. onlar şöyle bir güzel saçmalamaz. onlar zembereğinden boşanmaz. anlatabildim mi? ha bir yerden elbet patlak verir, geceleri ağlar belki veya bir daha asla kimseye güvenmez. bunun da tek sebebi yine kendileridir, kendilerini suçlamaları, kendilerini yiyip bitirmeleri. Öyle bir sorumluluk fazlasıdır ki sırtındakine niye tepindiğini sormaz da "sırtıma nasıl çıktı? ben çıkarttım!" diye dertlenir. böyle yani.


Ne diyordum? hah işte ben tüm bu sebeplerle, bu koşullardaki birine harika, süper, vaaouvv diyenlerin hepsini çok tuzukuru bulurum. Baktığı yerde bir varolma çabası göremeyecek kadar tuzukuru bir rahatlık. sonra kızmama kızarım. ne güzel işte? baktığında olayın aslında ne olduğunu göremeyecek kadar tasasız yaşamış demek ki. bazal tepkiler, holywood/ yeşilçam replikleri savuracak kadar uzakmış. demek ki sahiden o tuzu kuru kalmış, ne güzel. erken olgunlaşmamış, belki tonla saçmalamış. ne güzel. yapabilmiş bunları. kıskanıyor bile olabilirim.

ha tüm bunların sonunda insan bazı şeyler öğreniyor tabii. mesela deli deliyi görünce sopasını saklıyor sahiden. kadın kadının kurdu sahiden. dinsizin hakkından imansız geliyor. keser dönüyor, sap dönüyor. bir sürü şey öğreniyorsunuz. delirmeyen süperler ve onların olgunlaşangilleri olarak, dua eder gibi atasözü ve deyim tekrarlıyorsunuz. olgunlukla, aklıselimle, huşu içinde. ne komik. başka bir sürü şey var mesela: o süperleştirenlerin her daim ilgi istediği gerçeği. sizden alıp götürdüklerini yine size fatura edeceği. yüzsüzlükle arsızlık arasındaki o azıcık farkı bile öğreniyorsunuz, gariptir.

sonra n'oluyor biliyor musunuz? bitiyor. bir şekilde, bir gün bir perde iniyor önünüze. bitiyor. o perdenin arkasına bir daha bakmıyorsunuz. kapanıyor tamamen. o perdenin ineceği günü iple çektiğiniz için olabilir, perdeyi çok seviyorsunuz. nihayet işte, nihayet perde kapanabiliyor. kimse açamaz. delirdiğimi düşündüğüm tek an, bu perdeyi sahiden gördüğümü düşündüğüm andı heralde. devasa bir tiyatro perdesi; ama kırmızı değil, koyu bir bej. kir göstermez cinsten, ağır bir perde. çok mutluydum. gelmişti işte perde. canım perde. tarifi zor. birine bakıyorsunuz ve o kişinin dev bir perde arkasında kaldığını görüyorsunuz; beyin ne güzel organ. müthiş bir ferahlık. bi arkadaşım da mavi bir kapıdan bahsetmişti. kapı da olur, benimki perde. o perde o kadar güç veriyor ki insana. tüm o sırtta tepinmelere son veriyorsunuz. sizin sırtınızda olmasa bile, süperin elinden tutuyorsunuz. o süperleştiren zavallıyı resimden kesip atıyorsunuz. perdelerce. cem karaca nâzım'ın şiirini ne güzel söyler: herkes gibisin. kimileri aşklarını filan düşünür belki bu şarkıda; o bile çok safça gelir bana. birini herkes gibi yapabilmek için yıllar harcayınca anlayacağınız cinsten bir şey.

bu arada ben de öyle böyyyüüük bir felaket yaşamadım. hatta bakarsanız, tüm bunlarla gırtlağıma kadar battığım dönemler hayatta en başarılı olduğum zamanlardı. yaşadıklarım 3. sayfa haberleri düzeyinde de değil. ben absürdlükle uğraştım, dediğim gibi: saçmalıkla. anlamsızlıkla. o kadar tüketici bir şey ki.

tüm bunlar olurken en garibi diğer insanların tepkisiydi. birçoğu süperin halini anladı, anlamaya çalıştı. sırtınızda birinin zıpladığının fark edilmesi çok zor olmuyor. bir kısmı bakmadı, görmedi, görmek istemedi, "sizin özeliniz yani, ben karışmiym" korkaklığı. bir kısmıysa, büyük bir zevkle, çekirdeklerini alıp işin geyiğini çevirdiler. gladyatör dövüşü gibi, BBG evi gibi. bir gün olsun kendilerine aynı şey olmayacağından çok emin olarak. "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" dediler, "inanamıyorum" dediler. mantık aradılar; o devasa saçmalıkta, o absürd filmde mantık aradılar. bazısının kapısına kafası kesilmiş mr.spock kuklası filan göndermek istediğim doğrudur. öyle fantastik şeyler kurabiliyor insan;  neticede süper olan ben değilim. mantıklar ve aforizmalar sonrası, uzaktan, uzak durarak incelemelerini tamamladıktan sonra, eh baaarrri, lütfedip hak verdiler; ama tek kaşları hep havada kaldı. "ama niye sen? niye o? niye öyle? niye böyle?". bok çünkü, sebep bu. bok: saçmalığa ve yalana inanmanın kolaylığı, puf koltuk rahatlığı.

ha n'oluyor? bir güzel yükünüz oluyor. o perde arkasındaki dev yük. ölü kemirgen. her yere sizinle geliyor. işin acemisiyken saklamaya çalışıyorsunuz. sonra bir ferahlık anı: o yük sizin. sizi siz yapan manyak kemirgen, saçma yük. hayatınıza giren insanların da tanıması gereken bir yük. ilerde bir gün yaşlanıp da gençlik anılarınızı sayıklayacağınız günler geldiğinde, kelimelerinizde olabilecek bir yük. içki içerken gözleriniz dolduğunda perdeyi aralayan bir yük. sizin sevgili yükünüz. utanmanız gereken bir şey yok. bunu anlatıyorsunuz ki anlamayanla uğraşmayın. hayatınıza "ay ne süper! inanmıyoruum!" diyenler girmesin. bencilce; ama öyle. insan seçiyorsunuz. yükünüzü dinlerken dehşete kapılıyorsa, başını okşamak geliyor içinizden: masum çocuk. yükünüzü dinlerken o sizin başınızı okşuyorsa; tamam, anlıyor.

bu işte böyle bir şey. olgunlaşangillerin sıradan hikayesi. süper değil hiç kimse. kimse takdir de beklemiyor aslında. belki belki biraz destek, biraz anlayış. o kadar. kendi hayatımdaki zoraki süperden öğrendiğim yegane şey: "başkalarını kendi dertlerinle sıkma" oldu. ne komik di mi bu nasihat? "başkalarını rahatsız etmemek" ve "verebileceğin olası rahatsızlığı her zaman tartmak". o süper insan bana bunu öğretti işte. hani bir gün olur da birinin sırtına çıkmaya yeltenecek olursam, utanıp vazgeçeyim diye heralde. ben süper değilim dedim ya; ama süper beni iyi eğitti. iniş çıkışlarım, saçmalamalarım, yanlış tercihlerim, hatalarım filan hep kendime. birine rahatsızlık vermeme kaygısıyla, hep kendime. birini rahatsız ettiğimde, bu yüksek sesle müzik dinlemek bile olabilir, yerin dibine batışım bundandır.

deformasyonumsa şu oldu: dert anlatmaya çalışmak. ikna etmek bile değil. anlatmak, anlaşılmaya çalışmak. sırtta tepineni tepinmekten vazgeçirmeye çalışmak. tüm o saçmalık talimime rağmen, sonsuz bir "neden?" sorusuna cevap aramak. çene yarıştırmak. susmamak. oysa süper olanlar ne güzel susar. içine atmak bile değil, vazgeçtiği için. bense en gerektiği zamanda bile vazgeçmem. kendimi tüketirim. bir yere varmayacağı halde, sisifos gibi, inatla iterim o kayayı. mesleki deformasyon - adeta. kendi söküğümü dikemeyiş. cama çarpan sinek gibi. zoraki süperlerden değilim işte, ondan. aradaki farkı burdan anlayabilirsiniz. olgunlaşmış olabilirim; ama bir süper kadar değil.

neyse, bu da bi parantez olsun. açılsın, kapansın.

12 yorum:

ikinehir dedi ki...

neyin nasil soylendigiyle, hangi baglamda soylendigiyle (veya 'ay ben yapamam ki' gibi gicik bi cumle eklenip eklenmedigiyle) alakasi vardir cok muhtemelen, ama ben "super" oldugunu birisine soylemenin, zor biseyi basardigini soylemenin gerekliligine ve guzelligine inaniyorum. o kadar "bu aslinda normal ki" modunda, herseyi siradanlastiran bi yerde yasiyoruz ki, inadina "hayir cok muhtesem iste, cok takdir edilesi iste" demek onemli bence. senin demke istedigin bu olmayabilir ama icimden boyle bi dip not dusmek geldi, alakasiz bi yorumsa kusura bakma kafam bin bes yuz okudum cok yaziyi yorucu bir gundu deryik.

deryik dedi ki...

ikinehir: yok tabii ki, takdir edilesi bir şey olduğu kesin; ama benim derdim, "bir şeye ihtiyacın var mı?" denmemesi. bu genelde denmiyor, biliyor musun? bir de tabii azmedip kitap yazmak veya dünya rekoru kırmak gibi bir süperlik değil bu; zorunluluktan olan bir şey ve ne kadar süreceği de belirsiz. onun için "zoraki süper" dedim; kişinin kendi de o durumdan memnun değil çoğu zaman. bir de bu aylar yıllar sürme hali sebebiyle, "harika bir şey" o alışkanlığın kendisi oluyor. yeni normalimiz: süperlik. oysa durum tespitinin ötesi de gerekebiliyor; hani kimse "sen HALA mı süpersin, niye bitmiyor?!" demiyor. uzaktan veya bir "merhaba"da denecek bir şey değil zaten de, bazen yakındakiler de demiyor. o acı. onlar bu süperliğe en çabuk alışanlar.

ha tabii, "eşek değil ya, tabii yapacak!" da çok yaygın; ama o insanların körlüğü başka. ona tepki bile veremiyorum.

Uçan Kaplumbağa dedi ki...

Uzun zamandır okuduğum en güzel şey. Kendimden, çok sevdiklerimden birşeyler buldum içinde. Koskocabir 'saçmalıkla' uğraştığım yıllar geldi aklıma.'saçmalık' birşey ancak bu kadar iyi ifade edilebilir. Ben bunu nasıl bu haliyle tarifleyemedim bu güne kadar şaşırdım, saşmalıklarla dolu zamanlara yandım bir kez daha,bir işe yararmış gibi. Hislerini bu kadar iyi anlatabilmene, adeta somutlaştırabilmene imrendim. Bu yazıyı çok sevdiğim birine göndericem belki bir farkındalık yaratır, belki..
Bu yazı için teşekkürler. İçinde kalan tortunun da bir gün buharlaşıp gitmesi dileğiyle..

deryik dedi ki...

E.: teşekkür ederim. Tortular kalıyor sahi; ama umarım, buharlaşırlar. Herkesin hafiflemeye ihtiyacı var.

Adsız dedi ki...

çok özel olacak belki ama annenmiş gibi geldi süper? baban sahi çok mu fenaydı sorumsuzluk konusunda? senin gibi pırıl pırıl birini görünce insan imreniyor hayatına, pürüzü çapağıda sana konduramıyor. çok özel oldu di mi sorum? merak insanı edepsiz yapıyor bazen.
sevgiler,
imza: ben de bi süperim malesef, ama eski süperlerden artık değilim...

Adsız dedi ki...

Günlerdir, her zor anda (ki öyle çoklar ki), her yorulduğumda, yalnız olduğumu hissettiğimde, dönüp dönüp okuduğum, güçlendiğim yazı. Yer yer ezberlediğim, her okuyuşumda bir odacık daha hafiflediğim. Baskısını alıp, defterimin arasına koyduğum...

Benimki pencere, ve sahiden beyin ilginç bir şey, görüyorsun, orada. Dış tarafı kirlice, ışık geçirmez hale gelmiş. Bir cam iniyor. İnecek. Bitecek ve geçecek.

Sonra belki daha yorgun, daha yalnız bir kadın, ama daha güçlü, öyle değil mi?

Hayatımda okuduğum en iyi şey. en büyük armağan bu yazı.

Herşey için minnetle.

E.

Nurbanu dedi ki...

Ben de okurken cok etkilendim! Icinde biraz kendimi buldum.. biraz baska gozle yasadiklarima bakmayi basarabildim.

Cok yasa deryik, kalemine saglik!

deryik dedi ki...

adsız: estağfurullah edepsizlik değil; ama evet, özel oldu. sanırım daha fazlasını anlatmak istesem, yazardım. malum, geveze biriyim.

Adsız dedi ki...

ah be deryik!
biz niye böyle, yaşadıklarımızı hep bir tek kendimiz yaşıyor sanıyoruz da, sonra hiç ummadığın bir yerde karşına aynısı çıkınca şaşırıyoruz.
okudum, cümle başı yaptım, bir daha okudum. harf harf tekrarladım, düğümü zor indirdim mideme.

O öldüğünde; bir akraba "insanlar başkalarının acılarından güç alırlar" demişti.

sahiden öyle mi?

eğer öyleyse güç al benden, ondan gitsin bu tortu.

sevgiler
betsy

sherlotte holmes dedi ki...

"Mesela: boşanmış ve yalnız bırakılmış çocuklu kadınlar için "harika bir anne! inanmıyorum! ben olsam yapamazdım!" denmesi. Bana verdiği hissin tarifi yok. Göz seğirmesi, mide bulantısı. O kadın harika değil, o kadın harika olmak zorunda kaldı. Harika olmayı öğrenmek zorunda kaldı; çünkü başka seçeneği yoktu. Harika olmayı, süper olmayı, imkansızı başarmayı, hiç canı acımıyomuş gibi yapmayı, kendini çocuklarına adamayı, sırf onlar huzurlu kalsın diye kendisi de delirmemeyi filan - hepsini zorla öğrendi. Belki o da öğrenmek istemezdi, böyle bir tercihi, böyle bir lüksü olsaydı. Sana gelince canım, sen olsan sen de yapardın; ama inşallah yapman hiç gerekmez. İnan."

bunu böyle güzel tanımlayabilmek de hakikaten marifet, şimdi fark ettim...

annem o süperlerden. tek fark benim babam öldü de süper oldu. neyse diyeceğim başka bir şeydi...

annem o süperlerden ve biliyorum ki süper olmaktan yorgun/bitkin düşmüş bi kadın... üstelik bu durumdan hiç memnun değil... öyle ki kendi memnuniyetsizliğini bile fark edemiyor çoğu zaman...

neyse bu da böyleyken böyle notu olsun...

sherlotte holmes dedi ki...

ya bi de içimde garip bir şey okurken... o yüzden öyle saçmaladım sanırım... neyse...

deryik dedi ki...

betsy: bazen insan kendi girdabında boğuluyor işte. teşekkür ederim, umarım ben de biraz güç vermişimdir.

sherlotte holmes: saçmalamak değil, estağfurullah. Ölüm çok başka bir şey, bilmediğim bir konu. Acısı da, sonrası da farklı; ama haklısın, o süperler bazen kendileri de fark etmiyorlar. onlar bile alışıyor belki de.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker