3 Eylül 2012 Pazartesi

bir iskoç başkenti hikayesi

Efendiim, bucak bucak Britanya turumuzun son durağı Edinburgh oldu; ama hemen yazmadım. geçen hafta Pazartesi günü tatildi, eh 2 yerine 3 gün oldu mu biz bi yere gideriz, hele Ağustos ayını festival ayı yapmış bi şehirse.

Edinburgh festival(ler)i ağustos ayında oluyor, birkaç tanesi çakışıyor. Fringe adlı şehir festivali, sanat festivali, uluslararası edinburgh festivali ve kitap festivali çakışmıştı mesela.  Neyse, baştan başlayayım.
bizim otel.
 İlk gün öğlen şehre vardık. Edinburgh Üniversitesi'nin kampüsü içinde olan bir otelde kaldık, bildiğiniz yurt odası; ama bilmediğiniz bir yurt binası. 2 gece kalacağımız için odadan fazla bir şey beklemiyorduk; ama kahvaltı önemliydi ve kahvaltısı güzeldi. Konaklamayla ilgili bir sorun, yorum okumak. Nereye gideceğini bilmeden gidip hayalkırıklığı yaşayan bir grup var ki sahiden benim asabımı bozuyor. Ya otelin adresi bile okul kampüsü. Hani bir spa'sı olmadığı aşikar! neyse.


sevgili kale
İlk gün 15 derece ve yağmurluydu, biz de kat kat giyinmiş ve mutluyduk. Önce otobüsle şehir turu yaptık. İyi de oldu aslında. ödüllü bir turmuş bizimki, 3-4 seçenek arasından "heritage tour"u seçmiştik. 1 saat sürüyor ve şehrin güzel bir özeti. Kalenin yakınlarında indik. Şehir açık hava müzesi gibi, yağmur yağmış ve topraktan mimari fışkırmış gibi. Edinburgh Kalesi sahiden güzel bir yer, manzarası yeter zaten. Biz biletlerimizi önceden internetten almıştık, iyi ki de öyle yapmışız, çok sıra vardı. Bi ara hatmettiğim ingiliz- iskoç tarihini hemen hemen unutmuşum, okudukça bir şeyler hatırladım.

Savaş müzelerinde sergilenen madalyaların rengarenk olması asabımı bozuyor. "ne güzel öldünüz, ne güzel sakat kaldınız" der gibi. ne bileyim, o renksiz üniformaların, acılı ölümlerin olmadığı bir şekerci dükkanı yalanı. hepsi bir aradayken, o madalyaları almış askerleri düşündüm, her biri acı için başka bir renk tasarlayacak kadar bu işi oyun sanan rütbelileri filan.

kaleden edinburgh
 Neyse efendim, kale turumuz bittikten sonra yeniden yola düştük. Festival zamanı olduğu için, biz de bu sanat fışkırmasından nasiplenelim diyerek, 4 saatlik fransızca bir oyuna bilet almıştık: Les naufrages du fol espoir. şehir dışında bir yer olduğu için havaalanı otobüslerine binmemiz gerekiyodu, otobüsü ararken kaybettiğimiz vakte yanıyorum. Neyse, ucu ucuna yetiştik. Oyun güzeldi, her şey iyiydi de bence 2,5 saate bağlardık. son 15 dakika boyunca kendimi çimdikledim, kabul ediyorum. Yine de güzel bir ekler yiyip şarap yudumladım; çünkü pisboğazım. Saat 22.30 gibi şehre döndüğümüzde cumartesi gecesi ateşiyle alakamız yoktu, sabah 5'te uyanmış olmanın yorgunluğuyla otele dönüp zzz.

Arkadaki david hume'un mezarı.
   
calton hill: iskoç akropolis'i.
Pazar günü güneşli olduğu için pek bir mutluyduk. Önce mezarlığı gezip sonra Calton Hill'e çıktık. Manzarası pek bir güzel, solunuz şehir, sağınız ufukta kuzey denizi olan bir yeşillik. Tam karşımızda şehrin en yüksek noktası Arthur's Seat vardı, resmen ayağımız kaşınıyordu.
calton hill'den manzara on numara
şu arkadaki tepe holyrood park.
Calton hill'den sonra kraliçenin İskoçya'daki mekanı olan holyrood sarayı'na doğru yürüdük; ama sarayı gezmedik. Hemen yanında da koca bir tepe olan holyrood park ve tepesinde de arthur's seat duruyordu. Aslında tırmanmayacaktık; ama bi anda iki su iki sandviç almış, yolluk yapmış halde bulduk kendimizi. bu arada hava ısındı, ceketler çıktı ve tırmanışa başladık. parkın ana yolundan 45 dakika kadar yürüdükten sonra bir düzlüğe geldik. biraz soluklanıp esas tırmanışa başladık.
arthur's seat'e doğru.
 iyi ki çıkmışız, manzara harikaydı. yine de ara ara çok gerginleştim; çünkü yükseklik korkum var ve alt kısımlara taş basamak yapıp da üst kısımları toprak eğim olarak bırakmanın mantığını çözemiyorum. neyse, zirveye ulaştık, fotoğraflarımızı çektik. hava 15 derece, güneşli; ama rüzgarlıydı.
zafer duygusunun adresi: arthur's seat.
Efendim bu yürüyüş ve yorgunluğun üstüne, şehrin ana caddelerinden biri olan ve kaleye çıkan royal mile boyunca yürüdük ve sonra bir pub'a kendimizi attık. bu tür tatillerde nerde yemek yiyeceğini ayarlayan, rezervasyon filan yaptıran insanlara hayranım. biz daha çok "xyz yapsak güzel olur" deyip, yapmayıp, son anda olmamasına da çok takılmıyoruz. neyse işte, ana caddede dolaştık, fringe'in coşkusunu damarlarımızda hissettik. sonra grassmarket'ta bir yerde erken bir akşam yemeği yedik. hesapta otelde biraz dinlenip tekrar çıkacaktık, cumartesi olamamış gece alemlerini pazar günü tadacaktık. olmadı. beni rüzgar çarpmış, otele gidince uyudum ve sadece ilaç içmek için gözümü açıp yine uyudum. haliyle gece hayatını pek göremedik; ama güzel diyolar. iskoçlar güzel insanlar zaten.

neyse, ertesi sabah dönüş zamanımızdı. eşyaları alıp istasyon yakınındaki fruit market gallery'e gittik. dieter roth sergisi vardı. küçüktü; ama güzeldi. yağmurlu olduğu için galerideki kafede biraz tembellik ettik, kahve filan içtik. sonra baktık vakit geçmiyor, princes street'e yürüdük. bizim olduğumuz tarihlerde edinburgh tramvayı kazısı vardı, haliyle ana cadde olmasına rağmen princes street ve kuzeyindeki sokaklara pek yüz vermemiştik. şu an havaaalanından şehir merkezine tramvay yapıyolar, o da bi bilgi. neyse, rose street vs, şirin yerler. bi baştan başa yürüdük, görmüş olduk. esas esprisi akşamüstü -gece bar keyfiymiş, bi dahaki sefere artık. sonra trene binip şehr-i londra.

bir dahakine leith walk'u keşfetmek, deniz kenarına gitmek ve dağ bayır tırmanmaktan gezemediğimiz müzeleri gezmek gibi hedeflerimiz var. britanya turumuzun yıldızı şimdilik edinburgh.

1 yorum:

sakinn dedi ki...

Benim Edinburgh gezim bulutlar ardında, sisler ardında. Arthur's Seat'e tırmandığımı, sarayın dibine kadar gidip girmediğimi, Rosslyn Chapel'e giderken soğuktan başağrısıyla kıvrandığımı, Kale'ye çıkıp sonra toprak bi iniş bulup o inişten tepe taklak yuvarlandığımı, 14 yataklı bi hostelde kaldığımı bi de Scott Monument'a çıktığımı hatırlıyorum. Teytey, keşke bi daha gitsem gezsem, belki bu sefer bilincim açık olur da sonra nereleri gezdiğimi hatırlarım, niye gezdiğimi bilirim.

İyi memlekette yaşıyosun ha.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker