2 Mayıs 2012 Çarşamba

Laura

Orange ve internet bağlantısı hikayem, benim mini sinir krizlerim dışında bir yere gitmiyor. En son geçen hafta aradığımda binbir özür dileyerek yeni bir modem teslimat talebi girmiş ve 2 haftalık bedava bağlantıyı "özür hediyesi" olarak sunmuşlardı. Bu haftaki teslimat gününde aradığımda öyle bir talep girilmediğini; ama ah tam da o an girebileceklerini ve 1 aylık bedava bağlantı vereceklerini söylediler. Efendim Laura benle konuşmuş etmiş; ama talebi girmemiş. Maalesef. Orange'ı bırakmak istersem 67 pound ödemem gerekirmiş ve bunu istemezmişim- heralde. Aslında şu strese çözüm olacaksa 67 pound bile dert değil, yeni bir firma aramak, yeni bir talep, yeni bir kontrat filan - gözümde büyüdü. Yaş işte. Bu sefer "valla" girmişler talebimi. Cuma gelecek modem. "Ya nerdeyseniz ben gelip alayım, belli ki postaya veremiyosunuz!" dedim, olmazmış. Müşteri hizmetiymiş eve yollamak. 5 hafta sürmüş olması ise işte, "maalesef".

1 Mayıs haberlerini merak ediyordum. Yurtdışındayken şöyle bir sistem oluyor ister istemez: en felaket haberleri SMS'le öğreniyorsun. Mesela bu "süt dağıttık, zehirlenenlerin hazimsizliği!" haberini öyle öğrendim. Haliyle dün bir felaket sms'i gelmeyince, "acaba güzel mi geçti?" diye neşelendim. İyi geçmiş sahiden. Bunca yıl çekilen o anlamsızca yasaktan kurtulmanın coşkusu, daha uzun yıllar artarak sürer umarım.

Ben en çok, "transfobik devrim istemiyoruz!" sloganını sevdim; çünkü emekçi olmak demek, "heteronormal"likten uzak olmak anlamına gelmiyor. Emekçi hassasiyetinin her alanda olabilmesi için, belki de en zor alan LGBTT hakları. Sendikalardaki kadın üye/ yönetici sayısı bile düşündürücüyken (kreş talebi, eşit işe eşit ücret talebi vb gündem maddelerine girmiyorum) bence en kısa ve öz slogan olmuş.

Neyse, 700 bin kişiye yakınmış kalabalık. Bize bizden korkmayı öğütleyenlere, öğretenlere inat, birlikte, coşkulu ve barışçıl bir kutlama olmuş. Olabilmiş yani. Biz, birlikte olmayı beceremeyenlerin, illa birbirinin gözünü oyanların memleketi değilmişiz. Kendinden başkasını sevebilmekle, ona güvenebilmekle başlayacak güzellikler; her yerden üzerimize püskürtülen nefrete kapılmayarak başlayacak. Nefret edecek şey o kadar çok ve her yerde ki, zaten zor olan etmemek. Zoru severiz, kolaya kaçmamaktan ötürü.

Pazartesi yine yeniden bank holiday. Efendim, bahar tatiliymiş bu, her mevsime bir gün. Havalar her ne kadar genellikle kapalı, nadiren güneşli olsa da, o deli manyak yağmurlara birkaç gündür ara verdik. Mayıs ayında hala kalorifer yakmamız bile o kadar can sıkmıyor. bir de nereye gideceğimize karar verebilirsek, oh ne ala.

Haftasonu sevgili Simge'ciğim misafirimizdi, 3 gün yoğunlaştırılmış ve yer yer yağmurlu bir programın sonunda şemsiyesini bana bıraktı. "Al yahu lazım olur" deyince, "Hatırlatmak istemezdim; ama mayıs ayında İstanbul'da... lazım olmuyor" dedi. Yutkundum blog, sadece yutkundum. Buradaysa çantanın sapı gibi, ayakkabı bağcığı gibi bir şey.

Biraz güneş açsa da fotoğraf çeksem, filmi tab ettirsem ve şu gri havalara uygun, yeni bir film alsam. Laura ve diğerleri işlerini sevseler, derdimi anlasalar, şu modem gelse. Modem gelse ve ben sonra, nihayet, smart phone teknolojisine aşama yapsam. Ben efendim hala hesap makinesi gibi bir antika nokia kullanıyorum ve yine ben onu bırakmadan o beni terk ediyor: artık şarj olmamaya başladı.

Bunun dışında, dergiler ve kitaplar. Kitaplar hızlı bitiyor ve çok şükür ki dergiler ucuz. Yani bir i-D'nin Türkiye satış fiyatıyla buradaki fiyatının alakası yok. Poundu TL'ye çevirseniz bile yok.  O yüzden dergilere gömülmek gayet mümkün. Ayrıca NTV Tarih yerine BBC History almaya başladım, ısınma turları. İngiliz hanedanlarının sırasını filan unutmuşum, tey tey tey. bir tur daha okuyacağım. vakit bol.

İşte yine kafe kapanıyor ve ben kovuluyorum.
Buradaki her çay- kahve fişimi Orange'a göndermek istiyorum. Gırrr.

1 yorum:

AidaSalem dedi ki...

Ben bu internet krizini Almanya'da yaşamıştım. Bir buçuk ay çile çektim. Almanca derinlemesine küfredebiliyorsam ve en acındırık şekillerde yalvarabiliyorsam bu sayede. Kısacası beni öldürmeyen sözel yeteneklerimi güçlendirdi. Umarım Laura denen yarım akıllı hanım kızımız -nedense öyle biri olduğunu düşündüm- ve diğer orange'cılar kavuştururlar seni nete. eksik oldu hem zaten twitter sensiz. bu arada dün aklıma geldin ve votkama elma suyu da koydurdum, nefis oldu :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker