26 Nisan 2012 Perşembe

lola

İngilizcede yağmurla ilgili bir sürü kelime olmasına rağmen, perde benzetmemesi olması çok garip (ya da ben duymadım). Buradaki yağmur, resmen perde gibi. Birileri perdeyi kapıyor ve istemsizce, saatlerce duşta kitli kalıyoruz. Sonra sevgili güneş gelip o perdeyi aralıyor. Başka türlü tarif edemiyorum. Perdeleme yağış.

Türkiye'yle ilgili haberleri çok seyrek okuyorum. Genelde twitter'a girdiğimde ilk gördüğüm tweetlerden filan başlıyorum. Bugün de mesela, bir milletvekilinin (ki aslında kendisi seçilmemiştir, Hatip Dicle'nin yerine getirilmiştir.  Söylediklerini okurken, bunları dillendirebilme cüretinin gerisini unutmamak gerekir) Sivas ve Aziz Nesin konulu yorumlarını okudum. Nasıl emin her kelimesinden! "Her doğru söylenmemelidir, hassasiyetlere saygı duyulmalıdır" filan. Mesela o cümleleri okumasanız bile ezberden birkaç paragraf birden söyleyebilirsiniz; çünkü bunların hepsi bant kaydı. Yeni bir şey söylememe işkencesi bu, bir tür ezbere mahkumiyet. Yeni bir şey duyma ihtimaliniz, bant kaydının milyonuncu kez çalınmasıyla yok ediliyor.  Bant kaydının ötesi, neyi duymanıza izin vermedikleriyle ilgili. Mesela neyi duymanız istenmiyor da, yine o hep aynı bant çalınıyor? öyle bir şey işte.

Film kiralama ne güzel bir şey. İzlemediğim filmler için sabahlarım boş ve ev sineması kurabiliyorum. Benim izlemediğim film çoktur sevgili blog, sinema konusunda sahiden berbatım. Bazı filmler vardır, oradadır, herkes izlemiştir - ben hariç. İşte bu tür arayı kapama turları için, sabahlarım var, film shop var.

Bu hafta arkadaş ziyaretleri başladı efendim. Türkiye'den akıncılar yolda. Gelirken yanlarında bir avuç güneş getireceklerine inanıyorum.

internete hâlâ kafeden giriyorum çünkü lanet Orange, her türlü küfrü hakediyor. Bugün telefonda sinirden ağlamak üzereydim ki "bu sefer son" gibi bir şey dediler. Çok yaklaştım blog ya, olacaktı neredeyse. Her şey tamam, hatta olmayan modemimi bile kullanıma açmışlar. Modemimin bende olmamasının sebebi ısrarla adresimi yanlış yazmaları ve komşuma göndermeleri. Bir de böyle evet, elden teslim illa! Bu yüzden 3 hafta gecikme yaşadım, düzeltildi derken bugün HALA düzelmediğini öğrendim. 35 dakika boyunca 6 değişik kişiyle konuşup sonuncuya en sakin halimle "işimi görmezsen orayı havaya uçurucam" mesajı verdim. "tamam not aldım, kaydettim" dedi, "inanmıyorum! hep öyle oluyo!" filan dedim. Ağlamak üzereydim blog. bir 5 gün daha bekleyeceğim. 5 günlük iş için 4 hafta bekledim zaten. Bir yaptıkları hatayı bir daha yapmıyorlar; ama hep yenilerini bulabilmeleri sinirime dokunuyor. Şüphesiz ki ttnetmiş, turkcellmiş, hepsinden o kadar iyi bir "domuzdan koparabildiğin kadar kıl koparmalısın" eğitimi aldım ki rövanş benim olacak.

Bu kafenin kayıtlı personeli olmak üzereyim. Şu an yanımdaki masada dünyanın dedikodusu dönüyor ve derin analizlerle dünya kurtarılıyor. Diğer tarafımdaki masada ise küçük çocuklu bir anne var (bu arada, o masada hep küçük çocuklu anneler oturuyor. niyeyse?). Oğlu heralde 8-9 aylık filan, sürekli gülümsüyor. Bana demin elma ikram etti mesela; ama mama sandalyesinden uzanamayıp sinirlenmesin ve bağırmasın diye almadım. Şu an, kafenin büyük çoğunluğunun kadın olması başını döndürüyor, her gelene cilve yapıyor filan.

Kuru temizlemecimizde şöyle bir tabela vardı: "Başıboş bırakılan çocuklar köle olarak satılacaktır". Kendisi Afrika kökenli olan amca yazıya güldüğümü görünce "bence uygun" dedi. Ben bu "çocuğunuza sahip çıkın, hatta tercihen getirmeyin" tavrını seviyorum; çünkü sosyalleşebilecekleri parkmış ,bahçeymiş, o kadar çok yer var ki bazı yerleri çocuksuz bırakmak kayıp değil.

Bunun dışında efendim, üçü bir arada mutfak robotumsu rondo gibi bir şey aldım. İlk ürünüm sebze çorbası oldu. Ispanaklı bebek maması renginde olduğu için başta lezzeti konusunda ciddi şüphelerim olsa da bence lezzetliydi, üstelik çorbayı içmek zorunda kalan sevgili deneğim de beğendi. Rondo, gönüllerin dostu.

Yeni keşif: alt kısmı aynalı ampul. Cam lambalar için harika bir çözüm; loş ve mutlu.

Çeşm-i bülbül bir kasem oldu ki bence camın en zarif hallerinden biri. Düşünün, bir padişah, bir dervişi Venedik'e cam sanatı öğrensin diye göndermiş, o da dönünce bu sanatı geliştirmiş. Kötü bir şey çıkmazdı sanki zaten.

bu arada, İrlanda vizesiyle ilgili süper bir bilgi öğrendikten sonra, sanırım Dublin artık daha yakın.

Yazdığım konulara bakınca, sanırım bol fotoğraflı olsa anca okunurdu. O da olacak elbet, teknoloji el verdiğinde. bu da böyle bir "hayattayım" postu olsun. Pek bir miskinim.

1 yorum:

mz dedi ki...

Basibos cocuklarla ilgili benim en sevdigim tabela:
Unattended children will be given espresso and a free puppy.
:)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker