7 Mayıs 2011 Cumartesi

daktilo

benim canım hocam, yıllar sonra dün, bir fotoğrafta çıktı karşıma. dondum kaldım.

 *
kimyayı, hatta tüm küfürlere rağmen organik kimyayı bile sevdiysem, onun sayesindedir. hangi bölümü seçeceğimi bilemediğim zamanlarda "e belli ki sen iktisat okuyacaksın kızım, hala farkında değil misin?" diyebilendir. "niye hepiniz fen seçtiniz? sosyal bilimci kim olacak?" diye kızandır. yeri bambaşkadır.

MTA'da yıllar yılı uranyumla ilgili deneylerde çalışmış, 5 duvarın arkasından filan. yakalarında da uranyum seviyesinde artış olursa ötsün, uyarsın diye bir cihaz iğneliymiş. on yıla yakın bir süre sonra, ekipten biri, bir gün "ben şüpheleniyorum bu cihazdan" diye o uzun kollu, robotik aletlerle, duvarların arkasından, uranyuma yaklaştırmaya başlamış iğneyi, ne zaman ötecek diye. bir duvar, iki duvar.. ötmemiş. ne zamanki uranyumun yakınına mı koymuşlar/ içine mi atmışlar nedir, o zaman biiip demiş. "biiiip". tüm ekip şikayetçi olmuş, davalar açılmış ve benim canım hocam öyle istifa etmiş memuriyetinden. davaların sonucu sadece sinir harbi. bir liseye öğretmen olmuş. peki o ötmeyen iğne, ne götürmüş? tüm bağışıklık sistemini. bağışıklık diye bir şeyi yoktu. "yeni doğan bebek gibiyim" der, özellikle hasta olanlardan uzak durmalarını rica ederdi. ola ki grip filan kaparsa, aylar sürerdi.

ah ama o hep çok güzel gülümser, önce insan olmamızı öğütler, kızdırdığımız zaman da asla bağırmadan, kırılıp, küsüp giderdi. bize mahcup bir şekilde özür dilemeyi o öğretti, gırtlağını parçalayarak bağıranlar değil. her seferinde "yanlış anladınız, sahiden yanlış anladınız" diye peşinden koştuğumuz kişi bir tek o oldu. "tamam o zaman siz konuşun, hiç bi şi öğretmiycem! test çözüyosunuz zaten, size o müstehak!" diye küstüğünde küçük kardeşimiz mi olurdu, ablamız mı, susuverirdik.

her 1 mayıs izinli ve meydanlarda olan yine bir tek o oldu. 50 yaş civarı, biz öss derdindeyken, gözleri parlayarak odtü'de siyaset bilimi bölümüne başladığı haberini veren de o oldu. mezunu olduğu okul misafir öğrenci statüsünde (gibi bir şeydi sanırım) izin vermişti ders almasına. vize zamanları izin alır, sınavına girer, arada bir "öğrencilik de zormuş" derdi. iki sene öğrencisi oldum, ikisi de kimyadan fazlaydı. haksızlığa hiç gelemez, öss'ye sinirlenir, öğrencilere yapılana sinirlenir, bizim susmamıza sinirlenirdi. bazı öğrencileriyle dertleşirdi, çünkü adam yerine koyardı.

*
dün bir cenaze haberinde adını gördüm. nerden akıl ettiysem, bir şey dürttü, "acaba?" diye fotoğraflara baktım, oydu, isim benzerliği değildi, ordaydı. benim sevgili serpil hocam, bitkin, babası halit çelenk'i uğurluyordu. "Bize baş eğmemeyi, dik durmayı öğretti." demiş. o da bize öğretti, umarım içi bu konuda rahattır. bize hiç bahsetmediği, neredeyse özenle saklayarak anlatmadığı; ama arada bir gözlerindeki ıslak pırıltıda ipucunu gördüğümüz kimliğiyle böyle tanıştım. bir de fazladan bir detayla:
deniz gezmişlerin son sözlerini daktilo eden kadın.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

peki , benzerliğiniz..basit bir tesadüf mü?

deryik dedi ki...

benzetmenize şaşırdım; ama evet, basit bir tesadüf. yine de böyle bir yorumun "adsız" gelmesindense, benzediğimizi düşünen kişinin bi adı olsun ister gönül.

mermaid dedi ki...

iyi ki; gerçekten babasının kızıymış, iyi ki tanıdığın için hayalkırıklığına uğramadığın, gururla anlatabildiğin bir öğretmen olmuş. fulya için ve deffoşa mektuptan sonra beni ağlatan üçüncü yazın da bu.

Zeynep dedi ki...

öküzoğlu öküz bendenizin bile gözleri doldu. negzel insanmış, pırıl pırıl.

deryik dedi ki...

mermaid: ben çok şaşırdım bu tesadüfe de, ağlatmasın yahu.

sothyz: blogda bir tanrıça esintisi, bu ne şeref :) timbörtıncı kızların bulunmasını bekliyorum hala, umutla.

Zeynep dedi ki...

estafurullah efendim, o nasıl laf. bilakis sizin takibiniz bizlere şeref verir hihihi.

vallahi geldim döndüm deryik.
paçozlar ayağını denk alsın :)

deryik dedi ki...

bi jelatin, bi sothyz, kalbim daha hızlı çarpıyor. dönün gelin de gitmek bilmeyin yahu :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker