28 Mart 2011 Pazartesi

hazy cosmic jive

neler yazmıştım, gitmiş. olsun gitsin.

diyecektim ki, televizyonda da radyasyon varmış ama siz hala dizi izliyosunuz. hürremin kuyruğu çıksın da görün gününüzü. madem öyle acaba ulusa sesleniş neden tvden yayınlanıyor, neden trt var? ah, çünkü tv zararsız. tvde olan her şey zararsız. mesela tv elektrikle çalışıyor, sizi elektrik çarparsa ölüyo musunuz? ölmemelisiniz. çünkü televizyonda da var. tüp mesela, patlayabilen bi şi. balon gibi. çocuklar tüple oynayabilir. balon patlayınca korkar, tüp patlayınca ölür; ama önemli değil. neticede patlayabilen bi şi. hem bildiniz: tüp televizyonda da var; lcd öncesi.

ne güzel alay ediliyor, ne güzel salak yerine konuyoruz, değil mi? hani dolaylı, dolaylamalı değil. radyoaktif çay içmek bile daha şiirsel kalıyor yanında, bi kandırma çabası var. buysa dümdüz: SALAK diyor sadece.

çünkü başbakan bizden sıkıldı, söylüyorum inanmıyosunuz. laf dinlemeyen, hafif bön, ama tüm yaz tatili boyunca bakması gereken komşu çocukları gibiyiz. başbakan bizi sevmiyor, uf çok aptalız. sıkılmamak için yaratıcı oyunlar buluyor bize. ", benim doğumgünümmüş, sen mummuşsun, örgün de fitilmiş mesela". ağlaşmayın hemen, saçınız yanmiycak. TABİİ Kİ o biliyor ne zaman söndüreceğini, mızıkçılık edip oyununu bozmayın, zaten size zor tahammül ediyor.

başbakan mesela, kesin beni sevmiyor. tanışmadan biliyorum. sevmesi de gerekmiyor. sadece benim vergimle yayın yapan TRT'ye beyan verirken azıcık yüzü kızarsa o bile yeter. gözümün içine baka baka diyicem, tenezzül etmez ki. ne bileyim, %18 kdv oranı olan bir ülkede gelir vergisi, çalışana düşen sgk prim ödemesi vs hala bu kadar yüksekken, rüyasına girsem ve hayra yormasa, o da olur. başbakan beni sevmiyor ama benim onu sevmemi istiyor. saygı ona yetmiyor mesela, sevilmediğinde sinirleniyor. onu kim sevmez ki, nasıl sevmez yani? hangi kendinibilmez? bakmayın, takmıyor görünüyor ama bu umarsız çıkışlar, bu tüpler ve televizyonlar, hep aynı gerginliği taşıyor: mahallede havalı bisikletiyle numaralar çekerken düşen 11 yaşındaki çocuk siniri. gülmemeliyiz, o düşmedi. gülmemeliyiz, bisiklet hala onun bisikleti ve bizi bindirmeyebilir ve tüm yaz o gıcır bisiklete binmeyen tek günahkar biz olabiliriz. gülmemeliyiz, onun arkadaşlığı çok kıymetli. anlatabiliyor muyum ki? o istediğiyle oynar, istediğini sidikli ilan eder; çünkü onun kırmızı bmx bisikleti var. memur mahallesindeki esnaf çocuğu o, her şeye hakkı var. o bize mesela en renklisinden yalanlar attığında ("oğlum, ayşenin donunu gördüm diyorum sana") ve bariz yalanı ayyuka çıktığında ("ayşeler geçen yaz taşındı abi?") bize sinirleniyor. niye havasını bozuyoruz? niye seyircisini huzursuz ediyoruz? bi garezimiz mi var? neden mış gibi yapamıyoruz? kırmızı bmx'i hatırlatırım.

ama 11 yaşındaki çocukla en büyük farkı ne biliyor musunuz? o çocuk sinir olduklarını apartmanın kömürlüğüne kapattığında kulağını çekecek bir yetişkin her zaman olacaktır. kapatılan çocuk ağladığında sesini duyup annesine haber verecek bir yaşıtı hep olacaktır. ne yaparsanız yapın, alt tarafı 11 yaşında bir çocuktur işte. mahallenin bitirim delikanlısı olana dek, bi yere kadardır cakası. mahalle delikanlısı olduğunda ise hikmet amcadan korkacaktır mesela. bir yere kadardır yani. bi sıkımlık canı vardır, sonsuz yetkisi ve cüreti değil.

*
konular hep daldan dala. çevreci tipleri takip edin. şu an en katkısız şekilde besin alan onlar, bi onların kafası çalışıyo olacak bikaç yıl içinde. bizim yerimize düşünecekler. her dedikleri birer birer çıkıyor, azıcık güvenin.

*
bunun dışında, uzak kaldığım torrent alemine bomba bir dönüş yaptım, müzik doluyum.. çok güzel. 

annem  haftasonu benimleydi, 12 saat yürüyüp hala ve inatla yorulmayan kadın. gerçekten, onun kadar yürüyebilen az insan gördüm. ben yorgunluktan mayışsam bile o bi çay içip şarj oluyor. şapkalandım, müzelendim, kahvaltılandım, güneşlendim, iyotlandım. cuma günü üzerimden tır gibi geçen bir gecenin yorgunluğunu takiben cumartesi sabah 8 toplantısından sonra, harika geldi. annemle müzeye gitmenin en güzel yanı, her resmi, her ressamı bi yerden bilişidir. ama öyle "ay mehmet güleryüz! tanıdım!" sıradanlığından bahsetmiyorum. mehmet güleryüzü tanımayınca ayıplar zaten. başkasını değil de yani mesela öyle bi şi yapsak, çocuklarını ayıplar. ne bileyim, annemin "aa bu adamın her zamanki işlerinden farklı, gençlik işi mi ki?" merakından, bi yere not etmesinden, görevliye soramazsa akşam internetten veya işte bi kitaptan, ansiklopediden filan araştırmasından bahsediyorum. elit zevkler meselesi değil bu, merak. onda biri bende varsa şanslıyım.

1 yorum:

divadeiwob dedi ki...

bazen gözlerimi kapayıp wikileaks belgelerinde amerikalıların onun vizyon sahibi olmadığını düşündüğünü öğrendiği zamanı canlandırıyorum kafamda ve teselli buluyorum.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker