7 Nisan 2015 Salı

prag - yine yeniden

prag prag. oncelikle: soguktu. londra'ya ettigim laflari yutayim diye bu da boyle bir paskalya dersiydi resmen. yagmur olmasa da son gun lapa lapa kar yagdi.

neyse efendim, prag yazisi olsun bu. fotografsiz cinsten, isteyen kilit kelimeleri gugillasin, aramizda lafi mi olur.

eveeet. azmettigim uzere karlovi koprusunu defalarca turladim ama bu sefer katedrale gitmedim. Mucha her yerde, hatta otelin dolap kilitlerindeydi. o yuzden mucha kalbimizde. Onun yerine, gecen sefer yetistiremedigimiz yerlere gidelim dedik ki sehir sahiden bitsin.

Cuma ogleden sonra varis. kisa bi tur, aksam yemegi, ickiler filan. Cumartesi gezme maratonu basladi. Once topluca bir Cafe Slavia kahvaltisi ertesi sehre ilk kez gelenleri kale tarafina yollayip biz Hanavsky pavyonu'yla basladik, oradan kivrila kivrila Letna parkini yuruduk. Hanavsky oyuncak gibi bir av kosku, ayni zamanda muazzam manzarasi olan bi restoran. Aksamustu birasi icin guzel bir yeri var, bir baska bahar icin not ettik. Letna parkinda bir de devasa bir metronom var, niyeyse. gencler burada takiliyor (ankara'da segmenler parki havasi). hos, manzara bi harika, sebebini anlamak zor degil. Asagi iniste binbir Prag koprusunden biri olan Cech koprusunden gecip yahudi mahallesine geldik - gecen seferden icimde kalan Cantinetta Fiorentina'da mola. Porselen fincanlari, pastanin yanardoner renklerdeki cikolata cicegi filan derken ben ayrintilardan mest oldum. Cek korunasi cok zayifladigi icin sahiden ucuzdu her sey. gayet kokos bir yerde iki kisi yiyip icip 8 pound veya daha az odemek guzel bi his, yalan degil.

Sehir kucuk diye surekli yuruyor insan, fark etmeden yoruyor resmen. neyse, bu moladan sonra Zizkov semtine, televizyon kulesi civarina gittik. secession evleri denen, sekerleme kivami binalari  gormeye. bilinenin aksine, viyana'ya has bir akim degil bu, ceklerin de kendi versiyonu varmis. neyse, binalar bir harika, kapi demirlerindeki kocaman arilar  penceredeki sarmasikla birlesiyor, birinin duvarinda gunes saati var filan. derken manzaraya o kazulet tv kulesi giriyor. cirkin ama iste, bi gariptir ki oluyor. bi de uzerinde emekleyen bebek heykelleri var ki Kampa adasindaki yuzu olmayan bebek heykellerinden bunlar. Dolanmaktan bitap dusmusken kendimizi Palac Akropolis'in kafesine attik. burasi bir kultur merkezi / sinema, anladigim kadariyla. tatli bir restorani var. sonra artik pes edip tramvaya bindik, old town. ekibin geri kalaniyla bulusup bi cikolatacida muazzam sicak cikolata. soguk insani pisbogaz yapiyor sanirim veya bana bahane lazim. sonra birazcik dinlenip geceler geceler.

Sehri bitirmenin hakli gururuyla, geceyi fazla uzatmadan pazar sabahi erkenden yola ciktik: istikamet Dresden. Prag civarinda gorulecek yerler arasinda kaplica sehri Karlovy Vary ve muazzam bir milli park olan Cesky Raj (Cek Cenneti) var. biz ikisini de pek istemedik ki zaten o sogukta milli parkta ucardik herhalde, o yuzden Dresden'i sectik. Ilginctir, bu ucune de Prag'dan gidis 2 saat. Sanki her yer 2 saat mesafede, cok garip. Tren de ayni sure. O yuzden daha ucuz olan otobuse atladik, gayet de konforluydu. 11de Dresden'e vardik (pasaportunuzu yaniniza almayi unutmayin, kontrol var).

Dresden gunubirlik gezmeler birincisi oldu benim icin, pek guzel bir sehir. bir kere eski sehir merkezinde her bina birbirine yakin, gezmesi kolay. yine yuruye yuruye tum sehri bitirdik. Malum, sehir 2. dunya savasinda dumduz oluyor, tum o ihtisamli binalar yikiliyor. ana katedralin yikintilari 1995 yilina kadar (50 yil!) oylece durmus, daha sonra sivil girisimlerle 10 yil icinde yeniden insa edilmis. gotik binalarin uzerinde "2005te tamamlanmistir" notlari gormek garip. bu yikik dokuk kalmalarin bi sebebi de savas sonrasi sosyalist rejimin gecmisle hic ilgilenmemesi. Yeni sehri elbe'nin ote kiyisina kurmuslar, dogu almanya etkisi pufur pufur esmis. berlin duvarinin yikilmasi sonrasinda dresdenliler azmetmisler, tarihlerini, binalarini geri almislar. bana cok etkileyici geliyor bu hafiza. haliyle, sehir 1945'ten beri bir sekilde hep insaat halinde. biz oradayken de hala suruyordu rekonstruksuyon projeleri ve muazzam bir butce ayrilmis durumda.

bu arada, 500 bin kisilik ufak bir sehir olmasina ragmen 30dan fazla muze, 40tan fazla galeri var. Saksonya'nin baskenti olmanin verdigi gururla okuyor, uretiyor sehir. Yeni sehir tarafina da gectik, hatta azmedip Pfunds Molkerei binasina kadar gittik. Bildiginiz sutcu, bilmediginiz bir kokosluk. Paskalya oldugundan kapaliydi tabii; ama camdan gozetlemeye engel degil. ust katta kafesi de mevcut ama oturmadik. Dresden Prag'dan da soguktu, bir cay molasi ertesi 6 otobusuyle Prag'a geri gittik. ayagimizin tozuyla ekibin geri kalaniyla bulustuk, bi sandvic, oradan tretter's. bi gun once rezervasyonsuz almamislardi, pazar gunune kaldi. mis gibi kokteyller yapiyolar, kac tane, ne ictim hatirlamiyorum. biri haric: souvenir du provence isimli, lavantali kokteyl. iste o, o mis gibi. bardagina ilistirdikleri lavanta da bonus.


bitmeyen pazar gunu ertesi, pazartesi kahvaltisi icin cafe savoy. cayda tek luksum mariage freres markasi olabilir. mariage freres ikram eden her yer benim canim cigerim, burasi da oyleydi. biz mutlu mesut kahvalti ederken lapa lapa kar yagdi ama cok takilmadik. durdugu anda disari firlayip bu sefer de petrin tepesine ciktik. teleferik turu kisa ama zevkli, yukarda bi metal kule var, sonra kivrila kivrila karlov koprusune iniliyor. bende o cakma eyfel kulesine cikacak hal olmadigindan altindaki kafede oturup sicak sarap ictim, yukari cikan arkadaslari bekledik. neyse, inis yolunda yine bir terasa dizili restoranlar var, aksamustu bira molasi icin ideal (acaba bu molalari ne zaman kismet olacak... belki de aksamustu bira molasi kitapcigi yazma vaktidir). karlov koprusunun ayagindaki kuleye de ciktik efendim; cunku son saatlere bu yakisir. derken ruzgar ve kar ve zar zor kendimizi attigimiz Lokal. Lokal = Gar Lokantasi. son ogle yemegi ertesi havaalaani ve donus.


hava birazcik daha sicak olsaydi kesinlikle daha cok tadi cikacakti; ama prag hep guzel. ayrica, paskalyada sehir rengarenk kurdelelerle susleniyor. yalniz ana meydanda degil, irili ufakli her meydanda pazar standlari kuruluyor, bahar karsilamasi coskusu. Paskalya'da gayet tuhaf bir adetleri var yalniz: erkekler sazliktan ordukleri bi kirbacla (pomlazka) kadinlarin bacaklarina vuruyor. koprude yururken kirbaclaninca bunu yapan ve kahkahalarla gulen adamin manyak olduguna kanaat getirmistim; ama diger arkadaslara da olmus, paskalya adetiymis. acitmiyor, hafif bir sey. ama elinde rengarenk kurdeleli cubukla yuruyen bir adamdan beklediginiz bir sey degil.

*

boyleyken boyle. dondum ofis masama. kisa hafta en guzel sey. sirada turkiye ziyareti var, gun sayiyorum. orada da hava soguk olursa delirebilirim yalniz, artik tek istegim sicacik gunesler, caylar, parklar, bahceler. sonra biraz daha gunes tabii.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker