erimtan'la baslayalim. kisisel koleksiyon, hatta turkiye'deki ilk ozel arkeoloji muzesi. ufak ama zevkli. eserlerin antik metinlerle eslestirilmesi cok guzel bir ayrinti olmus, kap kacak canlaniveriyor; ancak ingilizce cevirilerin bazilari sahiden aci vericiydi. mesela "there was generous" denmez artik, o kadarini yapmayiz, yapana ingilizce ceviri isi vermeyiz. bir de adi ustunde: antik metin. bunlarin tahminen turkcesinden once vardi almanca / fransizca / ingilizcesi. o yuzden el yordamiyla ceviriye girismek biraz ayip olmus. bunun gibi 2-3 tane daha bariz hata vardi, kimi anlam degistiriyordu hatta. tez zamanda duzeltilecek, aceleden kaynakli bir hata oldugunu umuyorum, geneline bakinca ozensizlik demek haksizlik olacak (ucuzculuga dilim varmiyor).
onun disinda, cam eserlerin isiklandirmasi olsun, alev ebuzziya eserleri olsun, eser calismalari / muze insaati bilgilendirmesi olsun, incelikli isleri olan bir vaha olmus kale'de. ayrica icinde mini bir restoran ve seminer / konser salonu da var ki daha ne olsun, rica ederim. konser gunune denk getirip giderseniz, aksamina guzel muzik de yaniniza kar kalir. veya hazir oralardasiniz, kebapci emin ustaya gider, pirzola-kofte yersiniz. et yemiyorsaniz da kuru fasulye-pilav yapar size. herkesi mutlu edebilir emin usta.
parantez: etnografya muzesini kosarak gezdik nerdeyse; ama yeni hali guzel gorundu. hediyelik esyalar bir ziyan, bir kaynak israfi. pirlantali hitit gunesi formunda mumluk gordum, oradan hesap edin. eskinin o guzel, ince ince calisilmis, sahiden etnografya muzesindeki eserlere ait hediyelikler gitmis, istanbuldan artanlarin getirildigi (dev bir kasikci elmasi reyonu, mesela) zavalli bi yer olmus. ankara muzelerine sira gelemiyor herhalde. neyse, bu parantezdi.
*
ptt pul muzesini kac zamandir istiyodum, ayni gun ona da yettim. ilk kez bir kurumun savasta olen calisanlari icin ani duvari yaptigini gordum (1. dunya savasi) ki telgrafin yeri ve onemi dusunulurse gayet isabetli olmus. ve fakat tam da o Telgraflar Savasi aciklamasinin orada, gereksizce yuksek sesle bi animasyon oynuyordu, onu cozemedim. sacina kina yakilmis bir askere komutani neden diye soruyor, o da mektupla annesine yaziyor (koylerdeki okur yazarlik oraninin goz doldurdugu savas yillari), annesi de yari-agit bir sesle sayfalarca anlatiyor: bizde kurbanlik koyunlara kina yakilir, ben de seni vatana kurban yolluyorum ogul - bu minval gidiyor.
bu acili hikayenin PTT ile alakasi sanirim yazismanin postayla olmasi, baska bir bag kuramadim. pul muzesinde niye boyle ic daglayan, daha olmemis cocuga agit tadinda bir mektup yankilaniyor, cozemedim. annem ve ben disinda kalan ziyaretcilerin yas ortalamasi 10 idi bu arada; o cocuklara kinali sac travmasina ne gerek var, bilemedim. animasyon dediginiz cizgi film iste, cocuklarin illa ki dikkatini cekiyor. bize niye her sey hep aci, hep dert, onu da bilemedim. neyse ki muzenin geri kalani birazcik daha neseli, iciniz daglanmadan bitirebiliyorsunuz. bir de hediyelik esyalarin baski kalitesi daha iyi olsaymis, guzel olacakmis.
*
sonra istanbul, mimar sinan sergisi. buna sevgili jelatin hanimcigimla gittik. tophane-i amire guzel mekan, sesli rehberler de boynumuzda, sergiye girdik. gayet sadeydi aslinda ve sergileme temiz mi diyeyim, ferah mi, oyleydi. 8 bolume ayrilmis, bolca ekran, video var. basladik gezmeye, ama ben cabucak aptal oldum. kulagimda rehber. her kisimda bir video oldugundan illa onun sesi / muzigi de duyuluyor. bir de aciklama yazilarini okumaya calisiyorum. bi baktim, hicbir sey anladigim yok, sinir basmis durumda. once sesli rehberden vazgectim. ama yok, yine olmuyor. jelatin'e sordum, o da ayni sekilde. biz katiyyen okudugumuzu anlamiyoruz; ama etrafimizda "hmm very mimar, oh so sinan" seklinde nidalar var, herkes birinc birinc onayliyor.
sonra anladik ki sorun bizde degil, herbiri 4-5 satir suren cumlelerde (websitesindeki tanitim metninde de var ayni sorun, her paragraf bir cumle). resmen kes-yapistir metinler. bazi metinlerin basinda tirnak isareti var. alinti, tamam. ama kimden? bilmiyoruz. o alinti ise digerleri kimin? bilmiyoruz. "kanuni sultan suleyman'in pesi sira gelen halefleri" gibi gereksiz uzatilan betimlemelerle, cumleler olmus iki metre. biz turkcelere takiliyoruz, bizden baska takilan yok gibi. neyse, agirdan aldik, birbirimize ozetledik filan. sonra cikista baktik ki gulru necipoglu basta olmak uzere bircok akademisyenin makalelerinden alinti o metinler. yahu biz onlari uslu uslu odamizda, altini cizerek okumustuk? bence ayakustu sergi gezmeye gelen insandan akademik cumlelere dikkat vermesini beklemek, ustelik etraftaki ses ve goruntu karmasasinda beklemek, biraz AYIB olmus. cokca da tembellik olmus. "burda yazilmisi var" yerine, en azindan biraz oynanabilirdi. "e beceremiyosa okumasin, dinlesin" derseniz, sesli rehberdekiler yazanlardan farkli tabii ki, illa okumak gerekiyor. cikista karsilastigimiz ve serginin tam 25, ogrenci 15 TL oldugunu duyunca vazgecen genc kizin "kitabini alir okurum onun yerine" teshisini hakli cikartti, ozetle.
metinle gures tutmamiz disinda sergi guzeldi bence, az oz, tatli tatli anlatiyor. mimar sinan 101, zaten 102 bilmedigimden, bana yetti. yine de, O MUAZZAM BEZEMELERRR diye overken, insan birkac bezeme gormek istiyor. rustem pasa camii ile mihrimah sultan camii farkini fark edelim istiyor. ozellikle etrafta beyaz perde, dijital ekran, ekran, ekran varken bunca olmamasi bi garip geldi. biz sadece baski halinde 2-3 tane gorebildik ki onlar da grenliydi. bok atiyor demezseniz, o kismi da az buldum.
izlerken yarisinda kesilen videolari geciyorum, o kadar kadi kizi kusuru olsun. 3D printer ile camilerin birer kopyasi basilmis mesela; ama basibos duran 3D baski makinesinin sirrini cozemedik. insan bize de bassinlar, bize de versinler istiyor. dekorda silah varsa patlasin istiyor. veya biz cocuklar gibi sendik, canimiz dondurma istiyordu. etraftaki o "hmm cok enteresan hmmm sinan" havasina giremedik de buna sebep sinan degildi, tabii ki. minyaturler, maketler guzeldi, mimar sinan'in mimar basi testinde hirslandik. iyi gecti iyi.
serginin devaminda bir de kubbe mapping diye bir sey var. bikac yil evvel, bi sergi mi yoksa bienal isi miydi hatirlamiyorum, istanbul cami kubbeleri dijital ortama aktarilmisti, oturdugun yerden birbirlerine donusmelerini izliyodun. tam anlatamadim. neyse. (Editle gelen: kadinim Narsis hatirladi tabii. Sabanci'daki Efsane Istanbul sergisiymis.) e boyle bir devam olunca o isi bekledim ben (gerci hepsi mimar sinan eseri mi onlarin, bilemedim). neyse, gidip oturduk. bir cami kubbesinin iciyle basladik, goruntuler dondu degisti ve renk oyunlari oldu. sonra uzay. sonra yine renk oyunlari. sonra basladigimiz kubbeyle bitirdik. where is the sinan bezemeleri? onlar olamadi. hediyelik esyalarin baski kalitesi burada da kotuydu, bu teknolojik bir sey mi, malzemeden mi caliniyor, hic anlamayacagim.
tum bu dirdirlarimi yazacak ziyaretci defteri de olmadigindan sana yaziyorum blog. cunku ruhum bir emekli mufettis, cunku onlar yaptiklari isten bi defter koymayacak kadar cok eminler. hem defter olsa jelatin beni onun basinda birakip dondurmaya gidebilirdi.
*
boyleyken boyle. fakat iyi gezdim.
boyle kusur bulma tesisleri yazisi gibi oldu ama bence siz de denk getirin, siz de gezin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder