23 Nisan 2015 Perşembe

dokuz

adeta vur-kac tadinda bi turkiye ziyareti yaptim. su an etrafimdaki dil yine ingilizce, garip geliyor. oradayken gormek istedigim insanlara artik yetisemiyorum, bunu da kabullendim. birileri hep eksik kaliyor ve bazen kiriliyolar. olsundu, affederlerdi. insan zaten hep buna guveniyor: anlayacaklarina.

ankara havasiyla delirtti beni. bi soguk bi sicak. bebek sevdim ki bence bebekler bizi ne derece mutlu ettiklerini, icimizi isittiklarini filan bilseler feci havaya girerlerdi. sonraaaa... kale'ye gittik nihayet annemle. kebapci emin usta'nin kofteyle insan mutlu edebilmesi cok garip. dusun, her gun yuzlerce mini mini kofte yapiyosun ve her yiyen mest oluyor. buyucu gibi; ama esnaf lokantasi. tazecik erimtan muzesi guzeldi; ganimet kadrosundan bi karabatak ignem oldu. batip batip cikmalarima ithaf olsundu. parklar park, sokaklar sokak. ankarayla iliskim bi garip, ezelden beri. beni delirtiyor bazen, sonra dizine yatip uyuyorum, sacimi oksuyor ve sonucta hep onun dedigi oluyor.

devaminda istanbul. tatilim erguvan zamanina denk geldi, hatta salkimlar da mor mordu. istanbul'un mor gunlerini yakalamak, fazladan 1 hafta tatil gibi. hava ayaz olsa da kucagimda kediyle oturdum manzarada. ne komik, o tellere oturup bogaza sirtimizi donecek kadar lacivertten simarmis ogrencilerdik biz. tellere oturmayinca eksik kaliyor, bogazi gormeyince olmuyor, ne yapacagimi sasirdim. bi o yana bi bu yana donup durdum. asla ayni olmayacagini anladigim ufacik anlardan iste. zaten her sey ince ince degisiyor kampuste. 10 yilda olsun o kadar.

sonra hindi zahra konserine niyetlendim, ama bitirmisler biletleri, olmadi. pazartesi gunu olan bi konser bileti istanbulda nasil biter? olsun, actim kendim dinledim. aa bi de kitaplar ve murdum rengi mus coraplar aldim; cunku murdum rengi corap burada yok. dusunurseniz, sacma; ama murdum diye bi renk olmadigi icin sanirim. depoladim. zaten tum turkiye ziyaretim depolamak uzerine kurulu: corap, recel, insan, an - ne bulursam.

yine word'e yapistirsak ilkokul 5 seviyesi cikacak bi yazi. mukemmel.

*

gecenlerde ucakta okudugum bir yazinin gaziyla, zaten mevcut olan polonya merakim polisiye romanlarla birlesti, tirim tirim Leh polisiye yazarlarini arastiriyorum. aptallik etmeyip dergiyi yanima alsaydim daha kolay olacakti tabii. Wroclaw'in 12 adasini (ve 130 koprusunu), Krakow'un depresif karanligini filan merak ediyorum. Oradan da Baltik ulkeleri; ucunun birbirinden farkini merak ediyorum. Gonlumde sicak denizler, aklimda gri gri havalar var. Neyse, simdilik Marek Krajewski ve Zygmunt Miłoszewski ile baslayacagim sanirim. ilki zaten Wroclaw yerlisi bi yazarmis, goruciiz.

kitap demisken muzik de diyeyim bari. Laura Marling'i pek severim. folk muzigidir, tatli tatli atarlaridir, yillar icindeki degisimine ragmen tutarliligidir,  her albumde saclarinin daha da kisalmasidir, biricigim kendisi. yine de, sorsaniz aklima gelmez mesela. her albumunu duzenli olarak dinledigim bu ufak tefek kadini hatirlamayisimi fazlasiyla tanidikliga bagliyorum. neyse, "damn all those people who don't lose control" derken bile yumusacik olan sesiyle, you know gelsin bugune. gelsin mis gibi calsin, ayni albumden devam edersiniz.

*

baska? baskasi iyilik saglik be blog. birkac gune unuturum yazmayi filan, dokuzuncu yasin simdiden kutlu olsun.buyuyosun bak. acaba ergenligin nasil olacak, yoksa evden mi kacacaksin? benim bilmediklerimi bilerek buyuyorsun elimde, ne acayip.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker