4 Mayıs 2012 Cuma

tataaa taaam

İnternöt! bu sabah nihayet postacı geldi. Cama yapışmış, Royal Mail kamyonlarını gözleyen bir bakpostacıgeliyor kızı olmuştum resmen. Geldi ve adımı bile sormadan modemi teslim edip gitti. Yanlış kişi de olabilirdim ya, neyse. Modemi bu kadar hızlı kurabileceğimi bilmiyordum, 30 sn filan sürdü.

Emektar, hesap makinesi kıvamı nokia'm şarj olmayı redderek ötenaziyle aramızdan ayrıldı ve benim bir smartphone almamak için başka bahanem kalmadı. Haftaya bunu da halledeceğimdir artık.

Bu haftasonu için karar verilen yer: Cardiff. Benim için, 5 yıl sonra yeniden; ama bu kez daha uzun. Hava sıcaklığı taş çatlasa 15 derece olduğu için (ki o zaman güneşe dönen ayçiçekleri gibiyiz) daha kuzeye çıkma fikri pek iyi gelmedi, o heralde anca ağustosta filan olur. Cardiff'teki Norveç Kilisesi'nde Roald Dahl'ın vaftiz edilmiş olması ise işte, tarihin cilvesi mi diyeyim, her yol Büyük Britanya'ya mı diyeyim, öyle bir şey.

Peynirlere sarmış vaziyetteyim. Simply Food da sağolsun "deneme boyu" peynir yapmaya başlamış. Tam bir peynir tabağı hazırlamalık ebatlar. Hem böylece bir sürü çeşit alabiliyorsun, bozulma vs derdi yok. Haliyle dün mesela, şaraplı bir peynir tabağı akşamıydı. Artık sadece peynir-ceviz-elma vs yiyerek doymadığım için yanına azıcık patates salatası ve yine azıcık sebzeli bulgur filan gibi "bunlar tutucak seni, azıcık yi!" yemekleri de yaptım. Sebzeden bi zarar gelmez.

Kıyma arayışım mutlu sona ermişti. Köftelik kıymayı bulmuştum, üstelik baharatı vs katılmıştı. Azıcık ekmekle dünyalar benim olacaktı. Parmağım kadar kalın çekilmiş kıymayla uğraşmayacaktım. Köfteleri yapmak kısa sürdü; ama içinde kesinlikle tanımlayamadığım türden acı bir şey var. Baharat ötesi bir şey, gözyaşım burnumdan ve kulağımdan çıkacak gibi bir şey yani. Böyle durumlarda ayran harika bi kurtarıcı.


Camdan dışarı bakınca "çişini tutamayan çocuk" suratlı bir hava var. Hani şimdilik tutuyor ama tam kafamızı uzattığı an çok geç olabilir. Bu sebeple, özünde gayet kazıkçı bir turistik pazar semti olan spitalfields'a gittiğimde, en bi çin stili, en bi beyaz şemsiyeyi aldım. Formu şunun gibi ama tabii ki fırfırsız, çok rica ederim. adeta madame butterfly, çok zarif ve sapında püskül var. Sürekli paltolu, botlu ve şemsiyeliyiz, püskül lazımdı.

Şimdiye kadar niyeyse etraflıca dolaşmadığım Spitalfields'taki standlara bakınca özet şu: Atlas Pasajı'nın boşaltılmış bir Salı Pazarı formatında düzenlenmiş ve tezgahtarlarının Doğu Asyalı olduğu versiyonu. Bence anladınız. Bu arada bizzat standda duran kişi tarafından elde yapılmış çok güzel t-shirtler, kolyeler filan da var; ama fiyatları çok abes. yine de, tabii ki dolandım durdum. Miskinlik başka, aylaklık başka.

Bunun dışında, ailemiz eşrafının, turizmde yasak bölge olarak gördüğü "aşı gerektiren memleket" eşiğini aşma hazırlığındayız. Çok tazecik olduğu için, pırpırlarımı henüz yazmıyorum; ama "her yeni evli çift balayını planlayacaktır" efendim. bence bize bol sabır, hatta milli piyangodan da para.

Dün Londra'da seçim günüydü efendim. Bu gidişle İşçi Partisi kazanacak. Ya sadece 1 aydır burdayım tamam; ama oy verebilseydim "asla Tory'lere oy vermem; ama sırf İşçi Partili diye Livingstone'a da oy vermem" oyu verirdim heralde. Neyse, sonucu görüciiz.

Bence ben yürüyüş yapiym.

3 yorum:

sakinn dedi ki...

yani artık fotoraf koymamak için bir bahanen kalmadı deryik hanım!

Tugc dedi ki...

yahu az yemiyor musun sen? bak orada güçten düşme. Bir de merak etme. burada da sağanak yağıi bekleniyor ve hava pek güzel değil. sürekli kapayıp açıyor.

deryik dedi ki...

yok valla az yemiyorum ama azmış gibi durması sevindirici tabii :) yedikten sonra tabağa bakınca "az zamanda çok ve büyük işler başardık" hissi oluyor açıkçası. yaz yağmuru o ya, geçer elbet :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker