Fonksiyon saplantısı bana çok enteresan geliyor. İktisat okumanın verdiği deformasyon olabilir, her şeyi her şeye uydurabilirsin. "Fonksiyon" nedir, kime göredir, neye göredir? İş görmek midir yani? "estetik" ve "fonksiyon" gibi iki ayrı şeyi uzuun uzuun tanımlasak da bence "rasyonel birey" estetikte de bir fonksiyon bulabilir; mesela damlalıkla da olsa estetik anlayışa sahip yerel ve merkezi yöneticiler muhakkak ki fonksiyonel. Yani insanoğlu bu, öyle formüllere, denklemlere gelmiyor. Sevgili likör fabrikası, yine muhakkak ki "fonksiyonunu çook uzun zaman önce yitirmiş, atıl bir bina" olarak anılacak. Siz bize öyle anlatacaklar işte: Kötü bi şi yapmıyoruz efendiler, aksine, elimizi öpün! En azından araba park edilecek! Mide krampları burada başlıyor işte: rasyonel birey salak yerine konmakta bir fonksiyon bulamıyor. Rasyonel birey ağzını açtığı an mahallenin ağır abisinden ensesine bi tokat yemekten bıktı. Rasyonel birey bi durup düşünmek istiyor, izninizle.
Benelüks bölgesi şehirlerinin güzel yanı, o mini mini hallerine rağmen, "şehir müzesi" ile dolu olmaları. Bu müzeler sadece o şehrin tarihini anlatmıyor, daha da güzeli o şehirdeki yaşamı anlatıyor. Brüksel'e gidip herhangi bir bira fabrikasını gezerseniz, Brüksel'den çok Brüksellileri öğrenirsiniz. Bira tankını temizlemek için içine girip kokudan sızan ergen çocuklara gülümsersiniz mesela veya meyveli bira denen güzelliğin resmen meyve turşusu kurma girişiminin sonucu olduğunu öğrenirsiniz. Bunlar canım, işte bunlar fonksiyondur. Ayrıca daha net fonksiyonlardan bahsetmek gerekirse, para kazandırır. Müze girişi 3 eurodur da işte tadımla 6 euro yaparsın onu, nakte çevirirsin filan. Yani demem o ki yapılacak onca şey varken, güzelim binayı yıkıp sonra "amaan cepheyi aynı şekilde yapçez yeaaa" demek, nerden türediğini merak bile etmediğim bir western film dekoru fetişi ve bu numarayı yutmuyorum. Ben onlara ağız dolusu küfretmemeliyim; ama onlar bir şehre vinçler, kepçeler dolusu küfredebiliyor.
Yenisini, güzelini, beton kokulusunu yapacaklar ya, o bina cumhuriyet tarihinin ilk beton yapılarındandı. Fallik bir bina değildi, belki ondan kaybetmiştir? İstanbul'un fallik bina merakını bir mimar araştırır belki. O binanın bahçesine zaten önce Ali Sami Yen Stadı tecavüz etmişti (ibret-i alem için şu fotoğrafa bi bakın, neden bahsettiğimi anlayacaksınız), yani likör fabrikasının bahçesi denen yer, at koştursanız atı yoracak bir güzel alandı. Güzeldi işte, böyle paramparça ederek unutturacaklar; ama o bina, mecidiyeköy'ün başına gelen en güzel şeydi belki de.
arkitera der ki: Fransız mimar Robert Mallet-Stevens'ın Fransa dışındaki tek eseri (tıklayın bi). |
Ben inatla o müzeyi hayal ediyorum. Eski sigara paketleri, rakı bölümü, likör bölümü, şaraplar mesela. Üzüm ve bağcılık turları, tadım kursları. Tekel birası da var üstelik - hop, buğday çeşitleri! Savaş yılları, afişler. Hediyelik eşyalar. Ödüllü likörler - siz dünyaca ünlü altın likörünü tattınız mı? içinde altın tozları olan portakal likörü, artık üretilmiyor veya sınırlı üretimi var, annem azimle her yıl ava çıkıp bir şişe alır. Bardaklar mesela, içki bardakları koleksiyonu. Tekel dediğin bu ülkenin iktisadi tarihinden başka bir şey değil ki, anlat uzun uzun işte.
N'olacak ki? Bu hükümet döneminde hayal etmeme gülenlere sorarım, başka hükümet olsa hayal edebilecek miydiniz sanki? Bu müzenin imkansızlığı hükümetten değil, bizden. Ne olurdu sanki? Müzesi yapıldı diye burnumuzdan kulağımızdan alkol mü sokacaklar? Çoluk çocuk okuldan kaçıp Tekel Müzesi'nde mi sarhoş olacak? Nedir bu yenilemeyen korkumuz? Nedir bu "ay neymiş o?? bilmiyorum, elleme, dokunma, at gitsin!" halimiz - her şeye, her yere?
O fabrika açıldığında, öyle bir mimara yaptırıldığı için, kocaman bahçesinin güzelliği için, Türkiye Cumhuriyeti devleti likör de üretebileceği için, birçok sebeple bir gurur kaynağıydı. Tarihte bir gün o binanın açılış töreninde alkışlar koptu. Şimdi kartonpiyer dekordan hallice bir şeye dönüştürülecek o koca yapıda tarih ve insan var. Yıktılar ve yıkarken bize, size sormadılar. Yarın öbür gün Topkapı'yı yıkıp her bir taşını Sotheby's de açık artırmaya çıkarmalarını, oradan kazandıkları muazzam parayla da Türkiye'nin AİHM davalarındaki tazminatlarını ödemelerini bekliyorum. Ah, "Topkapı'ya bi şi olmaz canım, o kadar da değil", di mi? Duvarı çatlak. Marmaray öptü Topkapı'yı ve yarın öbür gün alçıpanla sıvanmayacağının garantisini veremezsiniz. Alçıpan çok hafif ve fonksiyonel bir malzeme neticede.
*
parka gittim bunu yazdıktan sonra. 4 saat çimlere uzandım. uzandığım yerden parkın ne başı ne de sonu görünüyordu. hyde park veya regents park kadar büyük olmayan sevgili victoria park, londrada kimsenin aklına gelmemiş seni eskiciye satıp yerine mandal almak, ne şanslısın.
2 yorum:
Ben de benzer endişeyi Beykoz Kundura Fabrikası için taşıyorum yıllardır.Orası da film platosu vs. olup kurtlar vadisi gibi dizilerin çekimlerinin yapıldığı yer haline gelmişti. O bölgedeki halkın bir zamanlar bütün hayatının odak noktası olmuş, günlük bütün rutinlerin ona göre belirlendiği, üretimin yapıldığı güzelim tarihi fabrika binası... 2004!te Yıldırım holding e satılmış, akıbeti ne olacak seneler sonra, kim bilir! ümitli olmalı mıyım sence hala?
sevgiler
aslıhan
Artık bütün yazıların iç burkan oldu be deryik. Gazete okuyorum kahroluyorum, TV izliyorum çıldırıyorum, birkaç blog okuyorum içim gidiyor. Gelme bence sen ordan hiç :(
Yorum Gönder