Madem internetim var, post. evet.
İnternet olunca ben iş aramaya başlayacaktım, plan buydu. Başlamak ne, mesaim bu olacak. Yani aslında geciken bu internet bağlantısı, bolca aylaklık ve biraz da tempo oturtma süresi olarak yanıma kâr kaldı.
Bugün cuma olduğu için, sonra haftasonu tatili olduğu için filan - ilk günden buna başlamadım. Kendimle ilgili bildiğim yegane şey, "evden çalışma" işini asla beceremeyen biri olduğum. Lise yıllarımda "ölene kadar sandalyesinden kıpırdamadı" insanlarındandım ben, yemeği filan unutup 8-9 saat makine gibi çalışan. Üniversitede de sıçtım lacivertini beklediğim günlerde, artık yumurta kapımıza haşlanmış ve hatta çürümüş olarak geldiğinde, aynı şekilde, heykel gibi oturabiliyordum. Hani kütüphaneye gideyim, arkadaşlarla toplanalım, birbirimize soru soralım filan- pek bana göre değildi ("ihya?" mesajları yollayıp can havliyle bana bilgi enjekte etmelerini istediğim zamanlar hariç). İş hayatındaysa bana n'oldu bilmiyorum, iş evde yapılan bir şey değil. Bir tür "ders" değil. Çok sevdiğim bir konu da olsa, 3 yıl boyunca burnumdan soluduğum işim de olsa aynı şey: evde olmuyor. Bana ofis lazım, masa, telefon, başka insanlar, tercihen de bi doz sinir stres lazım. O zaman tekerinde mutlu bir hamster gibiyim. Koşmakta bir sorun yok, durup düşününce adım bile atamıyorum.
Neyse, demem o ki: iş aramak da bir iş. Üstelik evden yapılan bir iş. Yaş 28 olmak üzereyken, bunu kendi haline, şansa bırakamam. İş aramak, hele ki Londra denen dehlizde iş aramak (dehliz benim kibarlığım. Aslında burada sözü Sweeny Todd'a bırakıyoruz- Benjamin Barker'ın Londra'ya dönüş sahnesi) zaten insanı geren bir şey. Kanım bitlenip kendimi dışarı atmasam bile evde eminim kendimi oyalayacak tonla şey bulurum, zaten insan girdabı. O yüzden en baştan, derli toplu gitmeliyim. Kendime karşı en güçlü silahlarımı kuşanacağımdır.
Düzgün düzgün, özene bezene ajanda kullanan biri de olmadım hiç. Metis ajandalarını bile bakmak için alıyorum, birkaç sayfada da hevesli notlarım var. Profesyonel ajandacılar birbirlerine gösterip gülebilirler. Aynı şekilde, dosya-klasör işinde de çok beterdim; ama onu halletim. Kişisel ajanda kullanamamak ise berrrbat bir beceriksizliğim. Hatta, sabahları o gün yapmam muhtemel şeyleri ve bol vaktimi düşünüp kitlenip kaldığım çok oldu burada. Far tutulmuş tavşan şaşkınlığı: vakit de var, yapacak şey de! Vakit bolluğu, karar veremeyip hiçbir şey yapmama veya tek bir işi abartmaya dönüşüyor. Kitleniyorum ve sinir oluyorum. O yüzden zaten, saat sabahın 10'uyken "of bugün de bitti!" diyebiliyorum. İstanbul'da kıt vakitlere takla atttırıp burada bolluktan saçmalamak da sinirime dokunuyor. Üstelik başkası için de gayet iyi yapabiliyorum, kendime hayrım yok.
İnternette bakındım biraz, yaşam koçundan bol ne var? Anacım adamlar resmen matriksli sistem öneriyor! yok işte günlük işlerinizi önce saatlerine göre listeleyin, ama hem de önceliğe göre sıralayın (renk, sayı vererek bi de! bi de kodları hatırlayacağım yani. lejant anahtarlı ajanda!) sonra bunlar arasından rutin işleri ayrıca işaretleyin, onu haftalık programa taşıyın, ama haftalık program o kadar da sıkı olmasın; yine de bazı maddeler olabilir. bi işi ajandanıza yazarken onunla ilgili ara stepleri de yazın ki son gün elinizde patlamasın (mesela x'in doğumgünü ve öncesinde x'e hediye alma günü, gibi). bik bik bik. manyak mısınız be?! ben bu kadar düşünsem ajanda patlar yemin ederim, etrafa kağıtlar saçılır. "İlk düşündüğünü hemen yazma ama boş kağıda not al, sonra eleyerek ve yerlerini değiştirerek üzerinden gidip ajandana yaz ama silebilecek şekilde yaz" - sanki sistine şapelinin tavanı! Sanki Obama, ama sekretersiz kalmış!
Bakalım işte. Rejime başlamak gibi bir şey: planlı günlere başlıyorum; ya da en azından günlerimi planlamaya. Ajanda- defter işi olabilir, hatta tercihen bilgisayarda bir organiser programı olabilir (outlook'u saymıyorum, o başka bi şey. onu seviyorum zaten). bir şey olmalı.
öneriniz varsa açığım, hatta "ben de böyleydim, şimdi bir güne üç gün sığıyor ve hiiiç yorgun hissetmiyorum" hikayelerine açım.
imza: her okul dönemi hevesle aldığı klasörü de ajandayı da 1 aydan fazla kullanamayan, ders notlarını defter arasında saklayıp önemli şeyleri de eline yazan pasaklı.
1 yorum:
"Sanki Sistine Şapelinin tavanı". Çok güldüm:)Acımam çalarım kullanırım.
Yorum Gönder