26 Şubat 2009 Perşembe

sofrada konuşulmaması gereken 3 şey

rivayet odur ki ingiliz kraliyetinde sofrada 3 şeyin konuşulması yasakmış: din, politika ve futbol. biz faniler de ordan naşi, kendi soframıza almışız bunu. ipek ongun ve her türlü doygun adab-ı muaşeret kitabı yazar bunu. niyesi nasılı sebebi filan belli: sofradaki iki lokmayı boğaza dizmememek. istersen tatlı niyetine birbirine gir, sana kalmış. hoş tahminen o da elizabeth'e kalmıştır ama hani biz faniler için dedim. giriş paragrafım budur.

şu hayatta ben en çok önyargılarını "merhaba ben .... ve bu da ilk merhabada gururla serdiğim önyargım" diye serenlerden çekindim. önyargısızlık beklemiyorum, yanlış anlaşılmasın. ideal durum o tabii. ama benim esas derdim önyargısının önyargı olduğunu fark etmeyenlerin haksız gururu. içimi buruyor. özellikle şu blog alemlerinde, blog dışında da konuşan bloggerlar olarak bence birçok zaman gaf eşiğinden dönüp çam ormanlarına teğet geçiyoruz filan. mümkündür. dediğim gibi, mühim olan farkında olmak. ihtimallerin.

yani işte "sofrada konuşulmayan konular" başlığını "yalnızca blogundan tanıdığınız insanlarla bir adım daha samimileşirken ihtiyatla yaklaşılması gereken konular" haline getirebiliriz bence. bir kere, sofrada en azından karşı karşıyayız. oysa blog öyle diil (ilkokul cümlelerimle mutluyum). birçok sefer de söylediğim gibi, benim olduğumu sandığınız şey olduğumdan nasıl emin olabilirsiniz? olamazsınız. hatta yanlış bildiğiniz tonla şey serebilirim. ismimi cismimi, üçboyutlu halimi bilenler olur belki. ama hoş, kendimize bile yabancıyız, kalabalıklar içinde yalnızız diil mi yusuf abi? neyse işte. şimdi nerden çıktı derseniz, hiç... öylesine.

"olsa söylerdi, olsa bilirdim" ezberlerini gereksiz buluyorum sadece. olsa ruhunuz duymayabilir zira. siz hızarla daldığınız çam ormanlarından yükselen taze bahar kokusunu duymadan geceyi sonlandırdığınızda geriye içi buruk birileri kalabilir. konuşmaktan, açıklamaktan artık yorgun.

yumuşak bi örnek olsun: bir ortaokul boyunca kendini bilmez öğretmen ve öğrencilerden "boşanmış anne-babaların çocuklarının ne kadar da sorunlu olduğu"na dair freudyen zırvalar dinledi-k. ben ve arkadaşlarım. bi de habire şu kıvılcım mı neyse adı, o abuk diziye referans. ev yakıp seri katil olmamız gerekirken elde ettiğimiz akademik başarıları sayacak değilim; zira yorgunum. üstelik aynı şeyleri annem de dinledi. yeni tanıştığı diğer "veli"lerden, bilmiş bilmiş. mesela. o da yorgundu. hangi çocukların daha sorunlu büyüdüğünü de anlatacak değilim. 4 yıllık iktisat eğitiminin ilk aylarından itibaren öğrenildiği üzere: hayat ceteris paribus incelenen bi şi değil. tek değişkene (bu durumda: ebeveynlerin birlikte olması) bağlı yaşam güzel olabilirdi; ama maalesef biz çok bilinmeyenleri çözmeyi 12-13 yaşlarında öğrenen bir milletiz. ben hayata da uygulayın derim. yoksa o çok kesin yargılar, bir gün bi tarafınızı tırmalar.

ayrıca şu blog alemlerinin yaş ortalaması düşünüldüğünde, ben vahşi önyargıları gerçekten çocukça buluyorum. din, politika ve futbol ve diğer her konuda. hani 50 yaşındakilerde de şık durmuyo (şık duran önyargı hahaha) ama en azından "görmüş geçirmiş" filan diyebiliyorum. yani kaskatılığının belki bi izahı vardır. gençleri tecrübesiz gördüğüm için değil, esneklik beklediğim için. kimseden sevgi pıtırı yaratma derdinde değilim. sebebi olan nefretleri anlamaya çalışabilirim. ama "çünkü ben öyle biliyosam bu mutlak doğrudur" kafasını gençler için çok yakışıksız buluyorum. bildikleri bilmediklerinden her zaman az olacak. hayat böyle. "benim bildiklerim bana yetiyor" zihniyeti, hele genç yaşta, galiba benim çekindiğim bi şey. zira benimkiler bana yetmiyor. 20 küsur yaşında ya da 30'unun baharında "tamam gari bu kadar yeter" diyeni de anlamıyorum.

işte neyse. böyle elimde şablonum, kafamda beklentim, umurumda mı dünya halleri blogırlar arası kötü olabiliyo. çok kesin bi şekilde "hohoho şunlara da bak" diye güldüklerinizi bana anlatırken aslında bana gülüyo olabilirsiniz. ve işin fenası bunu hiçbir zaman öğrenemeyebilirsiniz de.

"buralardan" olmamız yetmeli bence, her durumda. ben karşımdakine, hele hele blogdan naşi tanıdığım birine, "nerelisin, baban ne iş yapıyo, atatürkü mü seviyosun muhammedi mi, can mı canan mı, yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan" gibi ahret sualleri sormuyosam, sorulmasını da istemem. doğru da bulmam pek. isteyen anlatır. belki bekliyodur biraz. hem yani bana ne. bu kadar basit: bana ne? e burdan hareketle tabii: size ne? ilgiyle merak arasında, merakla sorgu arasında büyük farklar var.

hem ayrıca:
mine kırıkkanatın fi tarihinde yazdığı ve benim de her fırsatta anlattığım bir anısı var. bir gün fransada bol kruvasanlı, çilek reçelli bir pazar brunchı sofrasındalar. bahçedeler, mevsim bahar. muhteşem bir hava, sofra, bahçe. neyse işte atmiym detayları. tam sofraya oturuyolar, bir fransız başlıyo sormaya: "mine, ermenileri niye kestiniz? nasıl oldu? onlara yazık diil mi? kestiniz hepsini." filan. bombardıman. mine hanım da gayet sakin, bence gerçekten en kibar "edep adap öğretme" cevabını veriyo: "bir sabah uyandık ve ileriki nesiller bir pazar brunchında konuşacak konu bulsun diye ermenileri kesmeye karar verdik". konu kapanıyo tabii ki.

bu da ayrı bir yönü işin yani.

artık mavi kanımın hayatıma yansımalarıyla sizler de tanışmış oldunuz.
edvırd, atımı getir.

5 yorum:

mermaid dedi ki...

bu yazıyı ben pek sevdim nedense:)

hep dedi ki...

Bişiy sorcam, sen de astım neyin mi var, niye nefessiz galıyon a guzum, bi yol deyiver teyzene :)))

Kimler yazdırdı sana bu yazıyı bilmem ama bence sen çok iyi bi blogcusun. (samimiyette haddimi aşmadım di mi:)

sevgiler

Tugc dedi ki...

Bence onyargilarin yurtdisindaki ya da yurticindeki ironik yapisina ornek sudur.
"E sen hic Turk'e benzemiyorsun" deyince biri sevinenler grubu. Aynisini herkes birbiri icin yapiyor. Sinirim bozuluyor bunlari gorunce ayrica.

Bespelled dedi ki...

deryik,

bu yazına bayıldığımı söylemek istiyorum.

Şimdi *çook dikkatli* bir şekilde geriye çekilmek...

:-P

Bespelled dedi ki...

hm, bir de şey aklıma geldi: başkanın önyargılı konuşup konuşmadığını bilememek, karar verememek de çok fena. Benim başıma çok geliyor

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker