çok konuşmanın bana pek faydası olmadı, çok anlatmanın da. çoğu zaman dinlemeyi beceremedim mesela, bunun sıkıntısını da yaşadım. üzüntüm, sinirim, mutluluğum; bünyede ne duygu varsa çeneme vurduğundan, çok konuşup az duydum. kendime geveze değil de çenebaz demeyi seçtiğim zamanlar da olmadı değil, naif kandırmacalar.
işin tuhafı, bu kadar konuşmaktan en az da kendimi duydum. "yuh" diyeceksiniz tabii; ama tek başıma olduğum zamanları diyorum ben. bir gevezenin en büyük sorunu, cümle tamamlamaktır: karşısındakilerin, kendisinin ve hatta yan masadakilerin cümlelerini ileri sarmak. cümleleri kesmek, alıp başka yere bağlamak. nefret ettiğim halde laf kesmemeyi hala öğrenemedim; oysa sahiden amacım "sen sus da beni dinle" demek değil, aksine, karşımdakini anlayıp, cümlenin bitişini gördüğüm için bi sonrakine geçmek. ileri. nereye varacaksak? tabakhaneye yetiştireceklerim var. olmadığını da sahiden geç idrak ettim.
işin saçmalığı burada devreye giriyor, tüm bunları kendime de yapıyorum. bi nefeslik izin vermiyorum. olması gereken, söylenmesi gereken şeylerle bitmesi gerektiği gibi biten cümlelerden ibaret. satranç bile değil, hırslı bir tavla oyunu gibi. yapmadığım tek zaman, yazdığım zamanlar. el ve dil farkı sağolsun, elim her şeyi yavaşlatıyor. klavyeyle aynı şey değil o yüzden el yazısı. neyse, bu aralar daha önce de birkaç kez yaşadığım bir kozacılık halindeyim. insanlar bunu genelde mutsuz zamanlar diye anlıyor; ama öyle değil. aksine, keyfim gayet yerinde. sadece her şeyler ve herkesler kalabalığının ortasında bir aynaya denk gelmişim, aynadaki aksime "aa senden naber sahi?" demişim gibi. tabii bir de az susup dinlemişim, "iyi gördüğüm iyi" dememişim gibi.
bu noktada tabii o klasik sahne gelebilir insanın aklına: kahramanımız arkadaşına "nasılsın" der, gülümseyen bir "iyiyim, her şey iyi" cevabı alır. gözlerini dikip bi daha sorar, yine gülümseme, belki hızlı bir çay yudumu. üçüncüde arkadaşı atomlarına ayrılarak ağlamaya başlar ve kapanış. hah işte, hiç böyle değil. atomlarıma ayrılmıyorum da "evet sahi ya, nasılım?" diyorum gibi. yaz yaz yaz. o tek başına olmuyor hiç, yanına bi de oku oku oku. yine dergiler yüklendim, bir de son 3-5 senedir hiç olmadığı kadar tempolu kitap öğütüyorum. lokmaları daha uzun çiğniyorum. bir şarkıyı sevince tüm albümü dinliyorum. daha erken kalkıyorum, daha çok dikkatimi vererek çalışıyorum. daha tempolu yüzüyorum. ertelediğim, geçiştirdiğim şeyleri yapıyorum. bir yandan da her şey daha az sanki. az ve öz. özü arıyorum. bir de, daha fazla gülümsüyorum gibi, ya da öyle olsun istiyorum. kelimeleri özlemişim. her ne kadar bir geveze için kulağa absürd bir oburluk gibi gelse de, aksine, gevezeliğin kelimelerle pek ilgisi yok bence. oburluğun lezzetten çok doymamakla ilgisi olması gibi, gevezelik konuşmakla ilgili, kelimeler düşünmekle.
"tamam da nerden çıktı bunlar?" derseniz (ki tabii ki bu çeneyle ben bunu kendime çoktan sordum, siz yorulmayın), bir sabah uyandım, idrak ettim. veya bünye niyetlendi. hayır, tam böyle de değil. bunlar gevezelik. nedenini niyesini bilmiyorum; ama her neyse, keyfim sahiden yerinde. belki yeni defterime yormalıyım, pek sevemediğim için beni uğraştıran defterime. sevmek vakit aldı ve o vakitlerde kendimi dinliyorum. bir yere, bir şeye varmak için de değil, bu öyle ruhsal yolculuk, iç dünya keşfi filan değil. her şeyde anlam arıyoruz, niye kendimize böyle yükler yaratıyorsak.
neyse, tüy gibi hafifim. keyifli bir haldeyim. huzurlarınızda, kendime teşekkür edeyim ben bizzat. bu aralar kendime iyi geliyorum. az. tüy. hafif. idrak. böyle keywordler düşünüyorum. "artık kısa cümleler kuruyorum" filan da demek isterdim; ama hayır, tabii ki daha az konuşmuyorum. yine de sanırım, susma süremde bi ilerleme var. 30 yaş mucizeleri.
üzerine titrediğim haller. tadını çıkarıyorum.
3 yorum:
<3
:)
Bunu okuduğuma çok sevindim. Senin için çok mutlu oldum. Gelip geçici bir dönem bile olsa, bu dönemden aldığın güç çok uzun bir süre iyi gelecektir. Ne mutlu.
Mutlu oldum. Çok. Belki de yabancı dilde bir hayat sürmeye başladığım 2010 yılından bu yana daha çok fark ettiğim bu gevezeliğimin, çok ve - evet itiraf etmeli - çoğu zaman gereksiz konuşmamın her gün daha çok gözüme batmasından dolayı bu kadar etkiledi. Ya da yabancı dilin getirdiği yavaşlığı ekarte etme çabamın kendimin ve başkalarının sözcüklerini daha da hızlı ileri sarmamla sonuçlanması sebebiyle iyice sabırsız ve dikkat dağınıklığı sorunlu algılandığım bu zamanlarda karşıma çıktığı için (bknz. uzun cümle :( ). Umarım bu dinginliğe ben de kavuşurum. 29. yaşgünüm birkaç gün önceydi. 30 benim de derdime derman olur mu acaba? Olsun olsun :)
Yorum Gönder