nihayet: ben de bir gönüllüyüm. çok yeni, tazecik. önümde Uganda
haritası, dersimi çalıştım. tabii kırtasiyeden yeni çıkmış ilkokul 2
çocuğu gibi olmam bambaşka bir konu. ilkokul 1 olsam, okul, ders nedir
bilmem, kırtasiye hevesim zaten olmaz; ama 2. sınıfa geçmiş bir abla
olarak, 36lı boya seti olsun, kalem arkası süsü olsun, benden soruluyordu.
ekipmanı kuşandım, çarpım tablosudur, güzel yazıdır, örtmenin bi an
önce konuya girmesini bekledim. "Yavaş yavaş
başlarız" filan dediler, ben de sabırsızlıktan, yeni kalemimi yeni
kalemtraşımla açarak vakit geçirdim. Neyse, başladılar. Bir anda başlandı. bakalım bakalım. Çok yeni bir organizasyonun henüz ilk aşaması bile başlayamamış ilk kampanyası: hepimiz amatörüz. Genel olarak bir "burun kıvırma" halim var her şeye, huyum kurusun. Burnumu düzeltip işlere bakıyorum. Londra gri ve soğukken yapılacak en iyi şey evden çalışmak işte.
*
Bu arada, Pınar Selek davası tarihin en absürd davası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. 15 yıldır sürekli diken üstünde yaşamasını, bu sırada her kurbandan beklendiği gibi "aklıselim ve dirayetli" olmasını, annesini kaybetmesini, kardeşinin hukuk okuyup avukat çıkmasını, avukatlarından biri olan babasının çile dolduran derviş gibi sabırla nefes alıp vermesini geçiyorum. Geçiyorum; çünkü bunlardan bahsettiğiniz zaman niyeyse "fazla insani" oluyor, şu üç günlük dünyada insanca yaşamak bize fazla olduğu için. Bu konudan bahsederken, pınarselek diye bir makineden bahsediyormuş gibi yapmalıyız, niyeyse. yapalım o zaman. peki. çok acırsak "kadıncağız" deriz, bir de kadınlığının zavallı halini belirtmiş oluruz, sanki 15 yıldır dimdik duran bir akademisyen olması o -cağız ekini paramparça etmiyormuş gibi.
Neyse. Bu dava, tüm bu saçmalıklarla sürüyor; çünkü genel görüş "elbet vardır bi sebebi"ciler ile, "ama o da kürtleri yazdı, aposever"ciler arasında gidip geliyor. "ama'lamak" tabir ettiğim bu alışkanlığı hayatın her alanına uygulayabilirsiniz. Ama'yı bastığınız an, sizin hangi cüretle "hak etti işte!" dediğinizi bile sorgulamaz insanlar, defansa başlarlar. "Ama" geldiği zaman, öncesi kaybolur. "tamam 15 yıldır hukuksuz bir şekilde, üstelik tam 3 kez beraat ettiği halde ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor olabilir; AMA o da kürt dedi!".
Mesela başbakan çok güzel yapıyor bunu, tam bir "ama" uzmanı. İşi gücü bırakıp o "ama"dan sonra gelen kısımları açıklama / temizleme / izah etme döngüsüne giriyorsunuz, böylece "ama" görevini yapmış oluyor: anlamsızlaştırma. Bir örneğini "roboski diyorsunuz ama kürtaj da cinayettir" cümlesinde gördük. "ama"dan sonra gelen kısım öyle dehşetengizdi ki cümlenin başını unutturdu, aklımız almadı bu cüreti. aklımız iki alakasız konunun tek bağlaçla bağlanabilmesini de almadı. aklımız ne masum, di mi? Oturup anlatıyoruz, "yani bombacı mı? yani suçsuz olduğu halde hapis mi yatsın?". Ben size özetini söyleyeyim: ben bu satırları yazarken "bilgisayarından Ece Temelkuran fotoğrafı çıkması" diye yeni bir kanıt türü gösterdi mahkemeler. Hadi buna da açıklama yapalım, güzel ve masum aklımızla!
Ben Pınar Selek davasını takip etmeye çalışıyorum. Bu dava olmasaydı da başka davalarını, yazdıkları için açılanları takip ederdim; çünkü elbet kalemine kasıtları olacaktı. Aklıma anlı şanlı üniversiteme konuşmacı olarak çağırmak istediğimizde "yani işte... ŞAİBELİ BİR İSİM" diyen rektörler, dekanlar geliyor. Gerginlik çıkmasıncı tatlı su lüferleri. onlara inat, şaibeye inat, tüm inadımla takip ediyorum.
Ah işte, şaibe. ne güzel şey. good old çamur at, izi kalsın. 29 yaşında, gencecik bir kadın, Nazlıgül, "ahlaksızlık ve disiplinsizlik" suçlamasıyla, onlarca manasız soru sorularak; ama tek bir kanıt gösterilmeden ordudan ihraç edildi ve ertesi gün intihar etti. ŞAİBELİydi çünkü. Şaibesi de neşesinden geliyordu, makyaj da yaparmış ve inanmazsınız, milli güvenlik dersine gittiğinde sivil öğretmenlerle konuşmuş! Makina Nazlı, insani temaslarda bulunmuş. Güleryüzünden rahatsız olmuşlar işte, özgüveninden. Bu sadece askerlikle, militarizmle açıklanacak bir şey değil; çünkü ordunun Nazlıgül'e sorduğu manasız sorular listesini ortalama bir erkek zaten her gün soruyor karısına. Ben daha ekleme de yapabilirim listeye isterlerse.
Makine olmalısın. İnsan olamazsın. Kadın hiç olamazsın. Ben erkek olurum. En güçlü makine benim. Erkek olamayan erkekler ibnedir ki onlar da insan değil, makine bile değil. Makinelerin özgüveni yoktur. makinelere komut girersin, yerine getirirler. Makineler iyi, bana kendimi güçlü hissettiriyorlar (Ben bu satırları yazarken ordu eşcinselliği en ağır suçlar listesine dahil etmişti ve ucunda ihraç vardı).
Kimse de çıkıp, Pınar'ın veya Nazlıgül'ün bu şaibe altında bırakılmasındaki ahlaksızlığı sorgulamıyor. Bu cüret, bu haddini bilmezlik, resmen her türlü sorgudan muaf. Onlar debelenerek kendilerini izah etmeli, açıklamalı, boktan bi şikayetleri varsa bi zahmet kendilerini aklamalılar. Boka tapanlar bokun niye orada olduğunu düşünmek zorunda değil, rica ederim. Ha burada iki kadından bahsettiysem, gündemde oldukları için. Yoksa bundan muzdarip erkek sayısı da, hepimizin bildiği üzere, ziyadesiyle fazla.
*
bundan başka: ay başından beri şehir yılbaşı havasında. ekonomiyi canlandırsın diye bel bağlanan tatil zamanlarının en kıymetlisi. ışıl ışıl, şıkır şıkır. Bir de hiçbir ağaçta yaprak kalmasa da, atkılar bereler kat kat giyinsek de bazı ağaçlar inatla çiçeklenebiliyor.
1 yorum:
sen olmayı isterdim...
Yorum Gönder