biraz sinir boşalması:
annem mimar, ama kimseye kolon-kiriş tavsiyesi vermiyorum. eniştem avukat, kimseye hukuk gugukluğu yapmıyorum. şahsen iktisat okudum, ona rağmen kimseye yatırımlarına yön verecek ukalalıklar da yapmıyorum, enflasyon beklentimi de beyan etmiyorum. mesela ültimatom filan da vermem lazım benim, gariptir, yapmıyorum. üstelik bunlar, yine de o kadar hayati konular değiller.
demek ki fransız devrimini anlamışım. fransız devrimi, bildiğiniz üzere, en temelde "by blood"dan, "by merit"e geçişin devrimi. yıl 1789. yani kan bağıyla değil, el hüneriyle, kendi becerinle bir yere gelmek, bir ilim irfan kazanmak, bir meslek edinmek. asilzadelik bile kanla değil, parayla icabında. hani babanız psikopos diye başrahip olamıyosunuz otomatikman, okuluna gidiyosunuz. anneniz hemşire diye doğuştan ebe olmuyosunuz, okumanız lazım. gibi gibi. bu kısmı anladığımızı varsayıyorum.
benim genel olarak "müdür karısı sendromu" olarak nitelendirdiğim bi güzel durum var oysa: bir akrabasından/ eşinden/ arkadaşından mütevellit uzmanlık taslama ukalalığı. müdür değilim ama karısıyım, imza yetkim olmalı. çok şükür ki yakın çevremde yok. mesela tüm ailesi çeşitli branşlarda doktor olan arkadaşım bi gün olsun bana "bence sen lens takmalısın/ kas gevşetici sürmelisin" gibi, zaten hepimize malum olan şeyleri bile tekrarlamadı: çünkü doktor olan o değil, annesi/ babası/ teyzesi/ eniştesi filan. konunun sağlık olduğunu idrak etmiş, doktor olmadığını da kabul etmiş, müdahale etmiyor. başkasının diplomasıyla doktorculuk oynamıyor. çünkü bence konu sağlıksa, her tavsiye bir müdahaledir. ha tamam, ben de memnun kaldığım ağrıkesiciyi filan öneriyorum; ama doktor tavsiyesiyle aldığım bir şeyi, doktora sorarak alınması koşuluyla ve o aşamada kalıyor. aspirin bile şüpheli bi şi bu zamanda.
bu yüzdendir ki insanların "annemden/ dayımdan/ teyzemden / babamdan/ halamdan biliyorum, kendisi doktor/hemşire/tıp öğrencisi/ebe/ eczacı" diye başlayan, "bizim bi arkadaş var" diye çeşitlenen tavsiyelerini sahiden çok ayıplıyorum. söz konusu akraba dirsek çürütüp okurken, sen orada değildin. o kör olana dek anatomi atlasını ezberlerken, sana sadece resimli kitaptı. bilmediği konulardan sınıfta kalırken, yanlış teşhisten hasta kaybederken, sen yoktun. muhtemelen kendisi hastayı görmeden böyle uzaktan fetva vermez, en dandik sağlık köşelerindeki gibi bitirir görüşünü: "
yine de doktorunuza bi danışın". mesela tv'deki sağlık programlarında bu yasak artık, teşhis-tedavi filan. sonunda "doktorunuza sorun" demezse kanal ceza alıyor. çünkü çok basit: bilemezsiniz. lokman hekimlik fazla güçlü bir iddia (dolaylı ilgi için bkz şahmeran.).
hele ki yani her insanın tansiyonu, şekeri, hormonu, alerjisi vs bu kadar bambaşkayken, kalıtımsal rahatsızlıklar, atlatılan ameliyatlar, görülen tedaviler tarihi varken, "-dir, -dır"lı ahkam cümleleriyle dost sohbetlerinde hem teşhis hem tedavi yapıldığında kanım çekiliyor. çünkü "doktor"luk da homojen, tek tip bir şey değil. psikiyatrist kalp ameliyatına giremediği gibi, cilt doktoru da gözlük reçetesi yazamıyor. yani izninizle, bunun bi branşlaşması, uzmanlığı var. ne bileyim, çocuk doktorluğu bile, bir "yeni doğan doktoru" alt dalı içeriyor. her ortopedist kola-bacağa bakmıyor, branşlaşıyor. doktorlar buna saygı gösteriyor, bir noktada "bu benim uzmanlığım değil, xxx birime baktırın" diyorlar; ama hısım akrabası, eşi dostu onların diplomasına sırt dayıyarak etrafa fetva verebiliyor! çok üzülüyorlardır, utanıyolardır eminim.
bunu neden yazdım? çünkü ben ahir ömrümü "
çok zayıfsın, şu vitamini al, pancar suyu iç, tuz yala, tansiyon düşmesi bıkbıktan olabilir, kilo alman lazım; pekmez ye, başın mı dönüyor, topukların üzerinde dans et, çinçila tüyüyle gıdıklanmak tek çaredir" kıvamı bitmeyen, bitmek bilmeyen tavsiyelerle geçirdim. market alışverişinde sepetime tahin-pekmez atıp "çok faydalı!" diyen teyzeler mi istersin, büfedeki taze meyve suyu siparişime "elma da katın, iyi gelir hanım kızımıza" diyen amcalar mı, hepsini gördüm. mesela elmaya alerjim olabilir; ama ne önemi var? o ne biliyorsa odur. iyi niyetliyse, kesin iyi gelir.
iyi niyet ile kötü sonuç arasında güçlü bir bağ var. "doktora gittim ve hayır, tansiyonum düşünce meyve suyu içemem" dediğimde, oturup bi de karşı tarafı ikna etmem gerekiyor. 7'ye 4 tansiyonla bile, dünya uçuşan bir bulutken bile, o haldeyken bile, yok yani, kimse "hımm doktor mu dedi, tamam o zaman ben susiym" demiyor; benden açıklama bekleniyor. doktordan şüphe ediyor da kendinden etmiyor. neden? çünkü o da bir doktor
tanıyor. ama ben tüm bir hastaneyi gezip, pek bi ucube teşhisimle barışık bir şekilde hayatıma devam edemem: dış kapının mandalının ikna olması şart. o hiç böyle bir şey duymamıştı, emin miyim? çünkü hepimiz nurtopu gibi sağlıklıyız. "bünyesel" diyorum mesela, cık cık cık, emin miyim?!
yine mesela ben yıllarımı, "ay başın mı döndü, ağzına bi çikolata at"la mücadeleye harcadım. hadi bu yanlış bilgi. ben insanlara aç karnıma portakal suyu içemediğimi de anlatamadım. hem tansiyonum düşüyor, hem reflüm var; ama sağlık raporu sunmam gerekiyor resmen. ben ayakta uzun süre beklersem başımın döndüğünü biliyorum; bununla yaşamayı da. ama yine de söylenebiliyorum, canımı sıkabiliyor. çünkü insanım, programlanmış makine değil. söylendiğim zaman da tedavi/ yardım beklediğim için değil. beyin jimnastiği, tahminler filan da istemiyorum: sadece pişman oluyorum.
bi örnek: "sorun değil, alışığım" demem kesmiyor, hemen endişeli teşhis: "ay ama acaba neden??! beyinde bi sorun olmasınnn?!?" ah ah. hiç aklımıza gelmemişti. koca tıp camiası, bu dışardan fikir yürütmeye muhtaçtı. ama siz bu gamlı baykuş halinizle "beyninde sorun mu var, hmm hmm?!" diye yumurtlarken, mesela benim teşhisli bir hastalık hastası olabileceğimi hesaba katmadınız. veya diyelim ki ailemdeki kanser vakalarını bilmediğinizden, tek bir cümlenizle "kanser miyim yani?" diye düşüne düşüne ciddi bir panik atak da geçirebilirim evhamdan. mesela yani. ya da tam tersi: "ay o bana da oluyor, takma kafana" dediniz; ama meğer nörolojik bi sorunum varmış. gibi gibi bir çok olasılık. ama
ah, siz nerden bilebilirdiniz ki, tamamen iyi niyetliydiniz. tam da o sebeple: susun. çünkü bilemezsiniz.
doktor hatası yüzünden, çocuk yaşta canımdan öte canımı kaybetme tehlikesi atlatmış biriyim; ama onu yine başka doktorlar kurtardı, kapı önünde beyin fırtınaları değil. tam da bu yüzden, yine tek sığınağım doktorun kendisi, akrabası/ arkadaşı değil. biri yanımda konuşuyosa, "neyse biz akıl vermeyelim, siz bi doktora gidin en iyisi" diye kestirip atıyorum. hipokrat yemini etmedim; ama edene, edebilene saygım var, ondan. bence bazı konular tavsiye alanı dışında kalmalı. "saçımı ne renge boyatsam?" ile "günlerdir baş ağrım geçmiyor" arasında büyük bir fark var çünkü. fikir yürütemiyorsanız, sorun değil, bunun okulunu okumuş olanlar var.
her şeye bi lafınız olmasa da olur yani.