13 Aralık 2010 Pazartesi

kutu

taş:
filistin'de atılanı iyi, diyarbakır'da atılanı kötü olan sert ve katı madde.

yumurta:
hrant'a atılınca "milli hassasiyet", kuzu'ya atılınca "öğrenci faşizmi" olan tavuk ürünü bir kabuklu besin maddesi.

be hey koca memleket, her günü ayrı bir ikiyüzlülük ve için ne kadar ferah.

hiç kimse olmasa mülkiye açar sandınız kollarını, kolları doluymuş, sarılmadı. hrant'a neler atmıştınız, hatırlar mısın? afişler vardı, nefret dolu afişler, yumurta atılmıştı ve domates ve diğer menemenlik şeyler. mahkemeden çıkarken, üniversiteye girerken, her koşulda bir avuç faşist hazır ve nazırdı, yumurtaları kan kokuyordu. "tutamayız" dediniz, tutamayız gençlerin bu vatani hislerle galeyana gelmesini, engelleyemeyiz. o kadar normal bir şey ki faşizm, be hey koca boğaziçi mesela, kurtlarını tutamadığı için solcuları tutmuştu, "film gösterimi yapmayın çocuklar, başınıza yıkabilirler, tutamayız". bu kadarcıktan başlıyor işte. tutunamayanlar değil, tutulamayanlar meselesi.

kurşunla taşı, bir ufacık bebekle (cenin olmaya dahi ömrü yetmemiş bir zigotla) tavuk yumurtasını birbirine karıştıranlarla dolu ortalık. sırf bu yüzden işte, asla anlamayacaklar. öyle bir ikiyüzlülük bu. muadillik nedir, bilmezden geliyorlar. eşitlik ve denklik farkını, imkanı yok kaale almıyorlar. coplu silahlı 10 adamla, eli yumurtalı 10 öğrenci, sayı olarak eşit ama güç olarak denk değil, değil, değil.
hani çocuklar sorar hep: bir kilo pamuk mu ağır bir kilo demir mi? yaşasın okulumuz. hangisi ağırmış müdürüm? en ağırı vicdan sızısı. kömür karası, isli bir duman, akciğerlerinizin içine, burnunuza dolacak ve tüm o kir pas toz içinde havalanacak beyninizde kapalı kalan sayfalar. uçuşacak kağıtlar -allegro, molto allegro! yaylılar delirecek - ve sonra işte, sustuğu an, toz, is, kağıt ve mürekkep içinde çöküvereceksiniz yere. tozun ağırlığı çökecek üstünüze. vicdan sızısı yumurta kokusu gibi, kolay kolay çıkmaz, çıkamaz.



*
namus diye aklı çıkacak bir milletin tek derdinin sevişenler, sevişebilenler ve sevişmek isteyenler olması, çok şükür ki namus algısını daraltıyor. yoksa kim uğraşır rica ederim, hak hukuk, doğruluk dürüstlük ve bütün diğer o "andımız" sıfatlarıyla? öyle olsa durulaşırdı her şey, temizlenirdi bulutlar. yok yok, nasıl olsun, kim uğraşacak? böylesi ne kolay, ne basit.
namus dediğiniz şey, ne bileyim, vicdandır bir yerde veya öyle olmalıdır. havalanan tozların altına gömmeye cüret edebildikleriniz ve onlarla yüzleşme ihtimalinizdir, hem namus hem de vicdan. vicdansız adamdan çıkar namussuz, sevişenden değil. sevişen, hamile kalan bir kadından, hiç değil.  o 19'luk tazenin cüretine şapka çıkarıp, utancından rahat koltuğunda öleceğine, yüzü bile kızarmadan "ne işi vardı" diyenleri anlamak gülüm, aslında hiç zor değil. çünkü çoklar, her yerdeler ve yanlarından geçen her 19luk kadını bir fırsatını bulsalar yatağa atmak istiyorlar - olmadı göz banyosu: ah güzele bakma sevabı, herkes cennetlik. bu kadar sıradan, bu kadar basit. yüzleşin: daha bikaç ay önce "dağa çıkmak" demek, ro.j.ini seks kölesi yapmaktı. unutmayın. hiç alakasız, kopuk şeyler değil bunlar. bilakis.

kadınlar ikiye ayrılır: bizim kadınlarımız ve başkalarının kadınları.

kitlelerin sevgilisi malum, ac.un ılı.ca.lı. 19 yaşındayken bi kadına aşık oluyor. okulu bırakıp evleniyorlar. bir kızları oluyor. ah bu romantik bir hikaye tabii, kronoloji caiz veya caizleştirilmiş. başka bir kadın. 19 yaşında, öğrenci, hamile, evlenmemiş, belki evlenirdi, bize ne? protesto yürüyüşünde, düşük yaptırıyolar. zorla, tekme tekme. bizim oralarda buna cinayet derler, di mi kardeşim alexis? sen derdin, mesela. ah alexis zaten, sen huzura kavuştun. biz kaldık.
600 liraymış devlete göre kürtaj bedeli. halbuki kürtaj nasıl cinayet değil ise, zorla düşük de "tercihe bağlı" veya "olması gereken" cerrahi bir müdahale değildir. cinayettir, zulümdür. ne der kanunlar bilmem, anne karnındaki bir çocuğu tekmelerle, nefretle, kasıtla öldürmeye. anneye yapılan hem fiziki hem ruhsal işkenceye, kim ne der? 19 yaşında hayatının travmasıyla tanışan bir anneden anneliğini almaya, ne der hukuk? acısından, göremediği, tutamadığı rahmine sarılıp "ilerde belki?" demekten başka umudu mu kaldı o kadının? rüyalarına, uyuyamayışlarına, gözyaşlarına kim ne yapabilir? ya bebeğin babası, o gencecik adama neyi geri verecekler? sevdiğini de aldılar elinden; o kızın üstüne kocaman bir gölge düştü artık, hep bulutlu. elden ne gelir, ne yapsın? neyi aldıklarını biliyolar mı ki geri versinler? bu ilk mi? değil. son mu? değil. bu alışmışlığımızdaki zavallılığa ne yapsınlar, nasıl düzeltsinler?

19 yaş ne ediyor, kim hatırlıyor ki?
benim kardeşim 6 ay sonra 19 olacak. ben onun yüzüne nasıl bakayım? mesela?  her anı, her heyecanı çiçek ve kelebek dolu bir yaşta, nasıl anlatayım bu nefreti, çok affedersiniz? (bunun için mi sahiden deryik, sadece bundan mı yani üzüntün, anlaman, içlenmen? / döv beni estragon). derdiniz değil. sizin hiç değil derdiniz. ne uğur, ne ceylan ne de kutuya koyup etiketleyebildiğiniz bir bebek - hiçbiri. umrunuzda değiller. o rahatlıkla zaten, tam da o pişkinlik münasebetiyle, siz mağrur bi şekilde ufka bakarken burnunuzda patlayacak yumurtalar. o yüzden. ve tüsiadcım, canım, kötü polis çok evet; ama inan, iyi polis kotası da uzun zaman önce doldu, yeni başvuru alamıyoruz. başka kapıya.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Deryik Hanim,

Siz baska bir yerlerde de yazabilmelisiniz bunlari, hatta yazmalisiniz. Vicdanli kac kisi kaldi etrafimda saysam 1 elin parmaklarini gecmez, ama siz ve sizin gosteristen uzak vicdanınız. "Cok sukur" edebiyati yapmadan anlattiklariniz, hissettirdikleriniz, bana insan oldugumu hatirlatiyor, bir yandan da kahrediyor, yine okuyorum, bunları zaten biliyorum ama okuduktan sonra yine ekranın sag ust kosesindeki x butonuna basarak sayfayi kapatip hayatima kaldigim yerden devam ediyorum. Bir cozumu olmali, mesela daha genis bir yerlerde yazsaniz, hani okurda belki daha cok insanin vicdanı sizlar, hani sızlarda belki bir seyler yapar..

Sizin yazdiklarinizi okudukca insan oldugumdan utaniyorum. Daha cok insan utanmali, "ah zavalli somalili ac cocuklar, haftasonu gidip 1,2 tane evlatlik edinelim diyen" sosyetik zavallılarda okumalı ve utanmalı..

Bilemedim, bir anda icimden tasti bunlar, yeri ve zamani miydi bilemedim.

Sevgiler,

Gozde

deli fadik dedi ki...

eline, aklına yüreğine sağlık.
Kaç gündür ece temelkuran ın yaşı küçük, yüreği ve cesareti karşısında bizim küçücük kaldığımız kardeşimiz/arkadaşımızla ilgili yazılarını okuyup ağlıyorum. Ona mı ağlıyorsun dersen yok çok değil. Ben bize ağlıyorum hep. Sinmişliğimize korkaklığımıza kadınlığımıza ağlıyorum. Önümüze alıp o arkadaşımızı o karakola o hastaneye gidemeyişimize ağlıyorum. Onunla birlikte bağırıp şu dünyayı ayağa kaldıramıyoruz ya, işte ona ağlıyorum.

hep dedi ki...

Ben haberi bir de Ülke tv' de izledim. Görüntülerde sadece O kız polise sopayla vuruyordu, polisler hiç bir şey yapmadı, sonra öğrenciler grup halinde kaçarken O kızcağız yere düştü, işte bebek o sırada düşmüş olabilirmiş, zaten hastane raporunda kıza darp filan da yokmuş, hepsi yandaş medyanın iddialarıymış, hatta kızın bebeğinin düştüğü de iddiaymış. Durum bu yani...Pes dedim!

deryik dedi ki...

gözde: teşekkür ederim. burda böyle iyiyim ben galiba. hani zaten talep de yağmıyor :) vicdan okumakla değil ki o zaten hep var ya da hiç yok. benimki kapısını çalmak.

deli fadik: di mi ya? unutabilmemiz ne kadar yakıyor insanı. uzaktan destek destek midir, hep bunu düşünüyorum.

hep: öğrencilerin en son bi protestosunu gördüm. önlerinde bir polis duvarı, öğrenciler ağır ağır koşup, kalkanlara çarpıp yere düşüyor. "siz bi şi yapmadınız, biz kendimiz yere düştük!" hali. çok zekice, hedefi bulan bir protestoydu ama kim anlar bilmem. karakolda da kafalarını duvara vurarak ölenler var malum.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker