22 Aralık 2010 Çarşamba

az

vaka incelemesi dersimize hoşgeldiniz gönül dostları. iki gün sonra unuttuğunuz haberlerin bir yıl sonraki yankısına misafiriz bugün.

hani 2009'du, ekim ayıydı, sel vardı, hani bir fabrikanın servis arabası vardı, camsız, nakliye kamyonetinden hallice. hani içindeki 8 kadın, bir dalgayla, evet evet sel dalgasıyla, o kamyonette ölmüştü. hatırladığınızı umuyorum. ilim irfan, raporlar, kesirler ve ondalıklar, her zaman önce gelir. -dir -dır dediniz mi, kesindir, tartışılmazdır. bakın mesela: tartışılmazdır.

İkinci bilirkişi raporunda  servisin camlı ya da camsız oluşunun olaya etkisinin olmadığı iddia edilerek, şu ifadelere yer verildi: "Şirket Yönetim Kurulu Başkanı’ndan, İdare Amiri’nden ve aracın şoföründen sel felaketine karşı önlem almalarını beklemek mümkün değildir. Almaları gerekli bir önlem bulunmadığı için, olayın meydana gelişinde kendilerine kusur bulunması mümkün değildir. Kazanın oluşunda asli ve tek etken meydana gelen doğal afettir.

yok politikasından bahsetmiştim. yok politikasının bir önemli kısmı da, olana oldurana kadar, "yok" diyecek kişiyi aramaktır. filmi bi poz geriye sarıyoruz, oynatıyoruz:

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden (YTÜ) uzmanların hazırladığı ilk raporda, afet 4/8, fabrika sahibi Mehmet Cevdet Karahasanoğlu 3/8, idare amiri sanık Ferit Göncü ise 1/8 oranında kusurlu bulunmuştu. Ancak Karahasanoğlu ve Göncü’nün avukatlarının itirazı üzerine ikinci bir bilirkişi raporu hazırlandı. 

tabii ki yok politikasının en önemli kısmı mağdurun suçlu olmasıdır, bunu da artık biliyosun blog. eh, bu olayda da aksamıyor kurallar, çünkü yok politikası tutarlılık ve süreklilikle kazanır gücünü. eğer suç yoksa, suçlu da yoktur. ama ortada bi mağduriyet varsa, bu durumda mağdurun suçlu olması gerekir:

Etraftaki sular nedeniyle araç içerisinde kişilerin inip inmemekte tereddüt yaşadıkları bir sırada daha büyük miktarda su bir anda bastırınca panik yaşanmış ve kendisine dışarıya atan veya arkadaşlarının yardımıyla kurtulan üç kişi dışında sekiz kişi araç içerisinde hayatını yitirmiştir. Olay günü taşıma tamamlanmış ve ölüm hadisesi araç işyeri bahçesindeyken müteveffa kişilerin ayaklarının ıslanmaması için araçtan inmekte tereddüt ettikleri bir anda  meydana gelmiştir. 


adaletin gerekli olduğu anlar, güçsüzün, yoksulun, "aa niye efendim, o da gururla direnip, ömrünü bu yola vakfedip, adalet adalet diye günler geçilmeliydi" kahramanlığına mahkum edilmesinden belli. adalet tam da dayanacak gücü olmayana lazım, biraz da. kimseden kahramanlık beklenmemeli. biz, kahraman olmadan da, "15 yıldır adalet peşinde" olmadan da, manşetleri süslemeden de bi zahmet hakkımızı alabilmeliyiz. haktan hukuktan vazgeçti diye, "neden?" diye bile sorulmadan hak sahibine eksi puan yazıyorsa, bunun sebebi kötünün hep kötü, iyilerinse halk kahramanı olduğu masal dünyası varsayımı.

8 işçi kadının yakınlarından bazıları “Biz firmayla anlaştık. Şikayetçi değiliz” diyerek avukatlarıyla birlikte davadan çekildi. 

bir incelememizin daha sonuna geldik. 


*



temsili resim
bir cam. camın önünde bir ağaç, ağacın üstü öten kuş dolu. dikkatli bakınca, serçe değil, güvercin değil, mavi baştankara. yine, hep, en güzel. mavi baştankaralarla dolu bir ağacın hemen camın önünde olması, o camı özel yapmaz mı? yapar. ben içim daraldıkça, o camın önünde, o kış soğuğunda çırılçıplak kalmış dalların arasında, bi an sarı, bi an mavi  parlayan noktacıkları izleyip rahatlamaz mıyım?  rahatlarım. soğuktan tüylerini kabartmış grisavar onlar. o  pencerenin, o dinginliğin, o "her çok güzel olacak; çünkü mavi baştankaralar uçuyor"un uzağına düşecek olmak, söyle bakalım blog, içimi nasıl acıtmasın? ocak ve şubat, en bi buz grisi halleriyle üzerime çökecekken, bunu bile bile, mavi baştankarasız nasıl dayanacağım ben? işte bunu bilemezsin blog, çözemezsin. oysa pencere önündeki ağaçlar mühim şeylerdir.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker