30 Mart 2009 Pazartesi

seçemen.

seçim için "memleket"e giden 3 milyon kişiden biriydim.

ankaraya gidenlerin bi kısmı yolda geçen saatlerine acıdı sadece. ben acımadım, zira gitmişken doktora uğradım, MR çektirdim ve omzumun aylardır süren sorununu çözdüm filan. işe yaradı yani. 6 yıldır yaşımın tutmasına rağmen ilk kez oy kullanabildim nihayet, anı oldu. burcuyu gördüm, iyi geldi. rakılar içtim güzel bi sofrada. aa, oy kullanırken annemin arkadaşıyla karşılaştık bi de. falan fülün. hem giderken ve gelirken yalnız değildim. dönüş yolunda da otobüste olduğum için seçim takip etmekten delirmedim. öyle yani, fena değil durumum.

demokrasi, oy vs artık inancı kalan yoktur heralde. velakin durumu 15 yılın sonunda gayet kişiselleştirmiş olan imilih beyin, şahsıma ve otobüsler dolusu ankaralıya nanik yapmış olmasını ben kaldıramıyorum. nanik de benim kibarlığım, biliyosunuz. artık olmuyo. istanbula taşınmış olmak gayet ferahlatıcı. zira ben taşınmak için yüzbin sebebimin yanında şehirden şikayet ederken ilk madde olarak belediyeyi sayıyodum bi ara. öyle bir basmıştı beni. o adam, o açgözlülük, o laflar, o üslupsuzluk, o zevksizlik....

çok mu elit kaygılarım var? hizmetten anladığı tek şey havaifişek olan bir belediyeyi hizmet konusunda eleştirip kendimi yormuyorum zaten. ben tahammül edemiyorum. anneannem ömrünün son yıllarını, kardeşim hayatının en güzel yıllarını, annem orta yaşını bu adamın tasarladığı bir şehirde geçiriyo. öyle tasarımlar ki bi de, geri dönüşü yok. kuğulu kavşağını mı doldurup kapatıcaz? ben kaçıp kurtuldum ve yemin ederim, önümüzdeki 3-5 yıl için yegane derdim en azından kardeşimi kurtarmak. kurtarmak, dikkatinizi çekerim.

ben ankaradan arabistan çölleri ortasında yeşeren bir vaha taklidi, ana bulvarından otoban yapılmış bir kazulet, bulvardaki refüjde iskele babaları olan bir garabet yaratılmasını hala sindiremiyorum. sindiremediğim irili ufaklı o kadar çok şey var ki. benim ankarada gözlerim acıyo.

gönül ister ki coğrafi güzellikler konusunda fakir bu şehrin olan 1-2 hazineciğine de sahip çıkılsın. deniz yok, peribacası yok tamam. ama müzelerlerler dolusu olsa ankara, sanat koksa. festival manyağı olsa. ulaşım sorunu çözülse... sokakları geri verseler yayalara. gordion olduğu zamanları hatırlasa... 1850 tarihli 1(bir) değirmen için tarih kitapları yazan hollandalılardan hareketle, birazcık kimliklerlerlerine sahip çıksa. bizans hamamı mı, tamam. gordiondan iki taş mı, tamam. cumhuriyetin ilk yılları mı, tamam. var bi şiler. civar illere tarih gezisi düzenlenen bir üs olsa ankara, nevşehire, çatalhöyük'e... etnografya müzesinde çocuklar için oyun parkı olsa... şehir, otoban kenarında büyüyen binalardan fazlası olsa. ne kadar zor olabilir ki? bunun için istiyorum ben estetiği, zevk sahibi insanları. bilgiyi, görgüyü.. çok mu yani? bunlar olduğunda zaten içme suyumuz da olur, kaldırımımız da. gerçekten. vizyon füzyon misyon. süslü isimlere gerek yok. sadece bu şehre bakınca midesi bulanan ve düzeltmek isteyen birileri gerek. yani en azından bana gerek. sizi bilmem.

ve derken günaydın ankara, acı gerçekler, tatlı sabahlar:

ankara için projelerinden biri peluş hayvanlardan oluşan bi hayvanat bahçesiymiş. annemler inandıramadılar, zor ikna oldum. duyan olmuştur mutlaka. belki de efsanedir. hayır madem peluş, kafes niye be adam? sal gitsin. özgür hayvanlar. peluş vahşi yaşam merkezi ve daha nice garabet işler şehri.

ankara:
uhuyla birbirine zorla yapıştırılmış parçalardan başkent olmaya çalışan bir yapboz.
arkadaşlarınızı ağırlamanız gerektiğinde içinizin daraldığı yer.
görev icabı şehirde bulunan bütün diplomatlardan utandığınız sürgün yeri.

neyse... yapamadıkları (nasrettin hoca, semazen, uçak projelerine bakın, sevinin.)
ve yapacaklarıyla (peluş lafı yok, rahatladım şahsen) yüce padişahımız.
mağrur olmasın diye kulağına fısıldiycam, beni timsahlarına atabilir.

4 yorum:

seda dedi ki...

deryik: fevkalade yazmışsın, tercüman olmuşsun. her dediğin doğru ve ama ağlayasım geldi işte tam da böyle olduğu için. yahu ankaranın yarısı bu adamı istemiyor, ama diğer yarısı nasıl istiyor? aslında sanırım cevabını seçim sonuçlarından anlayabiliriz. o senin dediğin iğrenç iskele babalarını, üstgeçitleri, altgeçitleri kullanan insanlar değil, polatlı, akyurt, çubuk, güdül, pursaklar, sincan, kazan gibi ilçelerde yaşayanlar melih'e oy verdi. dediğin gibi elitist olmak istemiyorum ama, sahiden burdaki pek çok insanın çatalhöyük'ü umursadığını ya da bir kez bile etnografya müzesine gittiğini sanmıyorum.

umarım ki ben de ankara'dan daha iyi yönetilen bir şehirde yaşama şansına kavuşurum.

çok sevgiler. yine de umudumuzu kaybetmeyelim..

deryik dedi ki...

ben de gittiklerini sanmam; ama gitmelerini isterim. hatta bence amaç bu olabilmeliydi, gerçekten. tam da o insanları en temel insani haklarını ödül zanneder hale getirdiği için tahammülsüzüm. yemek, su, barınak, yakacak.. temel hak bunlar, padişahın ödülleri değil.

dedim ya, müzelere sıra gelse, suyumuz da olurdu zaten.

umut fakirin ekmeği. belediye henüz onu dağıtamıyo :)

Damlo dedi ki...

bunların imtiyaz değil hak olduğu bilseler eminim ki onlar da vermezlerdi. yoksa babalarının çocuğu mu melihcan?
böyle insanların varlığıyla, ankara hak edior bu adamı diorum, sizleri gördükçe de en az sizin kadar üzülüorum.

deryik dedi ki...

dilenci bir halk yaratmak, yıllardır, hükümetlerdir süren bir şey. bu adam da partilerüstü bir kişi; hop hop sıçrar, gönlüne göre olanı seçer.

bir yandan, ankaranın en düzgün otobüsleri, en temiz sokakları da oy veren bölgelere gidiyo. yani hizmet de görece iyi. ben çankayada kaldırımlara söyleniyorum ama bakma sen. bazı bölgeler cillop :)

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker