24 Mart 2009 Salı

günde 5 öğün kanser

meyve ve sebzeleri yemeden önce tabii ki yıkıyosunuz.
isterseniz çitileyin, yine de yetmez.

2 yorum:

Aleksi dedi ki...

şimdi, iki çeşit pesticide var. suda çözünenler ve yağda çözünenler. suda çözünenleri yediğin zaman eğer çok yüksek miktarda almadıysan bir süre sonra idrar ile birlikte dışarı atıyorsun. ama yağda çözünenleri vücut biriktiriyor.
bir pesticide'in kanserojen olması için vücut içinde akümüle edebiliyor olması lazım. yani suda çözünen kimyasallar zaten birikmediği için aslında kanserojen etkileri düşük. (tabi böbreklerin düzgün çalıştığını varsayıyoruz burada).
bunun yanında, yağda çözünen kimyasalların yerine mümkün olduğunca suda çözünen alternatifleri kullanılmaya çalışılıyor. ama tabi ki bu herzaman mümkün olmuyor.
sonuç itibariyle demek istediğim, kimyasal kullanımı nedeniyle ihracatın engellenmesi aslında bir yerde "non-tariff trade barier".
tabi ki çiftçilerimiz kimyasal kullanımını abartmış durumda. ama durum düşünüldüğü kadar da kötü değil. kimyasalların asıl kötü sonuçları çevresel olanları.
yani "5 kere yıkasan da kanserojen olmaya devam edecek" şeklinde bir felaket senaryosu biraz abartı sevgili deryik. ama mübalağa da bir sanattır nihayetinde :-)

deryik dedi ki...

valla bence mübalağa değil, tam da senin söylediğin sebeplerden. kaldı ki "5 kez yıkasanız yine kanserojen" demedim, çitileseniz bile dedim. diğeri "günde 5 öğün meyve" önerisine atıftı.

böbrek istediği kadar düzgün çalışsın, yüklenmeye gelemez. aşırı vitamin bile böbreğe vurabiliyo, suda çözünen ilaç da vuruyodur diye tahmin ediyorum. kanser yapmaz, diyalize bağlar o zaman. ya da: bağlama ihtimali var. bu da sağlık tehdidi yaratmak için yeterli bence. çünkü benim kıstasım düzgün ilaç kullanılmış ya da az kullanılmış durum. ceteris paribus malum... en kötüyle kıyaslayıp buna da şükür demek pek doğru değil.

yağda çözünenlerin suda çözünenler göre ne sıklıkta kullanıldığını bilmiyoruz. iyileşme olsa da bunun öncelikle AB'ye satılan ürünlere yönelik olacağını düşünüyorum. ama AB'nin aksine türkiyede böyle bir hassasiyet olmadığını biliyoruz. ya da ben tarım bakanlığında bu konuda bilinçli bir allahın kulu olmasını beklemiyorum diyelim.

haliyle, bence elin avrupalısı suda çözünen ilaçla görece sıhhi meyve-sebze yerken, ya da yiyebilecekken, geriye kalan iç piyasaya veriliyo. yani benim kaygım ihracat değil, iç pazar. yasaklı ilaçların kullanımının sürdüğü söyleniyosa ve avrupa kabul etmiyosa, bu meyve-sebzeyi kim yiyo?

türkiyede tarım bakanlığı bile ilaç nedir, doğru oran nedir daha yeni yeni öğrenirken köylüden bilgelik beklemiyorum. seçim döneminde ilaç ve gübre dağıtılan bir ülkeyiz neticede.

yani şahsi fikrim, kanserojense de bize kanserojen. avrupalıya değil. zaten onlar meyve niye yıkanır onu bile anlamıyo.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker