taslaklar biriktiriyorum. en azindan kendim okuyorum. galiba taslaklar cidden paralel blog. paralel kelimesinin de suyu cikti ama ben sahiden diyorum; onlar orada, bi kendime soylemek istediklerim havuzu olarak duruyolar. dursunlar. su yastan sonra private blog acacak degilim. zaten eli kalem tutamazlar ordusu olduk iyice. belki sifirdan el yazisi ogrenmeliyiz. eskiden sayfalarlarlar dolusu (KALEMLE) yazi yazan bendeniz, simdi utanmasam kagit uzerinde space tusu ariyorum. boyle olmamaliydi bunlar.
"cok prensipli kiz"la ayni otobusteydim bu sabah. turk bi kizdi. telefondaki arkadasina bi iliskideki prensiplerini siralarken, "cok istesem bile icim kaldirmaz yani, ben de boyleyim yani, huy iste: mukemmelim!" kivami reklamlar yaparken aci aci mi guldum, olmayan biyigimin altindan mi sirittim bilmiyorum. uzun uzun baktim kiza. o adami aramazmis, arasa da acmazmis ama sabahin 8.30'unda, kalabalik bir otobuste, bi arkadasinin beynini didikleyerek SUREKLI o adamdan bahsediyor? nasil bir tek kale mac oynaniyor ki kafasinda, ben soyledigi her seyi "hala aramadi, arasa acmiycam, 1-0 yenicem, siz hepiniz sahit olacaksiniz, ben mutlu olucam, o surunecek, herkesler bilecek bunu" diye duyuyorum? yani o kadar siradisi veya pek bi kaliteli sandigi hallerinin siradanligi oyle bogucu ki. nasil beceriyor kendini kandirmayi? arkadasina anlatmalarinin altinda "birilerine dillendireyim ki sonra baglayici olsun, sadece ben bilirsem iki gun sonra tukurdugumu yalarim" korkusu oldugunu bilmiyor muyuz? kendi de mi bilmiyor, nedir? yani kendini ve o aramadigi adami gectim, aradigi ve beynini yedigi arkadasina durust olsa bari. olabilse.
oysa iliskiler ve prensipler, bi komik. sadece ask dunyanizdan bahsetmiyorum, her tur iliski. en "hayir!" dedigin, diyecegin seyleri yasayabiliyorsun, bi bakmissin ki dunyalar yikilmadigi gibi, sen de ayaktasin. kendin ayakta durmayi becermissin, secmissin, yoksa gerisi hikaye. kendine sasiyorsun, prensiplerine degil. bi zamanlar asla affetmeyecegini ve unutmayacagini dusundugun olaylar yasiyorsun da sonra hatirlamak icin hafizani zorlaman gerekiyor. veya birilerini uzuyorsun ve uze uze ogreniyorsun ki uzmek, o kadar da kasitli, o kadar da kotucul, o kadar da sevgisiz bir sey degil. oluyor. oluveriyor. cok siradan. herkese oldugu kadar. tabii ki bencilce; ama boyle esneyerek, sunerek fark ediyorsun ki herkes biraz bencil, kendin dahil. "oyleyse boyle yapmaz, boyleyse soyle olmali"larinin hepsini ekmek arasi yiyorsun. sogan gibi, lahana gibi, matruskalar gibi kat kat insanlar. sonra o katlari bazi yerlerden cakistiriyoruz ve adina iliski diyoruz. hooop, o iliskiler en bi kat kat oluyor iste. sonra bunlarin ortasinda, orta yerinde cikiverip "prensipler!" diyen o genc kadini goruyoruz. ne bileyim, bana bi gulme geliyor. cok mu ayip?
belki de o yapiyodur dogrusunu. hic cignemedigi prensiplerinin olmasi harika bir seydir. kendini, prensip dedigi o ezberlerin arkasina saklayip korumak, dogrudur. belki insan iliskileri dedigin sey prensip filan cignetmemelidir zaten? belki de esneyip bukulmek, anlayistan gebermek, haticeye degil neticeye bakmak filan - belki bunlar sacmadir. belki sen, ben, bizim mahalle prensiplerimizi cignerken aslinda orada bir yerde, bir zaman, birilerinin de bize ayni alani taniyacagi umuduyla yapiyoruzdur bunu. belki bizimki karmaya rusvet teklif etmektir, bilmiyorum. belki tum bu sunmelerin, olabilir demelerin, oldurmalarin siniri neresidir, nerede bitip nerde durur, onu merak ediyoruzdur. nerede patlayacagimizi disardan seyrediyoruzdur, kontrollu deneylerimiz vardir. belki bu salakca merak sonumuz olur, belli mi olur?
neyse, sonra kizin saclarina baktim. on perceminin tarak, fon makinesi ve briyantin yardimiyla duzlestirilmisligini izledim. sanki o saclarin hepsinin yatmasi gerekiyordu, yatmamasi prensiplerine tersti. oyle bir azimle, emekle, ozenle. sonra camda kendime baktim. benim de sacim ayni yerden ayrik; cunku aksi tarafa yatmiyor; tercih degil yani. biraz dalgali biraz duz. kenarlardan bir seyler fiskirmis, arkada bi topuz girisimi, allaha emanet. o kiz ve saci kadar ozenli duruyosa ben de o kadar "daginik sacli kiz" imajina siginiyorum. sanki o daginiklikta bir erdem varmis gibi yapiyorum, tembellikten oysa. bi ben biliyorum, bi de galiba prensipli kiz biliyor.
*
metronomy'nin son albumu guzel. onu dinleyin.
4 yorum:
sadece yazındaki "metronomy'nin son albümü güzel, onu dinleyin" kısmını onaylamak için yorum yazıyorum. ben de onaylıyorum yani. :-) (sanki ihtiyaç varmış gibi)
türk her yerde türk valla. bırakın caaaağğnım artık şu bunu demiş, kız saçını böyle taramış. aşşaa mahalleden nermin teyze, oğluna gelin alacakmış da geleni geçeni süzüyormuşcasına okudum blogunu.
kız ne güzel ne var ne yok, nasılsa bu saatte burda turk yoktur diye, boşaltmış telefonda. bırak onun düzeni tertibi de seninki gibi dağınık kalsın.
CIA: (boyle kısalttım havalı oldu) her tur onaya layık bi albüm zaten.
adsız: e kalsın? zaten bu postun meselesi / konusu da o kız, telefondaki konuşması veya saçı da değil. hem de hiç değil.
Yazina bayildim
Yorum Gönder