Kaldığım yerden devam.
Lima'da gece otobüsünü ucundan yakaladık. parmak izi, fotoğraf çektirme, otobüste kameraya alınma gibi binbir güvenlik önlemi ertesi 170 derece yatan koltuklara serildik. peru otobüsleri çok rahat ama şu merkezi tv yayını ve berbat film tercihlerinden vazgeçmeleri lazım, en azından gece otobüslerinde. en kısa yolculuğumuz bu. lima- nazca arası, 6 saat.
sabah 4'te terminal. yürür müyüz, burası neresi filan derken bi taksiye bindik. taksiye binmeden önce anlaşıldığı için kazıklanma derdi yok, canım peru. 4 soles, otele varış. yürürmüşüz, olsun. kapı duvar. otel sahibi uykulu ama gülümseyerek (gülümsemeyen fazla vergi filan ödüyo galiba ülkede. HERKES gülümsüyor) bizi odamıza yerleştirdi. burada yine yaşasın ispanyolca bilen arkadaşlar, tabii. 3-4 saat uyuyup kahvaltı etmeden yine bir taksiye atladık: hedef Nazca Lines. planör bir uçak kiralayıp havada 45 dakika tur atarak 10'a yakın figür göreceğiz. uçak daireler çizdiği için midesi hassas olanlar aç gelsin diyolar, bence harika bir tavsiyeydi, boş mide önemli. daha da hassassanız bi ilaç yutuverirsiniz, o ayrı.
havaalanına varış. önceki yıllarda çok kaza olduğu için yeni düzenleme getirilmiş, uçuşlar kişi başı minimum 80 dolar, böylece bakım yapıldığından, ikinci pilot bulunduğundan emin oluyorsunuz. 1-2 firma var ki tur acenteleriyle çalışmanın haklı gururuyla pek bi "buralar bizden sorulur" havasındalar, gururla "işte şunlar şööööylece benim için bekliyor" diyerek tedirgin, orta yaşlı turistleri gösteriyolar. biz başka bi firma seçtik, aynı fiyata 4 kişi özel tur yapan. neyse, pilot önce kısa bi bilgilendirme yaptı: rotamız, sırasıyla görülecek şekiller, uçağın kanadını takip etme şekli vs. hazırız.
ben ki yükseklik, hız ve kapalı alan korkusu, bi de yol tutması gibi ne varsa çeken nazenin bi kadınım, planör uçakları seviyorum. sanki düşmez, süzülür. kanatlı kutu. neyse, dizildik koltuklara. koltuk ceplerinde harita ve plastik poşet var. herkes bir cam kenarında, havalandık.
sonra ilk işaret geldi: "sağ kanat! kanadın ucuna bakın! balina! dönüyorum!" kanat.. kanadın ucu... tahtadaki yazıyı gösteren öğretmen cetveli gibi, pilot resmen işaret ediyor ve pergel gibi tur atıyor etrafında. o bi balina! zafer çığlıklarıyla fotoğraf çekiyoruz, sonradan hiçbir şeye benzetemesek de. onun için lingo lingo
tıklamalar size.
|
harita, pırpır, uçuş ekibi son hazırlıkları yaparken ve ah o tepeler |
Balina, örümcek, maymun, üçgen, adam, arı kuşu, kondor... tombala oynar gibi, sırayla gördük hepsini. sonlara doğru gözüm hiçbir şey görmeyip koltuk cebindeki poşete yapıştım, bi yere kadar tabii. olsun. çok güzel. otele dönüş, mis gibi kahvaltı ödülü. sadece günübirlik Nazca'dayız, gecelemeyeceğiz; ama sabah erken saatte boş kalınca ne yapsak diye tırım tırım şehir merkezine (köy meydanına) gittik.
Nazca'da yapılacak şey az; ama bi yandan da öz. bir günümüz daha olsaydı okyanus tarafına, Paracas'a gidebilirdik, onun yerine çöle gitmeyi seçtik. Kum sörfü, iki bin yıllık mezarlar, antik nazcalıların çöl boyunca tarım yapılabilsin diye açtığı, hala kullanımda olan su kanalları. rehberle pazarlık ve bi esnaf lokantası yemeği sonrası arazi aracına atladık.
çöl ne güzel şeyse, vaha daha da güzel. "nasıl oluyo da oluyo" diye seyretmelik. nazca'dan bir nehir geçiyor aslında; ama yazın kuruyormuş. Antik Nazca halkı (yıldız zamanları MÖ 100 - MS 500 arası imiş) dağdan inen suyun daha düzenli olması, tarım yapılabilmesi için 36 rezervuar ve ince ince su kanalları yapmış (gezdikten aylar sonra blog yazarsan işte böyle yüzeysel yüzeysel. her neyse).
|
vaha (fotoğraf yetmiyor), piramitler, rehberimiz ve sevgili çöl |
sonraki durak Nazca mezarları. Chaucilla en meşhurlarından, ama bizim vaktimiz yoktu. onun yerine yakınlardaki üç piramidin olduğu bölgeye gittik, aslında daha çok ziggurat. kazı çalışmaları hala sürüyormuş, içeri giremedik. fon yok, ziyaretçi hevesli, rehber anca "tören, sunak ve mezar yeri" olduğunu söyleyebildi. yola devam. boyu o kayalık çöl yavaş yavaş kuma döndü. bir ara aniden durduk, mezar ziyareti için. mezar dediysem, kum üstünde kemikler. öylece açıkta. o kadar iyi bir mumyalama tekniği kullanılmış ki açıkta olmasına rağmen, bin yıllardır onca rüzgar ve erozyona rağmen kumaşlar, saçlar filan duruyordu. etrafında hiçbir güvenlik önlemi yok. alıp cebe atsan atılır, inanılmaz! rehberimiz "bunlar benim atalarım işte" dedi sakince. çok acayip, gerçeküstü bir an. kemik yığınının ortasına bi adım atıp bi kayayı aldı, silinen yazıyı yeniledi: DON'T TOUCH. "burası böylece, böyle mi kalacak" dedik şaşkınlıkla. "zaten yeterince yağmalandı" dedi. ötedeki tepeler, aslında birer mini höyükmüş. oralar da mezar doluymuş, ama yağmacılar tembel, devlet ilgisiz olduğundan şimdilik dokunan yokmuş.
yola devam. artık tamamen kum tepelerindeyiz ve yani, kum muazzam (merhaba ben derya, yaş 3, dünyayla tanışıyorum, her şey harika). rehber bi ara inip lastikleri indirdi, arabaya iyice tutunmamızı söyledi. ben "niye ki neden ki" diye aval aval bakınırken, rehberimiz "aa şuna bakın" diye hepimizi yan tarafa baktırıp kum tepesinden aşağı son hız daldı! son hız tepeler aşıp, o incecik kenarlardan 90 derece kuma atladık defalarca. ilk şoku atlattıktan sonrası müthiş eğlenceli. sonsuz kum her tür manevrayı şefkatle kucaklıyor, biz ne kadar çıldırsak da düşmeyiz. dalıp çıkmaya devam ettik, sonra bi tepede park ettik, sörf vakti.
|
ekip, hazırlık, fetih (uzaktaki noktalara tikkat). |
Rehberimiz mum dağıttı hepimize, sörf tahtalarımızı cilaladık. önce oturarak, sonra yüz üstü yatarak, en son da ayakta kaydık. üç beş yedi kere. kaydıkça her yerimiz, ağız, göz kum içinde. kum güzel demiş miydim? güzel.
saat 5 civarı, dönüş vakti. çöl güneşi yakıcı; ama gecesi buz. polar kazakları giyip gün batımını seyrederek 1 saat sonra Nazca'ya vardık. güzel bir yemek ve yine yeniden gece otobüsü: bu sefer hedef, 8 saatlik yol sonrası Arequipa.