15 Şubat 2012 Çarşamba

denize açıl.

Nereden geldiğini bilmiyorum, bi tarihte ofise 24 tane minik çıkartma geldi. her biri, serçe parmağım boyunda ve sevimli çizimlerle süslenmiş emir kiplerinden oluşuyor. 10 emirin grafikle süslenmiş ve çoğaltılmış hali. müdürümün masasına "kahvaltı et!" ve"şehirden çık!" yazanları yapıştırdık, öğün atlamalar kralı olduğu ve tatil yapmadığı için. En güzellerini ben kaptım: "meyve ye!" ve "denize açıl!". Her gün, HER GÜN bunu görüyorum ve bazen "di mi ya.." diyorum mesela veya "kolaydı sanki!". sonuç: daha fazla meyve yiyorum; ama denize açılmışlığım yok henüz. olsun.

Hafta içi et yememeye devam ediyorum. Tabii biricik ev arkadaşımın gölgesi üstümdeyken yoldan çıkışlarımı reddedecek değilim; ama öyle durumlarda da sonraki bikaç öğünle filan telafi ediyorum. Kafamda şöyle bi hesap var: haftalık 21 öğünün en fazla 5-6'sında et olabilir. Neyse, eskiden ne kadar çok et yediğimi de böyle fark ettim. Kırmızı et bi yana, gıdaklayana kadar, ne idüğü belirsiz tavuklar yemenin hiçbir anlamı yok. Tavuk niyeyse daha iyi bi seçenekmiş gibi tercih ediliyor, değil.

 27 yaşımdaki aklım 20'imde olsaydı, "temiz" şeyler yemeyi daha erken akıl edebilseydim, bence daha iyi hissederdim; ama bu da bi şi. sanki artık daha düzgün tat alıyorum. evet, alışveriş sırasında her ürünün tüm etiketini okuyan, sürekli "organik" reyonu civarında dolanan ve sıkılsa da bunu yapan kadın benim. çok da mutluyum. "az olsun, temiz olsun"cuyum. dışardan yemek söylemem gerektiğinde (ki bu haddinden fazla oluyor, evet) belli bir mesafedenin ötesinden sipariş vermiyorum, ev yemeği seçiyorum falan olabildiğince. bakınız: olabildiğince.

kimi aşamalı yapar, kimi aniden. benimki yıllar içinde ve aşamalı oluyo galiba. şöyle: kola filan zaten içmem de, aptal nektarlar içeceğine düzgün bi meyve suyu ya da ayran iç, bi sonraki aşamada bunları organik iç. kışın bulamadığın domates, patlıcan gibi sebzeleri sera değil konserve tüket, daha da iyisi hiç tüketme veya kurutulmuş tüket. yemeklerine tuz yerine karabiber, sumak, kekik başka bi şi ekle. içeceğine beyaz şeker yerine tatlandırıcı değil esmer şeker koy, daha da iyisi hiçbi şi koyma. kupa kupa kahve içme, çay iç, bitki çayı iç, daha da iyisi su iç. çorbanın yanında beyaz ekmek yerine kepek ekmek ye, daha da iyisi onu da yeme. falan filan. böyle gidiyorum şimdilik.

öldürmüyor bunların hiçbiri ve tadı yavan filan da değil. damak tadı, bence en kolay terbiye edilebilen şey. 2 ay bir yaşlıyla yaşayın, tuz/ şeker/ un ne varsa arınırsınız ve aramazsınız. bu yolla kilo veren filan da olmuştur belki, bende pek öyle bi değişiklik olmadı. sadece reflüymüş, "ayh bana bi ağırlık çöktü"ymüş, öyle şeylerden kurtuldum. daha iyi hissediyorum işte. ağır ve saçma şeyler yiyince de pişman oluyorum; çünkü galiba, umarım yani, yeni midem bu hafif ve temiz şeylere alıştı.

peki bunu niye yazdın didaktikgül? hemen anlatiym örtmenim:
pek yakında (umarım) düzenim değişecek; ama umarım bu tazecik alışkanlıklarım kalır benimle. haftada bir, gönlüme göre bir pazar kurulacak mesela yakınlarda, biliyorum. sevdiğim adam beni oraya götürdü, bir de o güzel çiçek pazarına. sonra minik bi "city farm" var civarda. bi şi diym mi blog, bunları düşününce bile heyecanlanıyorum ben. ben - "the bazen dibindeki marketten iki domates almaya bile üşenen kadın". yani o "yeni"nin büyük, ışıklı, kocaman ve bambaşka olması dışında, böyle vahaları olduğu için seviniyorum. ben üşensem, tembelleşsem, o bana "hadi" diyeceği için seviniyorum. her şey öyle kolaylaşıyo ki biz denize de açılırız, biliyorum.

 *
bodrum'da yokuşbaşına gelince tüm o betona rağmen insanın bi an nefesi kesilir, konuşuyosa susar, tam o sırada aklına balıkçı'nın sözleri gelir. balıkçı o güzelim dizeleri tam o nokta için yazmasa, olmazmış sanki. o ayin gibi geçen 3 saniye boynu bükük, kutsanmadan kalırmış. onun gibi olmalı işte her şey: tam yerinde ve tam zamanında, sırası gelince.

3 yorum:

Damlo dedi ki...

ben de 2005ten bu yana şekeri bıraktım, çaya çorbaya atmıyorum yani, beyaz ekmekle de yolum çok çook önceleri ayrıldı. Asitli içecekler desen tövbeliyim, arada canım istemiyor değil o pıt pıt pıtlayanları gördükçe. Ama tatlı var ya o tatlı, beni tahlillere sürükleyecek kadar rüyalarıma giriyor işte.
ben de kendime sigara içme/ tatlıyı düşünme gibi sitıkırlar bulsam fena olmaz heralde :)

deryik dedi ki...

evet işte galiba ekmek, şeker daha kolay. ben de onları bırakalı bayaa bi oluyor, keza tuzu da öyle. şahsen organik bir, etsizlik iki, bu ikisine daha zor alıştım / alışıyorum. biri yeme alışkanlığı, diğeri de alışveriş. başka şey değil aslında. insan bi yerde kendisiyle uzlaşıyor. haftaiçi tatlısızlığı filan deneyebilirsin belki :P

Ebrar dedi ki...

Pek yakında. Pek çok. Kendi vahalariniz, mükemmel evreniniz. Ben çok heyecanlaniyorum Deryikkom. Kendimce düşünüyorum nasil olacak diye, Skype bile yukledim.
Ve siz en güzel denizlere acilacaksiniz, biliyorum.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker