12 Şubat 2011 Cumartesi

dümtek

"..... ama en zoru yalnız olunca".

ah be gençliğim. başı da var bunun, böyle kel başına bi eksik kaldı zaten.
iki kadehten sonra onlarca şarkı sözü şuraya akıtabilirim, yok valla, elim otokontrollü. yoksa bilseniz ben en ergen halimle, şarkılar dolusu bir küçük kümülüsüm. ondan ah gençliğime.

*
söz dinleyen bir deryik olarak, arkeoatlas'ın ciltli miltli özel basımını aldım. ışıl ışıl duruyo masamda. atlas da aldım ve hatta okudum, içinden cd çıktı, önceki sayılar. onları da okudum. masal özlemişim. yani ben pek masal bilmem bile, nasıl özledim anlamadım.  hep güzel giden masallar dinlemek istedi canım, sonunun nasıl bittiği mühim değil. bildiğiniz masal, yoksa kendimi "peri kızı cemile" sanmıyorum. okumak ve ağlamak istedim. insanların neler kurabildiğini dinlerken içim titriyor. en abuk masalda bile gözlerim doluyor. saçmalıyorum.

*
darbe döneminde yasaklanan festivalleri, 3 ay süren şenlikleri bilmeyen, sonra da "zaten türkiyede asla avrupadaki gibi festival kültürü olamamıştır" diyebilen cahellerden profesör olabiliyor, siz bari onlara inanmayın. birileri size baş parmağını sallıyorsa, elinizden ilk alacağı şey neşeniz, eğlenceniz ve birlikte gülebilme beceriniz. vermeyin, vermeyin. hiç tanımadığınız biriyle doğayı, havayı, suyu, toprağı ve güneşi kutlayabilme hakkınızı saklı tutun. tutun ki bu saydıklarımdan uzağa düşmeyin.

haftaya cumartesi ilk cemre düşüyor. bi hafta arayla da diğerleri. her yıl cemreleri takip etmek, sonra mart dokuzları, abrulun beşi filan, anneannemin bana anlattığı ilk ve tek masal. çok da ciddi iştir laf aramızda.

*
fobi zaten baştan mantıksız bir şey, kabul. ben de hızdan ve yüksekten korkuyorum mesela; ama gururla "ay ben böcekten o kadar korkarım kiiii!" diye korkularını ve tepkilerini yarıştıran kadınların sohbeti her daim itici, çok itici. "ben hem korkarım, hem iğrenirim", "ben? olduğu yere bi daha gidemem bi de kusarım", "ay ben işte o kadar iğrenirim ki uçarım" gibi, saçma bir sidik yarışı. amacını çözsem, neden bunu bi 15 dakika boyunca dinlemek zorunda kaldığımı da çözücem.

*
eczacıya "salgın var di mi?" dedim. niyeyse, "hayır yok, tek zavallı sensin" dese ne olacak yani. neyse, "evet var ve bu seferki çok saçma" dedi. haklı. gündüzler daha normal geçse de geceleri öksürmekten başım ağrıyor.

evden çıkınca iş dışında bi yere gidiyor olmak tuhaf geliyor, bi yerde otururken önümde bilgisayar ekranı olmaması da. ellerim sürekli "klavye pençesi" pozisyonunda. yorgunum. cumartesi, merhaba. bir anda bitivermeden, tane tane sür olur mu? kahvaltımı bile uzun uzun yaptım ki günün tadı çıksın.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker