17 Nisan 2014 Perşembe

falimda sehir cikmis.

Size Istanbul'un bi 10-20 yil sonrasini anlatabilirim. Ben degil, Londra yapar aslinda. Misal, su yazida bahsi gecen "shoreditchification"i siz "cihangirlestirme" diye okuyabilirsiniz; veya "karakoylestirme". sehirlerin tarihi fark etse de gelisimi artik o kadar da fark etmiyor; insaat askindan ote, sehirlesme modellerinin, orta sinif trendlerinin, beklentilerinin ithal edilmesinden. cok masum gelebilecek "londra'daki, berlin'deki o cafelerden bizim suralarda da olsa uc bes tane, fena mi olur?" istegi, o cafelerin oncesini ve tabii sonrasini gormuyor iste. o Buyuk Donusum halini bilemiyor. bir cafeyle kalirmis gibi, kalabilirmis gibi. kalmiyor. simdi birazcik "bir sehir laneti olarak hipsterlar" yazisi yazicam, dilim dondugunce. oysa bu londra icin resmen genelgecer kabul goren bir sehircilik kurami nerdeyse.

Karakoy'e bir yil aradan sonra gittim gecen ay. evet, bir suru mini mini mekan acilmis. 2-3 yil once baslamisti bu furya. guzel yerler, duzgun, bi atmosferi var, gelenler para babasi da degil, ayakustu sohbet etsen kafa dengi insanlara denk gelecegini biliyorsun, sen ben bizim mahalle. Istiklal, asmali mescit tukenip sonmusken, yeni bi vaha olmus. eskiden tunel meydanda icilirdi, mesela. artik icilemiyor, ama karakoy'de mekan onunde iciyorsun, o boslugu doldurmus. ben de birkac kez gittim arkadaslarimla, insan oralari ariyor, buluyor.

fakat iste, bu isin basi var. neden karakoye gidildi? asmali'ya house cafe'yi sokmayacaktik belki de. utuleyip askiya asmayacaktik asmali'yi, her isteyenin ustune olsun, herkes rahatca giysin diye. hatta bana bile olmamaliydi, ben bile utulu kaliyorum. asmali pullu payetli bir kostum degil, pis, burusuk, itici bir caput olarak kalacakti, kendini kurtarmak icin. kalamadi. asmali pi cafe'yi gordugum ani hatirliyorum, mideme yumruk yemis gibi hissedisimi. isgal kuvvetleri gelmis; buldozerle yol acip, asfalt dokup refujlere cicek ekecekler birazdan. ne bileyim, sanki dugunlerde icinden gelerek gobek atan genc kiza zorla makyaj ve topuz yapip, dansoz kiyafeti giydirmisler, sonra kizi pavyon sahnesine itmisler, arkadan birileri bagiriyor: "dugundeymis gibi oyna, isiklara seyircilere bakma sen!".

Oralar acildi ve bitti asmali zaten. istiklal'in arnavut kaldirimlarini sokup granit doseyen belediye baskani "nisantasindaki topuklu ayakkabi giyen kadinlar istiklale gelemiyor, onlarin da hakki!" dediginde gulmustuk; "yahu o kadinlar buraya gelmek mi istiyor ki?" diye. istediler. o kostum degisikti, giyilse pek havali olabilirdi. ofisteki arkadaslara "biz de bi cilginlik yapip rock bara gittik cumartesi" diyebilmek gibi: "oyle salas yerleri seviyorum ben aslinda" havasi. bok var ya salasta. neyse. ama once iyi bi kuru temizleme lazimdi elbet. nasil istiklal'e zaralar, mangolar dizildiyse, asmali'ya da piler, house cafeler dizildi. tum utulu beyler ve hanimlar icin hazirdi artik. mekanlar hazirsa, fiyatlar da hazirdi, bi duzeltme lazim tabii; ne o oyle ogrenci mekani gibi? yere oturup bira tokusturan universite ogrencileri zaten karsilayamaz o fiyatlari, bakkaldan alir birasini. onlari da mini cooperli polisimiz kovalar.

simdi "e canim, ben oraya insanlari kovmak icin gitmedim, benim de hakkim degil mi nezih ama salas eglenceler, asmali bir grubun tekelinde mi?" diyenler olacaktir elbet. tabii degil. ama mekanlari insanlar degistiriyor. bu her cicegi koklamaktan ote, her cicegi koparip evinde sergilemek, solunca da cope atip yeni cicek toplamak gibi, cok tuketici bir sey. yiyici, ogutucu, "rabbena, hep bana"ci bir sey. Buna referans yazimiz da buyrun, yine londra uzerinden gelsin.

sonumuz o olacak iste. bu cafeler, barlar gelecek. londra'ya da gelmis. turk bakkali, vietnam restoranini. bi liraci dukkani kovarak gelmis. sonra emlak piyasasi, kiralar, kiracilar gelecek. hipsterlarin laneti bu: onlar gelince, herkes ve her sey gidiyor ve fiyatlar artiyor. o bir zamanlarin havali, biraz karanlik, bol yaratici semtleri kendi kendilerinin karikaturu olacak, bu etiketlerle pazarlanan satilik / kiralik mekan tabelasina donusecek. zaten karakoy liman projesi belli, tum bu gelisim donusum ekmegine yag suruyor adamlarin; "orta sinifin yukselen semtlerinden, yaratici ve hafta sonu deli gibi harcayici calisan sinifin kacis mekani, kitlesi simdiden hazir; ama hala arada birkac kunduraci, elektronikci var, onlari utuleyecegiz".

bu fal bakmak degil, olan, olacak bu. orta sinifin her enteresan seyi cekirge surusu gibi ogutme merakindan. farkinda bile degil oysa. su komik: kimsenin mudavimi oldugu bir mekan yok artik. herkes en yeni, en duyulmamis, en deneysel yere gidiyor; ama kimse "ulan ne cabuk biktim dun bayildigim yerden?" demiyor. komik bir sekilde, bu yeni mekanlarin da bir "aura"si olmasini istiyor; biraz geleneksel dokunus, suni bir nostalji, orada bir ahsap detay, burada bir pasli tabure. eskitilmis kot pantolon gibi: 15 yilda giyile giyile eskitmektense, taslatiriz! mekana 15 yil gide gele bi kisilik katmaktansa, ustune yapistiririz! biraz anne danteli, biraz ucu kirik vazo, hanimis bana vintage? bu eski urun - dekorasyonla yaratilmis ama aslinda gipgicir olan mekanlarin, gercek eskileri kovalayisi kimsenin dikkatini cekmiyor. karakoye cafeler aciliyor da yaninda bir de carrefourlar, migroslar aciliyor, kiralar bese katlandigi icin atolyeler, firinlar gidiyor, kimsenin umru degil.

*
sey gibi: eski ahsap kapilardan masa yapmak. bi ara cok modaydi, mobilyacilar turkiyenin butun bosaltilmis, terk edilmis koylerinden yuzlerce, binlerce ahsap kapi topladi. el isi goz nuru, sahiden ozel seyler. bunlar gerekli zimparalar ve marangozluklar sonrasi, bir zengine on yuz milyon milyora satildi; havali bir masa olarak. o zengin "ah ben cok seviyorum ahsap islerini boyle, ENTEL VE SECKIN ZEVKLERIM" diye kabardi. arkadaslari imrendi, sorup sorusturdular, bi masa da onlarin olsundu? nedir, o koy evleri kapisiz kaldi. bir mimarlik tarihi, yerinden edildi. parca pincik dagitildi koyler, o koyun emegi, kulturu, tarihi, birikimi. kimse gocunmadi. cunku cicegi dogada sevmekle koparip vazonda sergilemek ayni sey degildir: biri senindir, sendedir ve mulkiyet sarhoslugu daha guzel kokar butun yabani ciceklerden.

o guzel kapilar unutulmus bir koyde, kimsesiz kalamayacak, curuyup gidemeyecek kadar guzel ise tabii ki senin olmalidir; cunku tum guzellikleri bir tek sen, en cok sen hakediyorsun.
 
*
aslinda tum bunlari dusunmemin bir sebebi var: o bahsi gecen shoreditch'e yakin yasiyorum, ufak ufak bizim oralar da donusup "guzellesiyor".

mesela bizim burda meshur bir sokak var, pazar kurulan. pek hipster muhit. orada bi mahalle kasabi vardi, 50-60 yillik. artan kiralarla basa cikamadi, kepenk indirdi. zaten yasli ve huysuz bir adam; ama iste carsambalari halk gunu indirimi yapiyormus mahalleliye filan. mahallenin cocugu cunku nihayetinde. ama kasap iste ve idealize edilmis romantik-nostaljik kasaplardan degildi. plastik cicekleri vardi, onlugu kanliydi, mekan kesif bir et kokusuyla kapliydi ve bazen yere sacilmis kasap kagitlari olurdu. eti ortalamaydi; kekikle beslenen danalar ve civildayan tavuklar vaadi yoktu. karnini doyurmak icin yiyenlere, karin doyuracak fiyatlarda, karin doyuran yemekler satiyordu.

o kasap kapandi, ayni sokakta mevcut 5 emlakci subesinden birine ilani dustu. sonra tam karsisina, butik bi kasap acildi, bir iki hafta once. hem restoran, hem kasap. etlerini bilmem nerde etik organik kekikli yetistiriyor. vitrinde kasabin adi dore, kaligrafik bir yaziyla yazili, o bi marka. siyah tentesi, ahsap kesme tahtalari, mermer tezgahiyla suslu bir yer. tabii ki asla kokos degil - yanlis olmasin. oyle bagirmiyor, bir SADELIK hakim. sadelik muhim, o bizim butun lukslerimizin ustunu ortup bizi "kaliteli ama sade seyler sevip gecmisine sahip cikan hipster" yapiyor. azicik iskandinavlik, biraz japone isler kurtariyor. burasi "seckin etleri mahalle kasabi teknigiyle bulusturan, geleneksel kasaplik sanatini kapimiza getiren" bir yer. "ay ne o oyle tescolar marketler, onlar da et mi!!! biz eski usul kasapciliga inaniyoruz, esnaf muhim sey<3. bir yer.
sonra bu yeni mekanin sahibi demis ki: "bu sokaktaki o eski kasabi biliyorum, iyi de bir yerdi; ama hipsterlarin gidecegi kadar uber-gelenksel degildi maalesef. tuketici bizi istiyor, bir deneyim satin almak istiyor". fikra gibi degil mi? bana inanilmaz geliyor. "geleneksel olsun ama boyle sey, en cicili bicili geleneksel. en romantik, cicekli ve gulumser. kasap amcanin biyigi, kasap kagidinin deseni, her seyler yerinde olsun. HAYATIMIZI WES ANDERSON YONETSIN. oyle egreti, averaj gelenekleri istemeyiz, gerekirse 60 yillik kasap kapansin, suni bir nostalji icin biz gelenekselimsi yeniyi tuketiriz; cunku kasaptan et almak bile ozel bir deneyim olmali!".

*

yani demem o ki daha az deneyimleyelim azicik. her sey muthis enteresan, kendine has, seckin ve kiymetli anlar yaratmak icin yok hayatta. herkesin varligi bize armagan degil. kasaptan et alalim, deneyim degil. deneyimse, ne bileyim, 60 yillik kasapla sohbet deneyimini tercih etmek de bi secenek? hem zaten her an her sey o kadar ozelse, ozel de degildir? bu mahallelerin katili de instagram, sorarlarsa soylersiniz. bugun hip olan yerlerin modasi giderek artan bir hizla geciyor ve geriye hayalet yerler kaliyor. istanbul'dan bir ornek: dolapdere. daha cok olacak boyle.

ben bu yeni kasaba giderim bu arada. restoranina, en azindan. o eski kasaba da en fazla 1-2 kez gitmisimdir, pek sevmemistim, o ayri. ben bunlari yazarken, kendimi cok da disinda tutmuyorum zaten (yine de bu kadar ogutucu oldugumu da dusunmuyorum, zaten yeniden cok rutini severim). tum o tuketmelerde benim de payim var, o kesin.

cok uzun ve daginik oldu, neyse.

sacmalayayim mi? belki de bir köyüm olsaydi, bunlar olmazdi. ama yok. belki de insanlar suni nostaljilerde, suni gelenekler ve yerelliklerde kendine bir kök ariyordur? bunlar hep isin feylesofca zihin jimnastigi taraflari. olan, parasi var diye ogutme hakkini gorenler gittikten sonra geride kalanlara oluyor.

14 Nisan 2014 Pazartesi

prens.

taslaklar biriktiriyorum. en azindan kendim okuyorum. galiba taslaklar cidden paralel blog. paralel kelimesinin de suyu cikti ama ben sahiden diyorum; onlar orada, bi kendime soylemek istediklerim havuzu olarak duruyolar. dursunlar. su yastan sonra private blog acacak degilim. zaten eli kalem tutamazlar ordusu olduk iyice. belki sifirdan el yazisi ogrenmeliyiz. eskiden sayfalarlarlar dolusu  (KALEMLE) yazi yazan bendeniz, simdi utanmasam kagit uzerinde space tusu ariyorum. boyle olmamaliydi bunlar.

"cok prensipli kiz"la ayni otobusteydim bu sabah. turk bi kizdi. telefondaki arkadasina bi iliskideki prensiplerini siralarken, "cok istesem bile icim kaldirmaz yani, ben de boyleyim yani, huy iste: mukemmelim!" kivami reklamlar yaparken aci aci mi guldum, olmayan biyigimin altindan mi sirittim bilmiyorum. uzun uzun baktim kiza. o adami aramazmis, arasa da acmazmis ama sabahin 8.30'unda, kalabalik bir otobuste, bi arkadasinin beynini didikleyerek SUREKLI o adamdan bahsediyor? nasil bir tek kale mac oynaniyor ki kafasinda, ben soyledigi her seyi "hala aramadi, arasa acmiycam, 1-0 yenicem, siz hepiniz sahit olacaksiniz, ben mutlu olucam, o surunecek, herkesler bilecek bunu" diye duyuyorum? yani o kadar siradisi veya pek bi kaliteli sandigi hallerinin siradanligi oyle bogucu ki. nasil beceriyor kendini kandirmayi? arkadasina anlatmalarinin altinda "birilerine dillendireyim ki sonra baglayici olsun, sadece ben bilirsem iki gun sonra tukurdugumu yalarim" korkusu oldugunu bilmiyor muyuz? kendi de mi bilmiyor, nedir? yani kendini ve o aramadigi adami gectim, aradigi ve beynini yedigi arkadasina durust olsa bari. olabilse.

oysa iliskiler ve prensipler, bi komik. sadece ask dunyanizdan bahsetmiyorum, her tur iliski. en "hayir!" dedigin, diyecegin seyleri yasayabiliyorsun, bi bakmissin ki dunyalar yikilmadigi gibi, sen de ayaktasin. kendin ayakta durmayi becermissin, secmissin, yoksa gerisi hikaye. kendine sasiyorsun, prensiplerine degil. bi zamanlar asla affetmeyecegini ve unutmayacagini dusundugun olaylar yasiyorsun da sonra hatirlamak icin hafizani zorlaman gerekiyor. veya birilerini uzuyorsun ve uze uze ogreniyorsun ki uzmek, o kadar da kasitli, o kadar da kotucul, o kadar da sevgisiz bir sey degil. oluyor. oluveriyor. cok siradan. herkese oldugu kadar. tabii ki bencilce; ama boyle esneyerek, sunerek fark ediyorsun ki herkes biraz bencil, kendin dahil. "oyleyse boyle yapmaz, boyleyse soyle olmali"larinin hepsini ekmek arasi yiyorsun. sogan gibi, lahana gibi, matruskalar gibi kat kat insanlar. sonra o katlari bazi yerlerden cakistiriyoruz ve adina iliski diyoruz. hooop, o iliskiler en bi kat kat oluyor iste. sonra bunlarin ortasinda, orta yerinde cikiverip "prensipler!" diyen o genc kadini goruyoruz. ne bileyim, bana bi gulme geliyor. cok mu ayip?

belki de o yapiyodur dogrusunu. hic cignemedigi prensiplerinin olmasi harika bir seydir. kendini, prensip dedigi o ezberlerin arkasina saklayip korumak, dogrudur. belki insan iliskileri dedigin sey prensip filan cignetmemelidir zaten? belki de esneyip bukulmek, anlayistan gebermek, haticeye degil neticeye bakmak filan - belki bunlar sacmadir. belki sen, ben, bizim mahalle prensiplerimizi cignerken aslinda orada bir yerde, bir zaman, birilerinin de bize ayni alani taniyacagi umuduyla yapiyoruzdur bunu. belki bizimki karmaya rusvet teklif etmektir, bilmiyorum. belki tum bu sunmelerin, olabilir demelerin, oldurmalarin siniri neresidir, nerede bitip nerde durur, onu merak ediyoruzdur. nerede patlayacagimizi disardan seyrediyoruzdur, kontrollu deneylerimiz vardir. belki bu salakca merak sonumuz olur, belli mi olur?

neyse, sonra kizin saclarina baktim. on perceminin tarak, fon makinesi ve briyantin yardimiyla duzlestirilmisligini izledim. sanki o saclarin hepsinin yatmasi gerekiyordu, yatmamasi prensiplerine tersti. oyle bir azimle, emekle, ozenle. sonra camda kendime baktim. benim de sacim ayni yerden ayrik; cunku aksi tarafa yatmiyor; tercih degil yani. biraz dalgali biraz duz. kenarlardan bir seyler fiskirmis, arkada bi topuz girisimi, allaha emanet. o kiz ve saci kadar ozenli duruyosa ben de o kadar "daginik sacli kiz" imajina siginiyorum. sanki o daginiklikta bir erdem varmis gibi yapiyorum, tembellikten oysa. bi ben biliyorum, bi de galiba prensipli kiz biliyor.

*

metronomy'nin son albumu guzel. onu dinleyin.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker