odam derli toplu, nihayet.
bi kenarda biriktirdiğim kartpostallar kendi kendilerine bi kolaj haline geliyolar galiba, masamın üstünde bu konuyu değerlendiriyorum. odam toplu ama duvarları pek bi kalabalık. resimler var. ayna var. kolajcıklar var. yetmiyomuş gibi, perdelerim desenli. bu benim gözümü yoruyor. ben hep kalın, dümdüz, patlıcan moru perdeler istedim; ama yoktu. annemin nefti perdelerinin kumaşındani koyu mor perde aradım, bulamadım. neyse, nihayetinde fonksiyonel bi şi perde, çok da üstelemedim. odada 4 kanat perde olduğu düşünülürse, odanın en büyük resmi şu: duvardan duvara sonbahar yaprakları. perdeler açıkken güzel, o zaman kalabalık gelmiyor gözüme.
arapsaçım var odada. evet biraz ırkçı bi isim, bu yüzden ona kıvırcık diyorum. kıvırcık, sıcaklardan çok mutlu. suyunu içerse daha da mutlu. az uzağında menekşem var, ne zaman ani bi rüzgar çıksa perde menekşeme sarılıveriyor. ben de lojistik müdürü olarak yerlerini filan ayarlıyorum.
vanilyalı dondurma+bal+ ceviz: gün aşırı mutluluk. haftasonunu bekliyorum. beat kuşağı antolojisi bana bakıyor, ben çehov okuyorum. havalardan olabilir. bugün için bi plan program yapmıştım, yalan oldu. o yüzden odamda sefa yapıyorum.
norveçi izledim. bombalı saldırı sonrası bi psikopatın 85 tane genci teker teker öldürdüğü norveç. başbakan "biz bu işin acemisiyiz" derken, içişleri bakanı/ polis/ ordu vs şaşkınken ve koca kral hönkür hönkür ağlarken, samimiler. yani böyle bir acıda tabii ki samimi olunur diye düşünüyor insan; ama monoton demeçlerle ölüm şokunu bile sıradanlaştırmalarına o kadar alışmışım ki, kırmızı burunlu bi tomar yetkili görünce şaşırdım işte.
tutuklu gazete, bugün bayilerde. ben bugün birgün gazetesiyle alacaktım, bayilerde bitmiş, canım ev arkadaşım buldu, getirdi. 70 gazeteci tutuklu. bu durum, o kadar anormal ki okurken başıma ne gelecek bilmiyorum. yine de oradan bir ses duymak, o sese ulaşabilmek güzel. bu sese ulaşabilmeye sevinmek ise, çok acı.
pazar ne çabuk bitiveriyo.
*
bazen bloggerda filan, "bu bloga benzer bloglar/ kullanıcılar" diye öneriler oluyor. ne tuhaf kafalar di mi? biz bu benzerler olarak toplaşıp çok iyi arkadaş mı olmalıyız, birlikte mi yazmalıyız, nedir? bu benzeştirerek filtreleme saçmalığı yüzünden okuyucu da işte bizi "şampuan alan krem de aldı, pasta yiyen yanında kahve de içti" gibi bi ürün sanıyo zamanla. okuyucu da "X'i okuyosam Y'yi severim, çünkü bi aklıevvelin yazdığı kod bana öyle diyo" diye inanıp devam ediyo mu sahiden? ürünü, mekanı kıyaslasın da ne okuyacağınızı bari "bu kişi buna benziyo" diye önermesin! ayıp.
ürün diilim ben. parmak işliyo burda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder