13 insan öldü bugün. laik ordunun müslüman diliyle: şehit oldular. hep çelişkiler öbeğiyiz, değil mi? neyse. 13 genç insan öldü. 7 kişi yaralı. ölenler için her şey, büyük bir acıyla bitti, devamı yok. onlar da yok. mezar taşları, üzerindeki sayıları gören herkesin içini burkacak. hissettikleri son his, ne olabilir ki? öfke mi, özlem mi, hasret mi, hayret mi?
mecliste bir kriz var. daha doğrusu olan kriz, seçim vesilesiyle meclise taşındı. meclis krizinin çözülmesi için her iki tarafta da diyalog, uzlaşma, akil midir ehil midir, insan ihtiyacı var. onun yerine tansiyon giderek yükseliyor, bitmiyor, durulmuyor. bu olayın sonu, pek tabii ki bdpliler için bir "hadi madem sen pkk değilsin, yemin et de görelim, ispatla!" sınavı olacaktır. hükümet için, ordu için, yeniden bir "etrafımız iç dış mihrak dolu" çağrısı olacaktır, rte eminim ki bir yolunu bulup palazlanacak, chp ise "terö.rist işbirlikçisi dönek" olacaktır. iki günde bir kendi kendine ateşkes ilan edip sonra yine geri çeken, mehteran adımlı pkk içinse "hala bi şiyim ben, baak naaptım!" debelenişi olacaktır. herkes sürekli zan altında, bir şeyleri ispat derdinde, saçmalıyor veya birilerine zulmediyor. özeti bu.
sonuç? orda bir yerde, yerinden yurdundan edilmiş, başka bir şehre, ülkenin diğer ucuna sürülmüş, 1 milyon insan var. siz onları çöpçü, inşaat işçisi, taksi şoförü, esnaf vs olarak etrafta görüyorsunuz. sanki hep ordalarmış gibi. hatta belki, tiksiniyorsunuz. çünkü hala eğretiler. ortalama demografik verilere göre, bu insanların yarısı kadın. normalde %10'dur, ama yerinden edilenlerde daha yüksek bir oranda, hadi atalım %20'si engelli veya kalıcı bir hastalığı var. bu 1 milyon insan, yerlerinden edildikleri 30 yıl boyunca, evlendiler, öldüler, bölündüler. yeni nesiller eklendi. 1 milyon, şimdi belki oldu 1,5 milyon. evde 1 kişi çalışıyorsa, 2 kişi bakıma muhtaç.
1,5 milyon insan, arafta yaşıyor. 1,5 milyon insan, "ha devlet ha pkk işte, birileri hayatımı burnumdan getiriyor" diyor. ikisini aynı görüyor, anlaşılmayan bu. bu insanlar, bıkkın. bıktılar. ondan da, öbüründen de. insan gibi yaşamak, siyasi olayların çözülmesini, kutupların uzlaşmasını beklemesi gereken bir talep değil. devlet, kendi içinde veya dışında bir sorunu çözemiyor diye, 1,5 milyon insan, "hadi bakalım, bugün kim hayatım ve geleceğim için ne demiş?" diye, onun veya öbürünün ağzının içine bakmak zorunda değil. askere gidenin yakını, sürekli diken üstünde durmak zorunda değil. askere gidenler, başka biri olarak oradan dönmek zorunda değil - dönebilirlerse. o 1,5 milyon insan, dağa çıkan, eline silah alan yakınları yüzünden pislik muamelesi görmek zorunda da değil. çünkü "sosyal hukuk devleti" böyle der.
"bi gün gelip köyü yaktılar. sonra boşaltma emri geldi. biz de başka yere gittik, sonra öğrendik ki meğer bi örgüt varmış" diyen amcayı gördünüz mü? yok ben acındırma derdinde değilim. çok daha basit bir şeyden bahsediyorum: insanlar, sadece insanlar. yorgunlar, bıktılar ve artık hiçbi fark göremiyorlar. evi yakan onun için "evi yakan", başka bir adı yok.
onların şimdi, hayatının baharında, mesela 14 yaşında kızları var. 22 yaşında oğulları var. okuyamadan, şehirdeki evlerinde de defalarca dozer kepçesiyle, işsizlikle, muhtaçlıkla boğuşarak geçen günlerin geleceği ne getirir? kendileri 50-60-70 yaşa erdiler. hayatları, böyle bitecek. günlerinin sonu, bu arafta, bu tükenmiş ve bezginlikle gelecek. peki onların hissettikleri son his, ne olabilir ki? öfke mi, özlem mi, hasret mi, hayret mi?
ben, her gün, bu 783.562 m2'lik memleketin bir yerlerinde birilerinin ölmesinden, başka birilerinin de ölmekten beter bir yaşama mahkum edilmesinden, bunun doğduğum yıldan beridir devam etmesinden bıktım. sanki benimle doğmuş, yanımda getirmişim gibi bir yük bu. ben en çok da, etliye sütlüye karışmayan, bir gün olsun yakınında birinin asker olarak veya pkklı olarak vefat haberini almamış, almayacak olanların tavrından bıktım. ağıt yakarmışcasına "isyan" halleri, asabımı bozuyor. neye isyan edeceğinizi dahi bilmiyorsunuz. siz, kendiniz, bir tavırdan yoksunsunuz. algıda seçici ve ikiyüzlüsünüz. ağlıyorsunuz, sabaha geçiyor. gözyaşı, sabaha kurumaz. gözyaşı, çalan alarmla sıfırlanmaz. bu "seyirci" güruh, benim sahiden içimi şişiriyor.
üzülün, ona bir şey demiyorum. insan olan üzülür.
neye üzüldüğünüzü ve bu üzüntüyle ilgili ne yaptığınızı iyi düşünün.
üzülen insan, gerçek gözyaşı, insanın içinde nefret bırakmaz. onun yerine kararlılık gelir.
edito: bu yazı biraz aceleye geldi, özür dilerim. çatışmada ölen 7 pkklı hakkında tek bir kelime yok; çünkü gördüğüm ilk kaynaklarda yoktu bu bilgi. yazıyı okuyanlar, "ölüm"den ve "insan"dan bahsederken, bunun cimriliğini yapmayacağımı, 13'müş, 20'ymiş, bir fark görmediğimi anlamışlardır diye umuyorum. evlat acısı çeken 20 aile var, kim haklı, kim haksız, kim kime sövmeli kavgasını başkaları zaten ağız dolusu veriyor. benim kavgam bu değil.
2 yorum:
Bildiğin gibi değil diyen bir kitap var yeni çıkan tam da bugünlerde okunası, boşuna dememiş Zizek "hikayesini bilmediklerimizdir en çok nefret ettiklerimiz"...
ne güzel bir yorum bu, sahiden de tam üstüne. bulmalı, bulmalı.
Yorum Gönder