21 Ağustos 2010 Cumartesi

sinir harbi

sinirliyim. uzun yazıcam. daha da yazabilirim, kırptım.

istanbul boğazı bir gün yükselip dalgalarıyla dövecek bizi, "kardeşlerimi rahat bırakın, onlar daha küçücükler" diye. işte o zaman HESlerle can suyu çalınan ırmaklar, "sinek yapıyor" diye kurutulan sulak alanlar, sanayi atıklarıyla kirlenen yeraltı suları kurtulacak. koşup sarılacaklar ablalarına. romantizm filan yapmıyorum: olacak.

ben olsam yapardım çünkü. kardeşimi düşünüyorum mesela, o yüzden hiç beklenmedik bi şekilde, "doğa ana"dan önce, "boğaz abla" vuracak gibi geliyor. tüm kudretleriyle yaşarken, salınırken, süzülürken, boğaz kenarında ev alıp, boğaz kenarında yemek yiyip, boğazın kıçının dibinden ayrılmayan paragözler tarafından kurutuldular. o denize ah çok bi düşkün cahillere laf anlatılamadı. o yüzden, ülke genelinde tüm endemik türleri, en koyu yeşilleri katledip sonra "ay ışığı Boğaz'ı ne güzel aydınlatıyor di mi aşkitom" diyen densizleri, anca Boğaz'ın gri-laci suları altedebilir. dalgalandıkça kararır ya hani, öyle. niye dönüp dolaşıp ona bel bağlıyorum bilemesem de, güveniyorum.

HESler için hep "fransa yapıyo, almanya yapıyo"  filan deniyor. "hani nerde, varsa da böyle mi?" demiyorum, o detayları geçtim. bu kıyaslama hevesi de liberal ekonominin yarattığı, her şeyin kıyaslanabilir olduğu yanılsamasından geliyor- kızamıyorum bile, acıma denebilir daha çok. ben size özetleyeyim: türkiye'de 3 bin tane endemik tür var. avrupanın ekolojik çeşitlilikte 2. ülkesiyiz. o HES yaptığı iddia edilen ülkelerde ise sayı ortalama üç yüzlerde. haliyle bi zahmet, en az 10 katı özen göstermek gerekiyor. doğru şeyleri kıyaslayın, canımı yiyin. ha derseniz ki deniz sadece boklu türkmükü, göl sadece büyükçekememece, hayvan sadece kedi-köpektir, tamam. bitki olarak da kaktüs kemirirsiniz. hırrr.

 *

AİHM'ye yapılan dink davası savunması için tüm bakanlar "ay yok o kadar da demeseydik keşke"vari tüh tühlendi ya, hakikaten sadece baktıklarını bir kez daha anladık. bu beyanlar filan aslında tek bir anlama geliyor: adamlar AİHM'ne yapılacak savunmayı okumamışlar bile, bihaberler, basından izliyorlar. evet, okumaları gerekirdi. bi zahmet, müdahil olmaları gerekirdi; ama dahiliyet, verdiğiniz önemle, gösterdiğiniz özenle ilgili bir şey böyle zamanlarda en sinirimi bozan şey, edilgen, kimin ne olduğu belirsiz laflar. "evet, dink korunamadı". doğrusu şu: koruyamadıK. "biz". yani evet, aynı hükümet, bi zahmet, o kadarcık, üstünüze alının bari. kötü cinler gelip sizin koruma kalkanınızı delmediler. ayrıca mesele korumak değil, hedef haline getirmemekti. "gereği yapılmamış" değil yani: gereğini yapmaDIK. azıcık dürüst olun, tırsıp saklanmayın ya. edilgen cümleler kadar sinir bozucu bi şi yok.

içim kasılıyor içim. bi de utanmadan çıkıp "şimdi bu ifadeyi de geri çekemeyiz" filan diyolar. insanın azıcık utanması olur yahu. böyle "tüh leen, rezil olduk" seviyesizliğinden bahsetmiyorum. her gece rüyanıza rakel dink girer umarım. abdi ipekçinin kanlı gömleği üzerinden döktüğünüz suni gözyaşlarıyla boğulursunuz.

yok yok, utanma sahiden yok. duracağı yeri bilememek, gündem maddelerini birbirinden bağımsız çekmeceler olarak görmek filan, kronik sorun. tamamı sahne ışıklarıyla başı dönen, taze şarkıcılar gibi. bakınız başbakan yardımcımız buyurmuş: sünnetsiz pkklılar çok şey açıklıyor. dıdıddııdııı! zaten ermeni dölüydü apo. taşlar yerine oturdu sayın çiçek. saniyenin bir bölü bini kadar bir süre hrant'a içlendiniz, kaldığınız yerden devam. çünkü o dündü, di mi? manşetler kadar hızlı değişmeli her şey.

bi şi diym mi, cehennem benim kurguladığım gibi bi yerse, gerçekten anca o zaman inanabilirim. mesela bu adamların sonsuz bir susuzluğa mahkum olup sadece ve sürekli tuzlu su içmesi gerekiyor; boğazlarına kadar gelen bir gözyaşı denizi. adsız kadınların ve ölü adamların gözyaşlarından oluşan bir deniz.

hop değiştir:
ha bir de salmonella paniği filan diyor gazete... daha neler olacak. o yumurtaların, tavukların geldiği koşulları görünce insan ilk lokmada ölmemesine şaşıyor.doğadan bi fabrika yaratmışız, o kadar iğrenç ki.

hop değiştir:
bi de ben bugün, defneden, 18 yıldan sonra ilk kez, bir bebeğin anne karnındaki tekmesini hissettim. tuhaf büyülü güzel bi şi. gerçekten. hatta korkutucu - hareketini gözünüzle görmek mesela. orda. sizinle. yanınızda. hani utanmasanız "aa dinliyo, di mi öyle di mi di mi" filan demek.
bi de ben arter'i gezdim nihayet. kendime bravo.
bi de, özledim. naomi hanımları izleyip sonra kuşluk vakti yolcu uğurlamak yapıyor bunu.

bi de, bi de... daldan dala ajans iyi geceler diler.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker