22 Ağustos 2010 Pazar

pazort

nasıl oluyor bilmiyorum ama odam elmalı nargile kokuyor. fena da olmadı gerçi.
mahallede düğün var, davul zurna yaklaşıyor. ramazan davulu kullanmayan bir mahalle olduğumuzdan, davulcu düğüne tahsis edilmiş. zurna ne tuhaf şey di mi? sesi yani. vızıltı gibi, ama iniş çıkışları da var.

annem hayatımın en büyük bilmecesi. ne zaman anlayamasam, "nasıl olsa benim düşünebildiğim noktanın 3-5 adım ilerisini düşünmüştür" gibi bir varsayımla kendimi rahatlatıyorum. çünkü anneler bunu yapabilen müthiş yaratıklardır. benim en tükendiğimi, her şeyin tıkandığını düşündüğüm noktada, o rahattır ve rahatlatır. yine öyleymiş olsun blog. yoksa düğüm olucam ve hiç hazır değilim. üstelik anne düğümü çözmesi imkansız bi şiymiş gibi geliyor kulağa.

çok yürüdüm, çok dolaştım bugün. yaparım dediğim şeyleri yapmadım. istanbul modern'e gittim, üşüyene kadar dolandım, sevdiğim resimlerin önünde oturdum kaldım. neyin nerde olduğunu bilerek gezmek güzel. cehennemim'in reprodüksiyonunu aldım, eve gelince pek sevmedim; ama duvarım sever bence.  sonra yoruldum, geziyi kısa kestim, aylar aylar sonra, bol sütlü bi kahve içtim.

bi de hani şu kısa ve öz "ressamı tanıyalım" kitapları var ya, onların türk ressamları için olanlarını istedim. velasquez var ama komet yok mesela. komet, bedri rahmi, fikret mualla, f.zeid, nejad devrim, ergin inan, devrim erbil, abidin dino vs vs böyle upuzuuun bi listeyi, güzeeel bir dizi kitap haline getirseler keşke; renkli, kuşe kağıda, ortalama 50 sayfa, hem biyografik hem de bol referanslı filan. yani ben yok diye biliyorum, varsa bilen söylesin. picasso ve dali takvimleri artık klişe bulunacak kadar her yerdeyken, türk ressamlara dair hiçbir şey yok. aynı şekilde, türk resim akımları da olabilir mesela ve heykeltraşlar. olmaması ayıp. diyorum ya, varsa bilen söylesin.


sabah odama turuncu, dev bi kelebek girdi. üstü siyah puantiyeli. aaaa zılgıt -düğün alayı burda (pencereye gidiş- geliş). galiba kına filan. yürüyerek bütün mahalleyi dolaşıyolar, gayet ağır ağır. pullu payetli mendiller de olmasa, pek bi süs yok. herkesin elinde paketler, sanki öndeki davul ve zurnanın onlarla hiçbi ilgisi yokmuş gibi, yürüyolar. pembe renkli saten elbiseyi giyen ufak kız hariç - o en mutlu ve gururlu olan, o bi prenses. eteği de yerlere kadar. gelin kim damat kim, belli olmuyor; bence en güzeli de bu - gösteriş değil, kutlama alayı.

tabii  has şehirli dostlarımız, "ıyy zurna mı ne banel, ıy ama çocuğu uyuyan var, yaşlısı var hastası var, çekmek zorunda mıyım?" diyor olabilir. evet kimi zaman bunu diyoruz. modern zamanlarda biz tekil tekil bireyler olarak maalesef toplu halde yaşıyoruz, buna katlanamıyoruz ve "kalabalıklar içinde yalnız" olmaktan başka bildiğimiz bir halt yok, o kalabalığa karışma fikri de banel geliyor. gerçi istanbullu düğünü denen şey de pek sessiz bir şey değil ama olsun, bazıları daha eşit. 200 havaifişek patlatacak bütçeyle zurnayı bir tutmamalıyım. asil kanlarımız ve mavi damarlarımız meselesi: kimileri fazla esmer kalıyor; esmer olmasalar bile. ama saat 7, günlerden pazar. bu kadar da uyuz olmamak gerekiyor. çimde mi yürürsünüz ne yaparsınız bilemem ama burnunuzdan azıcık kıl aldırın. bak, bitti bile, azıcık sürdü. mutlular ve duyuruyolar. kutlamalar filan, şu iğrenç gri rutin içinde güzel bir şey. sizi zorla halaya katmadıklarına göre, susunuz. kimseniz artık, bilemiyorum.

pattis-soan kamyonları da mesela, mutlu şeylerdir bence. " sizin için özenle soyulmuş ve dilimlenmiş ve tuzlanmış ve poşetlenmiş süpermarket patatesi" dışında bi şidir en azından. enginar soyan amcalar da öyle. bana lazımlar, enginar sevmesem bile lazımlar.

bi de çok beğendiğim bi çiçek vardı, türkçesini bilmediğim. gündüzsefasıymış. akşamsefası küçükken sihir gibi bir şeydi benim için, güneş batınca hop diye renk renk açılırdı. kardeşiyle tanışmışım gibi sevindim. sefa da güzel kelime zaten. sefa ve cefa, çevirilemeyenlerden.

böyleyken böyle. bugünün bana fazla uzun gelmesinin sebepleri var tabii.
tekrar olacak ama: kuş tüylü vazomu çok seviyorum.

1 yorum:

Damlo dedi ki...

patitis soğan diince aklıma geldi. bence mahalleyi mahalle yapan mahallenin manavı ve kasabıdır. manavsız bi mahalle düşünemiyorum.

ben de dün ortaköye doğru giderken soldaki kısa kısa biyografilerin kitap haline gelmesini istedim. çünkü trafik olsa da okumak mümkün değildi.
tamam gugıl it you moron ama. gugıl gugıl nereye kadar. toplu halde olsun bazen de.

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker