Bugüne kadar ülke genelindeki HES’lere 70 dava açıldı. Bunlardan 38′i sonuçlandı. Davalardan 37′sinde yürütmeyi durdurma veya iptal kararı çıktı. dolayısıyla, aşağıdaki seçmece, buzdağının bilinen yüzüdür. gerisini siz merak edeceksiniz.
Yuvarlakçay: direnişin kazandığı ilk davalardan, ayrıca firmanın geri çekilmesi ve yaptığı açıklama da bir ilk.
Yuvarlakçay’da köylüler 11 ay yasadışı olarak kesildiğini iddia ettikleri 900 çam, bazı anıt ağaçlar ve sığlaların çevresinde çadır kurup nöbet tuttu. Geceleri 50-60 kişinin nöbet tuttuğu kamp yerinde bazen 2 bin kişi aynı anda toplanıyordu.Yuvarlakçay’da HES yapmak isteyen AKFEN, aslında daha önce ‘tepkiler nedeni’yle projeden vazgeçtiğini açıklamıştı. AKFEN Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın,“Yuvarlakçay’da çevre için gece gündüz nöbet tutan herkese” selam göndermiş ve “Biz de onlar kadar çevreciyiz. Bu kadar karşı olunan bir şeyi bizim yapmamıza imkân yok” demişti. Ancak “Şirketin sözüne değil, mahkemenin kararına inanırız” diyen köylüler, mahkeme kararı çıkana kadar nöbete devam edeceklerini söylemişti.
Muğla İdare Mahkemesi, “Su toplama havzasındaki su gözelerinin ters basınç etkisiyle komşu vadilere kaçacak olması ve çevredeki köylerin içme suyu ihtiyaçlarının karşılanmasının tehlikeye girecek olması” nedeniyle Muğla’nın Köyceğiz ilçesi yakınlarındaki Yuvarlakçay’a kurulmak istenen HES’in yürütmesini durdurdu. Kararda Yuvarlakçay’ın ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’, ‘Anıt Ağaç Topluluğu Koruma Alanı’ ve yasalar gereği korunması gerekli görülen ‘duyarlı yöre’lerden olduğu hatırlatıldı.
fırtına vadisi: bu vadideki tüm baraj projeleri, inatla, ısrarla durduruldu.verilen mücadelenin boyutları düşünüldüğünde, fırtına vadisinin kurtulması, bugün hes karşıtı olanlara yegane umut kapısı.
Doğu Karadeniz’e özgü bütün flora ve fauna çeşitliliğini Fırtına Vadisi’nde bulmak mümkün. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 1998 yılında aldığı karar ile Fırtına Vadisi, dağları yaylaları ve vadileri SİT alanı ilan edildi. O zamana kadar süren tüm tehditler, son buldu. 2001 yılında yeni bir düzenleme yapılarak SİT alanları önemine göre derecelendirildi. Buna göre, 1. Derece Ormanlık ve Kullanılmayan Dere Yatakları, 2 .Derece Turizm Amaçlı Yerler ve 3. Derecede Yerleşim alanları SİT alanı olarak ilan edildi. Çamlıhemşin'in tüm köyleri 3. Derecede SİT alanı kapsamına alındı.
yıl. 2006. Flora ve faunası nedeniyle tüm dünyada koruma altına alınmış 200 nadide bölgeden biri olan Fırtına Vadisi'ne regülatör ve hirdoelektrik santralı (HES) kurma projesi, beş yıl aradan sonra yeniden gündeme geldi.
Kaçkar Dağları'nın kuzey eteklerinde yer alan ve 537 odunsu bitki, 109 kuş, 23 memeli ve 21 sürüngene ev sahipliği yapan, Avrupa'nın korunmada öncelikli '100 sıcak bölgesi' içinde yer alan 'Fırtına Vadisi', bir kez daha santral tehdidi yaşadı. Fırtına Vadisi'nin Dikkaya mevkisinde regülatör ve hidroelektrik santralı (HES) yapımına 'onay' verildiği ortaya çıktı.
ARK Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nin yapmak istediği proje, yapımı çevrecilerin ısrarlı mücadeleleri ve uzun bir dava maratonundan sonra, Danıştay'ın nihai kararıyla engellenen Dilek-Güroluk Hidroelektrik Santralı'nın sadece 10 kilometre aşağısında bulunuyordu. Rize İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün Hemşin ve Büyükdere üzerine kurulması planlanan 'Dikmen' ve 'Kepenkdüzü' regülatörleriyle hirdoelektrik santralına (HES) 'ÇED raporu gerekli değil' raporu verdiği ortaya çıkmıştı. Dikkaya da davalarla durduruldu.
fırtına vadisinin aslında en büyük önemi, "derelerin avukatı" denen "çevreci bir tip"i yaratabilmiş olması: Avukat Yakup Okumuşoğlu. anlatsın:
"1996 yılında Çamlıhemşin’deki HES yatırımı için yazılan bu ÇED raporu onaylandı. Mesut Yılmaz’ın raporla birlikte yöreye gelip konuşma yapacağını duydum. Köyden insanlar telefon açıp “Ne yapalım” diye sordu. “Hiçbir şey yapamazsanız konuşurken arkanızı dönün ve çığlık atarak gidin” dedim. Hakikaten böyle yaptılar, haber “Başbakana hemşeri şoku” diye yansıdı. Fırtına Vadisi için vekalet toplamaya başladım, Çamlıhemşinli avukatlarla İzmir’de miting yaptık. 1998 Temmuz’unda dava açtık. Basında geniş yankı buldu. Elimizdeki bilirkişi raporunu sununca Danıştay iptal kararı verdi.Ancak sonradan yeni bir madde eklediler, ‘bakanlık uygun görürse enerji yatırımı yapılabilir’ diye. Bu defa sit alanında enerji santralı yapılamayacağına dair karar aldırdık. Eğer bu karar alınmasaydı bugün sit alanlarına da enerji yatırımı yapılabilecekti."
Macahel/Borçka: Camili Çevre Koruma Derneği ile 19 yurttaş tarafından, Artvin İl Tarım Müdürlüğü’nün Düzenli HES projesi imar planı yapılması amacıyla ‘tarım dışı amaçlı kullanım izni’ vermesine karşı, bu işlemin 5403 sayılı Yasaya aykırı olduğu ve toprak koruma projesi hazırlanmadan böyle bir izni verilemeyeceği iddiasıyla açılan davada Mahkeme, hukuka, mevzuata ve kamu yararına uygunluk bulunmadığına hükmetti.
Mahkemenin kararında Anayasa’nın 56. maddesine gönderme yapılarak, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 1. maddesi hükümlerine yer verildi. Kararda ayrıca, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 12. maddesi ile aynı kanunun 13. maddesi hükümleri de açıkça yazıldı.
Rio Sözleşmesi olarak bilinen, 1992’deki BM Çevre ve Kalkınma Konferansından çıkan Biyo Çeşitlilik Sözleşmesinin içeriği ile bu sözleşmeye Türkiye’nin de taraf olduğunun vurgulandığı kararda, mahkemenin 13.05.2010’da bölgede bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği, 30.09.2010 tarihinde bölgede bilirkişi incelemesi yapıldığı ve 27.10.2010 tarihinde ise bilirkişi tarafından hazırlanan raporun mahkeme kayıtlarına girdiği belirtildi.
UNESCO’nun, 29 Haziran 2005 tarihinde ‘Dünya Biyosfer Rezerv Alanı’ olarak ilan ettiği Artvin’in Maçahel (Camili) Vadisi üzerindeki 8 HES projesinden birisi olan Düzenli HES projesi için hazırlanan raporda, Dünyanın Türkiye’deki tek Biyosfer Rezerv Alanı olan Camili Vadisinde yapılması planlanan HES projelerinin ‘kamu yararı’ başta olmak üzere ‘İmar Mevzuatına, planlama tekniklerine ve plan bütünlüğüne’ uygun olmadığı kaydedildi. Ayrıca, Uluslararası Çevre Koruma Örgütü (CI), Dünya Bankası (WB) ve Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından da Dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli karasal ‘Ekolojik Bölgesi’nden biri olarak tanımlandığı; Avrupa-Sibirya Floristik Bölgesinin Kolşik kesiminde kalan bu alanın Batı Avrasya’daki Üçüncü Zamana ait ormanların en önemli sığınak ve reklit alanı durumunda olduğuna ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından uygulanan ‘Yüksek Koruma Değerli Ormanlar Projesi’ kapsamında izlendiğine işaret edildi.
Munzur: Türkiye’de bir şehir merkezinin içinde yapılan ilk baraj Uzunçayır Barajı. Bu kentte maalesef bir atık su arıtma tesisi yok. Munzur Vadisi Milli Parkı doğal sit alanı ilan edilmiş olsaydı, kesinlikle baraj projeleri hayata geçirilemeyecekti.
Munzur’a ilk kelepçe 2009'da vuruldu. Tunceli Mazgirt Köprüsü mevkisinde inşa edilen ve Tunceli şehir merkezinin içine kadar uzanan Uzunçayır Barajı’nda 17 Ağustos’ta su tutulmaya başlandı. Çevre Kanunu’na göre hazırlanması gereken Çevresel Etki Değerlendirme Raporu hazırlanmadan ve yapılması zorunlu olan arıtma tesisleri yapılmadan.Bu barajın su altında bırakacağı alanlarda Dersimlilerin (Tuncelililer) inancı olan Alevilik açısından önemli ibadet alanları bulunmakta Gola Çetu (Gola Xızıri) gibi. Bu sebeplerle Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda da bulunuldu, filmler çekildi (Jiare), yürüyüşler yapıldı. Ne gariptir ki, gola Çetu da "yoktur" raporu aldı devletten. orda sadece iki çaput bağlanmış bir ağaç vardı. Ama bu bile, munzurun milli park olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Mart 2010'da baharın müjdeleyicisi olarak bilinen ‘Çarşema Reş Bayramı’ şenliklerinin yapıldığı Hızır Baba’nın mekanı Gola Çeto baraj sularının altında kaldı. yılmadılar. 1994 yılında yapımına başlanan ve 17 Ağustos 2009 tarihinde su tutmaya başlayan Uzunçayır Barajıyla ilgili Ankara 13. İdare Mahkemesi, 22 Nisan 2010'da yürütmeyi durdurma kararı verdi.
munzurda baraj bir tane değil. 30 Eylül 2010'da Munzur Vadisi'nde kurulacak Bozkaya 1 Barajı için sondaja gelen iş makineleri halk tarafından engellendi. Kısa zamanda toplanan 700'e yakın vatandaş makinelerin önüne geçip büyük bir direniş gerçekleştirdi. Basında bu olay, "tuncelide bdpli belediye başkanı halkı galeyana getirdi, yatırımcı şirkete saldırttı" tadında verildi, pek az insan yuttu bunu.
27 Ekim 2010'da Tunceli-Munzur’da iki baraj projesi, Danıştay kararı ile durduruldu. Kararla ilgili açıklama yapan Avukat Barış Yıldırım, Danıştay kararının sadece yürütmeyi durdurma kararı olduğunu, Konaktepe Barajı HES 1-2 için geçerli olduğunu söyledi. Yıldırım, bu kararın diğer barajların da yürütmesinin durdurulmasında emsal karar oluşturduğunun da altını çizdi.
Söz konusu Danıştay kararında, “Konaktepe Barajı-Konaktepe HES 1-2 için alınan düzenlemeler kapsamında verilmiş izin ve yapılmış herhangi bir tahsis bulunmadığı, DSİ Genel Müdürlüğü’nün görüşünün henüz oluşturulmadığı, bu nedenle Munzur Vadisi Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planı’nın onaylandığı” belirtildi.
Loç Vadisi: Loç Vadisi'nde "Göl tipi ve boru tipi baraj ve A tipi Taş Ocağı ve Beton Santrali" yapılması planlanıyor. Bu planlara karşı Loç Vadisini Koruma Platformu adı altında biraraya gelenler, tüm bunlar için ikiyüzbin ağaç kesileceğine, toprağa beton enjekte edileceğine, 10km içindeki tüm bitki örtüsünün kaya tozuyla kaplanacağına, civar köylerin sularının kesileceğine dikkat çekiyorlar. Baraj gölü ve iletim borularının geçecegi arazinin bir kısmı orman arazisi, bir kısmı ise köylüye ait tapulu tarlalar. Doğu Karadeniz Bölgesinde Lazca, Hemşince konuşan halkın bir kısmı burada yaşıyor, bu sebeple kültürel bir değer de taşıyor.
2009 Aralık ayında yürütmeyi durdurma davası açıldı. Mahkeme yürütmeyi durdurmadı ve bilirkişi atadı. 8 Haziran 2010 tarihinde Loç Vadisi'ne inceleme yapmak amacı ile gelen 3 profosör, Bolu'da kaza geçirerek yaşamlarını yitirdi. Bu olaydan sonra mahkeme tekrardan bilirkişi atadı. Bölgeyi inceleyen heyet bu barajın burada olmaması gektiği konusunda rapor çıkarttı. Mahkemenin bu raporlar doğrultusunda yürütmeyi durdurmasını bekleniyor.
24 temmuz 2010da Loç Vadisinde direniş çadırları kuruldu, şirket önünde sık sık gösteriler yapılıyor. Direnişçiler şantiyeyi kurdurmadı, dere yatağında çalıştırmadı; fakat bölgenin genç nüfusunun bölgede olmaması sebebi ile belirli bir alanda yol ve iletim borularını taşımak için kanal kazılmasının önüne geçilemedi. 2 Ekimde Fındıklı'daki şirket binasına yürüyüş ve bina önünde basın açıklaması yapıldı. 08 Ekim'de şirket, kış ayı başlarında çadırda kalmakta zorlanan direnişçilerin olmadığı yağmurlu bir sabah erken saatlerde çadırları söküp parçaladı ve toplayıp götürdü.
Allianoi: vadiler ve nehirlerin yanı sıra, tarih de su altında kalıyor. bu seferki örnek bir sulama barajı, HES değil. ama mantık aynı olduğu için, koymakta bir sakınca yok bence. allianoi, ayşe armanın "adı alyaya benziyor" diye tarif ettiği bi güzel yer. az buçuk bilgi: Allianoi'nin küçük bir termal merkezi olduğu sanılmaktadır. Sıcak sudan bu dönemden itibaren yararlanılıyordu. Helenistik Çağ'a ait sadece birkaç arkeolojik ve nümizmatik eser ele geçmiş olmasına rağmen Allianoi merkez yerleşiminde Helenistik mimariye rastlanılmamıştır. Roma İmparatorluk Dönemi'nde (İ.S. II. yüzyıl) kült merkezinde, Anadolu'nun pek çok merkezinde ve Pergamon'daki Asklepieionda olduğu gibi büyük bir bayındırlık faaliyeti yaşanmıştır. Kült merkezinde mevcut binaların büyük bir kısmı bu döneme aittir.
Yortanlı barajının yapılabilmesi için allianoi kumla kaplanarak gömülecekti. kıyamet burda koptu. öncelikle, allianoi, 2001'den beri 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı. itirazlar oldu. su perisi önderliğinde, bir güzel direniş oldu. dernekler, sanatçılar tepki gösterince, çevre bakanı aslında allianoi diye bi yer olmadığını ilan etti, herkes de kendi işine dönmeliydi. allianoi böylece, "devlet büyüğü" denen iktidar açlığına karşı vatandaşın, bireyin, "yok artık daha neler" dediği, diyebildiği, patladığı noktalardan biri oldu. büyüklükler sorgulandı. birileri kendini zincirledi taşlara, diğerleri heralde ona güldü, bilmiyorum. ben hiç gülmedim. yürütme durduruldu, bu karar iptal edildi, yapıldıkça bozuldu. kumla kapamanın kaçınılmaz olduğu noktalarda, kullanılan malzemeye de itiraz edildi, o da bi posta kavga konusu oldu. hukuka karşı hilenin, bilir kişilere hadlerini bildirmenin örneği oldu zavallı allianoi.
sonuçta, sözü geçen firma, allianoi'un tamamının kille/kumla örtülmesi işlemini tamamladı. bu işin hukuksuzluğu şu seviyede, sabırlı okuyucu, karşınızda İzmir Barosu açıklaması: Bergama’da Allianoi antik kentinin sular altında kalmasına neden olacak Yortanlı Barajı girişimine karşı yakın geçmişte kültür ve doğa korumacıları tarafından açılan 12 adet dava vardır ve bu davalar halen sürmektedir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yapılan bir başvuru bulunmaktadır. İzmir İdare Mahkemeleri ile Danıştay 6.Dairesi, ‘’antik kentin kille doldurulması işlemini onaylayan İzmir 2 No lu Koruma Kurulu’nun vermiş olduğu kararın’’ yürütmesi durdurmuş ve iptal etmiştir. Süren benzer davalarda da bu yönde kara çıkması beklenmektedir. Şu an için Allianoi'nin üstü tamamen örtülmüş olup, her an baraj suyunun bırakılması ihtimali vardır.
Bugün, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün (DSİ), Bergama’daki Yortanlı Barajı’nın su tutması durumunda, bölgedeki jeotermal kaynaklara kalıcı zarar verileceği ve baraj gölündeki suyun istenilen düzeye ulaşamayacağına ilişkin raporu 12 yıldır sakladığı ortaya çıktı. Antik dönemin sağlık merkezi Allianoi’nin, Yortanlı Barajı suları altında kalmasına onay veren İzmir 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun son kararına karşın (ki iptal edildi), ortaya çıkan yeni bir belge, korumacı yönde açılan davaların seyrini değiştirecek nitelikte yorumlanıyor. Dolayısıyla, hukuk, bilim ve tarih, baraja karşı. ama onlara bakanlık yetkisi verilmiyor.
Hasankeyf: En bilinen baraj davalarından. o yüzden de birinci sıraya koymadım; ama mevcut hükümetin markası denebilir. kabaca özetlersek, UNESCO Dünya Mirası kriterlerinin 10 tanesinden 9'unu karşılayan dünyadaki tek yer hasankeyf. bu bile yetmeli. yetmiyorsa, önemli bir diğeri de doğal yaşam alanları ve ev sahipliği yaptığı endemik türler. yabancı finansör banka ve kurumlar, ılısu barajının finansman alabilmek için karşılaması gereken 153 uluslararası kriterin neredeyse tamamından sınıfta kalması sebebiyle, az buçuk baskı sonucu temmuz 2009'da projeden çekildiler. ne kadar özet geçiyorum kaç yıllık işi. neyse, milli sermayeye geldi tabii. ocak 2010'da doğa derneği, ılıs barajı'nın finansörü olacak akbank ve garanti'yi afişe etti, böylece medyadaki haber alamama tekeli kırılmış oldu. akbank "bi dahaki sefere yapmiycaz, söz" dedi, alay etti. tarkan destek verdi diye bi yandan yeşil kahraman, bi yandan da vatan haini oldu. en son projeye göre hasankeyf, sular altında kalmasın diye taşınacak, “Arkeolojik Park ve Açık Hava Müzesi” yapılacak. Tabii hasankeyfliler de sürülecekler, yerlerini baraja bırakacaklar. gönül hasanın keyfine bakmasından yana. TOKİ pek tabii ki böyle düşünmüyor:
Hasankeyf ve köylerini daha ortada olmayan TOKİ evlerine taşımak için borç bedeli belli olmayan belgeler imzalatılmaya başlandı. Hasankeyf'in köylerinde başlayan bu uygulama yöre halkının tepkisine yol açtı. Evlerini boşaltmak istemedikleri halde bilgi sahibi olmadıkları yeni evler için belge imzalayan köylüler yasal haklarını kullanmaya hazırlanıyor. Ilısu köylülerin taşınacağı Yeni Ilısu, köyden ziyade Güney sahillerinde dağlara kondurulan yazlıkçı sitelerini andırıyor. Tek katlı evler, çim kaplı bahçeleriyle fazla bitişik. Bahçede de süs çamları dikili.İ nsanların eski köydeki evlerine 20 ile 35 bin lira arasında değişen değerler biçilmiş. Bu oturdukları evler ise tam 75 bin TL ederinde. Yani her hane minimum 40 bin lira borçlu olarak taşındı buraya. TOKİ insafa gelmiş, 300 TL’lik taksitler beş yıl sonra başlayacak.
Temmuz 2010'da bir kayanın düşmesi sonucu güvenlik gerekçesiyle hasankeyf ziyarete kapatıldı. Başbakan, kasım 2010'da Ilısu barajı'nın aslında hasankeyf'i "denize nazır" yapacak bir kurtarma projesi olduğunu belirtip, örnek olarak mısır'daki asvan barajı'nı vermişti. yerimiz kısıtlı, bu asvan örneği detayına giremiyorum, ama okuduğumda gülememiştim bile. doğa derneği şu ana dek 80 bin imza topladı, direniş sürüyor.
alakır vadisi: 100 bin insanın su kaynağı olmasının yanında ülkenin en önemli biyolojik çeşitlilik havzalarından biri olan vadiye sekiz tane HES yapımı için onay verildi. Projeler için "ÇED'e gerek yoktur" raporu alındı. (Karadeniz'de süren Paşalar HES'i için kesilecek ağaç sayısı 600 bin olduğu halde ÇED raporunda sayı 47 olarak belirtildiğinden, sahiden de ÇED'e aslında gerek yok). Debisi iddia edilenden daha düşük olan, 70 km uzunluktaki Alakır Nehri, "Dibek Tabiat Koruma Alanı"nı da barındırıyor. Antalya- Alakır Nehri'nin üzerindeki projenin gerçekleşmesi halinde öncelikle Kırmızı Benekli Alabalık ve nehirde yaşayan onlarca canlı ve etrafındaki birçok bitki türü yok olacak.
Alakır Vadisi'ndeki HES inşaatları bugüne kadar eşi görülmemiş bir doğa katliamına dönüştü. Vadideki HES'lerin inşasını yürüten şirketler binlerce ağacı keserek, vadi tabanına beton dökmeye başladı. Alakır'daki altı HES'in ikisinin yapımı sürmekteyken, üst kotlarda iki HESle beraber 4 HES daha yapılması planlanıyor. Öte yandan, Türkiye'nin bitki çeşitliliği açısından en önemli vadilerinden Alakır'daki HES'lere yönelik altı dava dosyası da görüşülmeye devam ediyor.
Alakır vadisindeki köylerde yaşayan ve ADO firmasının vadide yapmak istediği HESlere karşı kanuni hakları doğrultusunda dava açmış bulunan kişiler hakkında, ADO şirketi savcılığa ‘suç duyurusunda’ bulunuldu; ancak haklarında hiçbir delil gösterilemedi. Ünlü ressam İsmail Acar “Lale” isimli tablosunu, Alakır Nehri’nin özgür akması için Alakır mücadesine bağışladı. Tablonun satılmasıyla elde edilecek gelir Alakır nehrinin özgür akması için açılan davaların masraflarını karşılamak üzere kullanılacak.
Birhan Erkutlu, Nisan ayı başında Alakır'ın kıyısından topladığı çakıl taşlarını cebine koydu ve Antalya'nın yolunu tuttu. Everest'e tırmanmak için hazırlıklarını yapan dağcı Yılmaz Sevgül'den bir taşı Anadolu'nun bütün nehirlerinin özgür akması için çıktığı zirveye bırakmasını rica etti. 23 Mayıs'ta saat 08.30’da Nasuh Mahruki ile birlikte 8850 metre yükseklikteki zirveye çıkan Sevgül, Alakır'dan getirdiği emaneti zirvedeki buzların arasına bıraktı.
ikizdere: Rize’de 130′a yakın HES yapılması planlanıyor. Ülke genelinde inşa halindeki 145 HES’ten 23′ü Rize’de bulunuyor. Rize’nin Güneysu ilçesinde Gürgen Deresi üzerinde yapımı tamamlanan Kale HES ile İkizdere ilçesinde, İkizdere Deresi üzerinde kurulan Cevizlik HES deneme üretimine başladı. Deneme üretimiyle birlikte çevre örgütleri de ”derelerin kuruduğu” iddiasıyla bu duruma tepki gösterdi. Toplamda 4 HES faaliyete girerken, 22 adet planlanan proje var.
Gürgen Deresi’nde, santralin suyun bir bölümünü tünele aldığı Başköy ile tekrar yatağa bıraktığı Güneysu arasındaki 4 kilometre, İkizdere Deresi’nde ise Cevizlik köyü ile suyun tekrar dereye bırakıldığı Armutlu köyü arasındaki 8 kilometre boyunca dere yatağına sadece ”can suyu” olarak belirlenen su bırakılıyordu. Bu duruma da tepki gösteren çevreci örgütler, ”can suyu” olarak belirlenen miktarın zaten az olduğunu, ancak firmaların belirlenen bu miktarı bile dereye bırakmadıklarını iddia ediyordu.
Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kurulu, 24 Ekim 2010'da tarihi bir karara imza atarak Rize’nin İkizdere Vadisi’ni Doğal SİT alanı ilan etti. Böylece İkizdere, Anzer ve Ovit yöresinde yapılması planlanan 22 Hidroelektrik Santrali (HES) Projesi rafa kalktı. Bölgenin SİT alanı ilan edilmesi için 2008′den bu yana hukuk mücadelesi veren eski İkizdere Derneği Başkanı Kadem Ekşi, ‘Bugün HES’lerin pençesinden kurtulduğumuz, yeşili, doğayı çocuklarımıza bırakacağımızın müjdelendiği gündür’ dedi. Bu kararla, Anzer yaylası ve güzelim anzer balı da kurtuldu.
davalar böyle. daha bir sürü var tabii, ben özetledim.
devletim tabii ki hukukun haklılığı karşısında uyumuyor, asla gafil avlanmıyor, kazıklara bağladığı gemileri leventlerine çektirip, aşılmaz zincirleri aşıyor:
SONUÇ: Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı
Tasarının Çevre ile Kültür-Turizm komisyonlarında Hükümetin öngöreceği bir zaman diliminde ele alınması bekleniyor. lütfen sabredip okuyun:
30 maddelik tasarıya göre, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olan “Doğal ya da tabii SİT alanı ilan edilen sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiat koruma alanları, yaban hayatını koruma alanları”, Çevre Bakanlığı bünyesinde kurulacak Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı’nın başkanlık edeceği “Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu” tarafından belirlenecek. Bunlar içinde koruma özelliği taşımayanlar, SİT alanından çıkartılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, sadece üzerinde tarihi eser bulunan kültür alanları için karar alabilecek. 20 kişilik kurulda sadece 4 akademisyen ve bakanlıkça belirlenecek 2 sivil toplum kuruluşu temsilcisi bulunacak. Kurulun geri kalan üyeleri bürokratlardan oluşacak.
hadi yine iyisiniz.
okuduğunuzu anlıyorsanız ve daha da iyisi okurken içiniz sıkılmıyorsa, gün ayabilir.
eksiği gediği var ise, dediğim gibi, lütfen tamamlayın.
lazım.
eksiği gediği var ise, dediğim gibi, lütfen tamamlayın.
lazım.
1 yorum:
Alakır'daki son 2 HES'e ÇED olumsuz çıksın diye imza attım. Sonra Deryik'in sıradaki postu neymiş diye açtım. Şansıma bu çıktı.
Ekleyecek/çıkaracak bişeyim yok maalesef. Senin gibi derleyip toplayıp anlatan oldukça okuyorum sadece. O da yetiyor gerçi hırsımdan gözlerimin dolmasına.
Yorum Gönder