carine roitfeld vogue paris'i bırakıyormuş. derdi bizi mi gerdi diyceksiniz, çok ayıp. carine'e öyle denmez. yine de ben cevaben, "bi carine kadar olamadık" diyebilirim. hem bakınız, vogue türkiye; ama vogue paris - vogue france değil. anladınız siz.
biz lisede üşümüyormuşuz. ankara ayazında, sabahın 7sinde, imkanı yok üşümüyormuşuz. anneyle yapılan o "iyhh hayır anne tabii ki kalın çorap filan giymiycem" inatlaşmaları, annelerin sistit, kısırlık vb gözdağları - hür iradeyle yapılacak bi şi değil. şimdi beni liseye yollasalar, yün çoraplarımın üstüne yün yün giyinirdim heralde. hoş, artık kızlar da pantolon giyebiliyor sanırım.
bir cuma günü, bir sofra boyu, bir de adında veda olmasa. ne güzel güzelleştik yahu. meze hep güzel. rakıyla geç tanışmalarım bir yana, "kadın rakısı" reklamlarına kızsam da, doğruymuş, varmış öyle bir şey. sonra geçiyor; ama başlangıç aşaması. ben viski de içemem ki.
haftasonlarımın bir kısmı işim tarafından işgal ediliyor. bunu normal saymam beklense de, hayır şekerim, pazar günü de çalışmıyoruz, o kadar da değil. halbuki benim bu günlerim, o kadar kıymetli ki, anlatamam. anlatmıyorum o yüzden. benim her saniyem kıymetliyken, ilk söyleyeceği şeyi son söyleyenlere 2 saat harcamak beni geriyor. çok geriyor.
boş kalan vakitlerde, önceden yapılan programlar eşliğinde, gar, kestaneci, alaturka tuvaletle tanışan 2 genç kız, 2 saat rötarlı konser, benim ayakta uyuyabilme becerim, dönüş. ben sahiden ayakta uyuyabiliyorum - çok fena. lisedeyken üşümediğimiz gibi, uyumuyorduk da sanırım. gerçi bazı uykular, uyanamayışları kadar güzel.
*
enerji ve tabii kaynaklar bakanı, işçilerin gerekirse 16-18 saat çalışılması gerektiğini söylediğinde, sene bilmem kaç, sanayi devriminin ilk günleri, ingilterede bir madende 18 saat çalışan insan ordusu geliyorsa aklınıza, brecht'i de seviyorsunuzdur muhtemelen. alakasız değil canısı, hiç değil. tabii kaynaklar arasından insan uykusu. ilkokulda çözüyoduk oysa, 1 işçi işi 2 günde yapıyosa aynı işin 1 günde bitmesi için kaç işçi gerekir? cevap: 1. ikiiiiiii diyen salaklar ilkokulun karanlık yıllarına gömülecek.
wikileaks yeni sızdırmış olabilir ama birgünün yepyeni bir habermiş gibi shell ve nijerya yazısı yazması, pek bi enteresan. misal, guardian "eski haber" demiş; ama birgün bunu nasıl bilmez? biliyosa da niye söylemez? ogoni kelimesini de mi duymadılar hiç? petrol borularından sızıntı olunca hükümet "cilde ve her türlü hastalığa iyi gelir" açıklaması yapınca, petrolle yıkanan el kadar bebekleri de mi duymadılar? nijerya ve shell resmen vaka incelemesi bu tür özel sektör eliyle devlet yönetimi konusunda. yüzlerce kişinin katledilmesi, sürgünler, idamlar... birgün ekibi bunu duymamış olabilir mi, mesela? yok duymuşlarsa, bu söylenmeden o haber olmuş mu, olmamış. (merak eden için özet bilgi. link cenneti).
yok politikası, bence bu ülkedeki en hakim politika. bi kere tutarlı. birileri bi şeye itiraz ve hatta isyan ederse, sorun olan konu için "yok" diyorsunuz. her konuda, her koşulda, en sağlıklı şözüm: yok politikası.
mesela biliyoruz ki allianoi yok. keza, munzurda da hiçbir şekilde kutsal bir alan yok. olmayan şey sorun da çıkaramaz haliyle. dövülen 19 yaşındaki anne adayı var ya, o da yokmuş meğer. 40 açıdan incelemişler, öyle bir görüntü yokmuş. olsa, ah bi olsa, hemen gereğini yapacaklar. ama yok, elden ne gelir ki? keşke olsa. ama yok. abra kadabra bile değil, yok etmedik; çünkü hiç varolmadı. mağdurun hep suçlu çıkması da mesela, bu yok politikasının en önemli unsurlarından. mağdur suçludur; çünkü asıl suçlunun suçlu olabilmesi için gerekli "ortam" yoktur. yok yani, olsa dükkan sizin, kamyonla.
mesela 12 yaşında bir kız toplu tecavüz yaşıyor, buna dava açılıyor, 34 kez erteleniyor ve savcı "zorla alıkoyma" iddiasının düşürülmesini isteyebiliyor. neden? çünkü zorla alıkoyma yok. zorla alıkoyma nedir, neye denir, hiç konuşmaya değez. çünkü öyle bir şey - yok. misal, zaman aşımı. zaman aşar ve hatta billur tuz gibi: akar, akar, akar. bi bakmışız, suç yokmuş, hiç kalmamış. bunun için gerekirse 30 yıl beklenir. hayata dönüş mesela, ilk 10 yılını doldurdu, bi 20 yıl sonra bakarız, o da yokmuş. yok politikası işte, en etkilisi.
bunlar yoksa ne var peki? merak edebilirsiniz tabii, en doğal hakkınız. devlet bakanları ellerinde hesap cetvelleri ve tüik sayılarıyla size yanıt verir. verdikleri yanıtlar kıyaslanamaz cinstendir (mesela 2010 milli gelir TL cinsinden verilirken, 2011 yılı için yüzde büyüme oranı verilir); ama olsun, sayıdır. çarpar böler, mutlu olursunuz. elmalar ve armutlar ve çarpan balıklar. sayının, verinin kutsal olduğu topraklarda, kesirler ve ondalık sayılar konusunda sittin sene sorun yaşamış bir millet olarak (öss'de matematikte sıfır çeken insan sayısının yüksek olması sınavla değil, az buçuk eğitim sistemiyle ilgili bir sorun), taparız sayılara, virgüllere, noktalara, ondalıklara. nedir ne değildir önemi yok, biri çok konuşmuş hiç söylemiş, yine önemi yok.
nihayetinde, yok politikası der ki günün sonunda, 5 duyunuz da yorgun, yatağınıza yığıldığınızda, aklınızda kalan şey kocaman bir hiç olmalıdır.
4 yorum:
Viskiyi içememek yoktur, doğru yolu bulamamış olmak vardır. O yüzden bu bir sorun değildir, çünkü dediğim gibi, yok öyle bişi. Sen var sandın. Sorun ortadan kalktı. Pardon, zaten yoktu.
"yalanı" politikası var bir de.
1-geç başlayan erdal güney konseri mi?
2- daha dün rakı içmeyi öğrenmem gerektiğini söyledi arkadaşlar.rakı muhabbeti başkaymış
3-"yok politikası" sevdim bu tanımlamayı. ama keşke yalnızca siyaseten sıkıntılı durumlarda yaşansaydı. maalesef günlük hayatın içine girmiş. İşyerinde Üstün senin sorununu "yok" farzediyor. Arkadaşın aranızda sorun "yok" muş gibi davranıyor. ben bu hallere genelde mişli-muşlu haller diyordum ama "yok politikası" güzelll.
güzel memleketimin hallerini gayet güzel özetlemişsin. Bende birşey ekleyeyim. sinirden televizyonu kıracaktım. Maraş katliamının yıl dönümünde anma töreni yapmaya gidenlere saldırmışlar.bu saldıranlarıda eli kanlı katil irtibat bürosunun balkonundan izlemiş. kanallarda yaklaşık böyle verdi haberi. Bazen sorunun varlığı o kadar kanıksanıyorki, normalleşiyor ve "yok muş" gibi oluyor yine...
Sağlıcakla
beni en çok heyecanlandıran birbirinden yaratıcı, birbirinden şık moda bloggerlarımızın bu carine durumunu nasıl karşılayacağı.. beklemedeyiz.
Yorum Gönder