insan ne kolay mutlu oluyor. evimize yılbaşı mutluluğu gelmiş -ki ben özellikle bu yılki yılbaşından pek hazzetmiyorum ama-, küçük LED ampüllerle donatılmış kapı eşiği de insanı mutlu ediyor. hem, kırmızı mutlu bi renk. kırmızı sofra, mum, çiçek, şarap, makarna, çikolata. güzel şey işte sofralar. hanfendilerin dediği gibi: we had a date. sabah 6.30'da evden çıktığım düşünülürse, akşam iyi geldi.
evde bi ses, bi nefes, lazım bi şi. herkese.
*
ya geçmiş zaman, belki de ben bunu yazmıştım, lise 1'deydik. bi grup arkadaş, hemen hemen her edebiyat dersinde coşkuyla, necatigil'den "sevgilerde" şiirini okurdu. biz mi odunduk bilmiyorum, sinirimiz bozulurdu, katıla katıla gülerdik. ne bileyim yani, 15 yaşında bi grup kız çocuğunun "...yahut vakit olmadı" hüznü, "siz böyle olsun istemezdiniz" derken neredeyse ağlayacak olması, ah o engin vurgular, ses titremeleri, haymana pancar ağlayabilme becerisi, şiirin hep sarılarak okunması falan - komikti işte. gün o gündür, ben nerde sevgilerde olan birini görsem, gülerim, kaçarım, elimde değil. aklıma burcunun kıpkırmızı olması, azerin sıraya kapanarak kıkırdaması gelir. o arkadaşlar ise, kısacık şiir okuma müsameresi bittiğinde ağır bir duygusal şok yaşamış, üzerlerinden tır geçmiş gibi boşluğa bakakalırlardı. bu neredeyse mazohist tavrın nesi komik değil?
mesajı anlıyorum, tamam, konu şiir de değil aslında. o sevgilerde hali komik. yani 15 yaşında bile o kadar üzgünler ki ellerinden sahiden bir şey gelmiyor, dünyayla dün tanışmış gibi küskün; ama bu konuda bir şey yapamayacak kadar hisli harikalar kumpanyası. 15 be yahu! jelatincim canım, yetişkin versiyonunu "şiir dinletisi teyzesi" olarak çok güzel tariflemişti bi zamanlar. bir sağa bir sola sallanarak sevgilerdeyiz. daralıyorum işte. üzülerek: içimden gelen tek şey o şiiri okuyanı hızlı bi şekilde sallamak, sarsmak. işin daha da ilginç yanı, tarihte bugün: onlar hala sevgilerde. biz ise ne bileyim, başka yerlerdeyiz - yahut vakit olmadı. 10 yıldan fazla zaman geçti, erken teşhisin hayatımı kurtardığı bu ekolden uzak durmayı becerdim. darısı nice 10 yıllara. onun için çok rica edicem, sevgilerdeyseniz, orda kalınız, bana da bir kart atınız. mamafih ben şimdi tam burdayım, sıraya kapanıp gülüyorum. burcuyla azerin benden daha fazla işi olduğuna da eminim.
*
bugün ne öğrendik? soygunun türkçesi tarife olmuş. misal, konuşmadan, sabit 20 lira ödeyeceksiniz, ama bu bir avantaj olacak. saçma mı geliyor? hayır bu bir fırsat. siz şanslısınız. "100 dakika bedava" konuştuğunuzu sanarak mutlu olmanız gerekiyor. fırsat çünkü. sizi gidi çakallar siziii.
*
bunun dışında:
takvimlere küs küs küs. günler geçmesin.
en sevdiğim, çok sevdiğim, tek sevdiğim. kal kal kal. benim çok güzel bir hikayem var, anlatsam masal olur inanmazsınız, o yüzden anlatmam. tesadüfler ne güzel şey. sonra böyle bilmek, ne bileyim, içte bir parçanın hep bilmesi, bildiği için huzur dolması. oo ben anlatmam. o yüzden zaten, 22 güncük filancık kalmışken, ben aslında hem iniyorum hem çıkıyorum, çok buruşuğum.
laptop hala bozuk. tamir edilmesi gerekiyor çünkü sahiden, manen ihtiyacım var.
2 yorum:
eheueh aklıma 2005ten bi gün geldi:
biz 6-7 arkadaş bizim evde oturmuş içiyoruz. sonracığıma napalm napalm şeklinde dolanırken şiir dinletisi, gönül dostları kıvamında program çekelim dedik. bildiğin kameraya alıyoruz, kıkırdarsak da odadan dışarı atılıyoruz falan, belgeler hala elimde.
programı sunan arkadaş picamalı, yanında mumlar yanıyor, şarap şişesi kameraya el sallıyor filan. biz sırayla çıkıp şiir okuduk picamalı picamalı. gülersek kestik falan.
amaç şiirle dalga geçmek deil, haşa, ama o duyguyu yaşayabilmek de zor zanaat, amacımız onu icra etmekti sadece. yapabildik mi bilmiyorum, yahut vakit olmadı =)
daha da eskilere gidersem: ilkokul3te bi kız yıldızların altındayı söyleyip ağlamıştı tahtada. aşktan. ruhsuzluğum bakiymiş meğersem.
Kalmak gitmek halini hayra yormak gerek desem kafama bişi fırlatmazsın dimi? Ne de olsa senin de kanatların var.
Yorum Gönder