2 yıl uzun bir süre değil.
19 0cak, hatırlanması gereken tarih.
bana bu blogda daha önce "kimler kimler öldürüldü bu kadar ses çıkarmadın"a gelen şeyler de söylendi. ben de hep aynı cevabı verdim: 22 yaşımda, aklıselim halde değildim onlar öldürüldüğünde. tamamen insani, duygusal bir bağım var yani. ben uzaktayken, hiç takip etmediğim kadar gazete takip ederken oldu bu olay. öğlen vakti cebime gelen mesajı ben hala saklıyosam, sırf o an yaşadığım hissi unutturmasın, o çaresizlik/ sessizlik/ aptala dönmüşlük hali aklımdan çıkmasın diye. o anın bu ülkede bir sürü insan tarafından, 80 yıldır dönem dönem yaşandığını hatırlayayım diye. böyle ufak hatırlatmalar insanı ayakta tutuyor. "derya hrant dinki vurdular, öldü." cümlesini la heyde bir mağazanın ortasında okudum ben. kulaklarım uğuldadı. hınçlandım, "yine mi" dedim, kendi kendime isyan ettim falan filan. ama o his, o kanın beynime fırladığı an, çok üzgünüm ama başka cinayetlerde tecrübe ettiğim bir şey değil. ya doğmamıştım ya da küçüktüm. yani beni "seçici acı"yla itham edenler yine olacaksa baştan söylüyorum, seçiciyim evet. diğerlerine üzülmediğim için değil, şiddetinden. kitaplarda okumadım, büyüklerimden duymadım, bizzat kazık kadarken yaşadım. üstelik uzaktan, bir yürüyüşe bile katılamadan mesela. onun için her yıl bu böyle sürebilir. ayrıca "2 yıl oldu da noldu" çok yerinde bi soru.
davamız oldu nurtopu gibi. bayrakla poz veren genç katillerimiz oldu. ağızlara sakız olan lafların şekeri kaçtı, kenara tükürüldü. iyice yozlaştık. liseden itibaren yetiştirilen kurt yavruları doldu ortalık. gün bugün, hala hiç bitmeyen kavram kargaşamızın ortasında, filler tepişirken çimler eziliyor. 24 yaşımda devlete dair bütün inancımı kaybetmeseydim eğer, ergenekondan da bir şey bekleyebilirdim. aynı yargı sisteminin defolarını hart hart yazan kalemler, konu bu dava olunca melek yüzleriyle ışığı görmüş halde adalete iman tazeliyolar. bana gerzekçe geliyor, üzgünüm. kendi kendisini imha eden bir şey, yeniden doğabilme ihtimalini koruyarak imha olur anca. buzdağı muhabbeti var ya, o bile değil. önüne yün topu atılmış kediler gibiyiz sadece. yan dükkan yüncü olmuş, derya baykal zeki müren kirpiği filan örüyo. ya da şöyle: sınırda 90 kilo uyuşturucu yakaladık diye gururla gazetecilere poz veriyoruz, o sırada 90 ton geçiriyolar. hayır dava saçma demiyorum; yüzeysel, sulandırılmış, hukuk dışı yanlarıyla yuh dedirten, yine zorlama, yine yamalı bohça ve yine eksik bir şey, bunu diyorum.
siz, ben, biz bir gün bok yoluna niyazi olabiliriz. ölmek zor belki, öldürülmek en kolayı. özür dileyenler, güvercinlerden bahsedenler, sirtaki oynayanlar, topik yiyenler, w, x,q harflerinde, onu da geçtim, seslerinde ısrar edenler, 6 köşeli yıldız kolyesi olanlar, aşık olan kadınlar, kadın olan erkekler, öldürmeyi reddedenler, gözaltındaki gazeteciler, polise kimlik soran gençler, arkadaşına üzülen protestocular, emekliler, işçiler, öğretmenler, eczacılar... hepimiz itinayla dövülebiliriz, öldürülebiliriz. birilerinin elinde kalırız. en iyi ihtimalle, bilardocu misali kurşun sektirir bir yiğit, ya da tilt oynar gibi, o kazanır biz kaybederiz. hepimizin bildiği bir gerçeği belki de cep telefonumdan bir kez daha öğrenmek koydu bana, bilmiyorum.
sonbahar'ı izlerken, hayata dönüş operasyonunu unutuşumuzu hatırladım. unuttuğumuz her şey için bir çentik atsak ya duvara... ölüm orucu sırasında vücuttaki bütün proteinler sindiriliyor bir aşamadan sonra. protein temel yapıtaşı olduğundan, kabaca özetlersek kendi kendisini yiyor vücut. sinir sisteminizi örneğin. geriye dönüş yok. geriye sadece, hangi amaç uğruna o hale geldiğinden başka bir şey bilmeyen, insan olmanın en temel gereklerinden bile uzak düşmüş onlarca insan kalıyor. wernicke-korsakoff sendromu. zeka 3 yaş seviyesine dönüyor. eriyorsunuz. ve devlet napıyor, pardon? sizi yeniden cezaevine tıkıyor. belki de 40 yaşınızda başladığınız ölüm orucuyla 3 yaşınıza dönseniz bile hayır, kaçamazsınız. her şey mümkün. 19 aralık da onun tarihi. her aya bir 19 düşürmeyi mi deniyoruz nedir. bu dava da zaman aşımından düştü. bilginize.
aşure zamanına denk geliyor 2 yıldır bu yıldönümü. helvadan daha çok severim ben aşureyi. bu ülkeyi mozaik, ebru, kek harcı vs her bir şeye benzetiyolar. ben de aşureye benzetiyorum madem. içinden nar, kuru üzüm, nohut filan atan bi aşure. geriye bulaşık suyu kıvamında bi şi kalana dek atacak herşeyi, kendini hala aşure sanacak. devlet büyükleri de "haşlanmış nohutu özlemle anıyoruz, yeri çok büyük, o bi kahramandı" filan diycek.
hollandadaki bi metin analizi ödevimde, rakel dink'in cenazedeki konuşmasının metnini kullanmıştım. çok tazeydi, bi şi yapmak istemiştim en azından kendim için, bunu yapabilmiştim. o hocam işte, hala bana haberler gönderiyo biliyo musunuz... hala benzer gazeteci cinayetlerini, dünyanın dört bir köşesinden. "çok zor geliyo" diye ek vakit istemiştim. "kötü"lerin art niyetlerinin analizi kolaydı da, öyle bir çığlığı, öyle bir sitemi en fenası, analiz etmek.. acıtmıştı çok. kendime dönmüştüm bikaç hafta. dinledikçe, okudukça, daldan dala başka cinayetlere, başka karanlıklara sıçradıkça... o ödev bahanesiyle kampa almıştım kendimi, kara haber kampına. midenizin, aklınızın, kalbinizin alamayacağı tonla haberi o ara okudum ben. biriktirdim. iyice acısın diye. yer etsin diye. ağladıkça ağladım, marisol bana bağırdı, bi o anladı belki de naptığımı, "yapma" dedi. öğlen yemek, akşam şarap getirdi. yer etsin istedim işte. ödevmiş, hrantmış... yeni bi kapı olsun, bilmediğim, unuttuğum şeylerin zehrini de yükleneyim diye. çünkü bazen sadece bilmek iyi geliyor. öğrenmek, iyileştiriyor. yine de az yaptım, farkındayım. neler ıskaladım kimbilir. ama yaptım. kendim için, o haberi aldığım andaki halim için, en çok da defne için sanırım.
68liler sergisi var ankarada. çok daha iyi yapılabilirmiş belki; ama önemli olan niyet. niceleri gelse keşke. görsek, okusak. meydana çıksa. işte orda, en fenası mektuplar. el yazıları. deniz gezmişin idama gitmeden önce oturup mektup yazdığı müdür odasının replikası var, o meşhur parka da içinde. kitaplardan, anılardan alıntılar var. insan o inanca yenik düşer. karşınızdaki bu kadar dimdikken, o kadar genç, aydınlık ve inançlıyken, kim öldürebilir ki sahi onları? siyasi düşünceniz ne olursa olsun, o kararlılık çok ihtişamlı. "öldürülebilirlik"i yenenler az işte... onlarca yıl sonra adını anmak bile suç olsa da, her yıldönümünü hatırlamayı iş edinmişler var en azından. varsın benim üstlendiğim yıldönümü de bu olsun.
ikiyüzlülükler çok ağır. bu iş çok zor yonca çalsın bi süre, olmaz mı?
canı acıyabilenler dinlesin, kendi kendilerine "aslında zor değil" desinler, umutçuluk oynasınlar.
bu blogun işi bu.
light gündem maddesi isteyenlere:
bergüzar korel'i örenbayan logosuna benzetti annemin arkadaşı.
marilyn manson- hande yener benzetmesinden sonra iki numaraya koyuyorum.
10 yorum:
68liler sergisi nerde deryik?
ah deryik ah.
defneye yazdığın o mektubu okudum ben, yeniden.
ps: beyaz benzetmişti onu örenbayana haftalar önce, ikisinin yanyana fotoğraflarını koyarak, örenbayan-bergüzar.
http://www.medyafaresi.com/index.php?hid=19426&cid=3
dide: kennedy caddesi üstündeki çağdaş sanat'ta. Bedri Baykam küratör sanırım, serginin tam adı "bir rüzgarın arkeolojik kazısı".
mermaid: orda görmüştür tahminen. ama zekice :) defne büyüdü, ankaradaki kazıları takipte. ne tuhaf şeylerle büyüyo çocuklar.
Yüreğine sağlık sevgili Deryik.
O metin analizini istiyorum. Lütfen hocaya verdikten sonra imha ettim deme.
Bence*
"Hepimiz Ermeniyiz" hezeyanına geldiniz, sonradan kullanıldığınızı anladınız, şimdide çevir kazı yanmasın derdinde: Hala aynı davayı güdmeye çalışıyorsunuz. Oysa bu yolda sadece bölücülerin ekmeğine yağ sürüyorsunuz.
Dış mihraklar, hain azınlıklar, ülkemiz üzerine oynanan oyunlar... Ezberimizde başka ne kaldı beyefendi? Dökelim hepsini de unutabilelim.
Mesela biz hepimiz Filistinliyiz diye konuşmaya başladık bahsi geçen gün bahsi geçen yerde.
Hezeyan diye bir şey yok ortada. Bir fark edebilseniz. Daha güzel cümleler kurabilirsiniz "bence"
guno: anlamadım, yani kazı çevirmek için hala aynı davanın yanında mı duruyorum? biraz tutarsız bi mantık bu. yanmasın diye kazı ateşe vermek. kullanıldığımı da düşünmüyorum, yan da çizmiyorum, kaz filan da çevirmiyorum. yazdığım yazıyı 3 kez okudum bu anlam nerden çıkabilir diye, ancak okuyandan çıkabileceğine kanaat getirdim. ben aksine, ne pişmanlık, ne hezeyan, ne kazdan bahsettim. "yaptım, yaparım, yapıcam" dedim.
bölücülerin ekmeğine yağ sürmek... dink'i vuranları karakolda türk bayrağıyla fotoğraflayanlar dururken o iş bana düşmez. beni bunun için yaftalamak da size düşmez. biliyorum sokakta bedava dağıtıyolar bu bölücü, bu uykucu, bu kıskanç şirin diye etiketleri. onun için sizden idareli kullanmanızı da beklemezdim.
hem ayrıca, benim ailem hakkında, kökenim hakkında hiçbir fikriniz yok. belki gerçekten ermeniler var ailemde? belki rumlar, yahudiler? karşınızdaki insanı kırmaktan da mı çekinmiyorsunuz? belki gerçekten ermeniyim ben? doğrudan bölücü mü oldum? ah öyle olsa bilirdiniz ama di mi.. hem öylesi daha mantıklı olurdu: yoksa niye savunayım! türkiyedeki bütün azınlıklar bölücü de diğer ülkelerde azınlık durumundaki türkler konu olunca kıyametler kopuyor. batı trakyada okullar kapatılmış! aman tanrım! ama heybeli açılamaz çünkü onlar iç mihrak! gider bu böyle.
aslında evet, bahsettiğim ağır ikiyüzlülük bu.
n7e: bilgisayar çöktü, analiz gitti. üzgünüm leyla.
Anlaşılan biraz özensiz bir yorum yapmışım. Hepimiz Ermeniyiz cümlesini tırnak işareti içinde kullandığıma göre ben cümleden çok cümleyi sarf edenleri kastetmişim. Artık bu konuyu siyasi yönünden çok insani yönüyle savunduğunuzu görüyorum işte bu çevir kazı olarak nitelendirdiğim durum.
Hatta belki bu yorumumda kazı çevirmek örneği olabilir.
Sayın Deryik, milli bir mesele savunulacaksa önceliğin kendi milletinde olması doğal ve mantıklı değil mi? Benim ısrarla karşı çıkmam: Kendi milletine zarar verebilicek, başka millet davalarına gösterilen sempati. Sizce bu ihanet değil mi?
Belki de farkında olmadan böyle bir sempati olabilir. Nitekim bilmemek değil öğrenmemek ayıptır. 23 ocak 2007 günü cenaze törenine katılanlar o pankartlarla siyasi olarak kullanılmadı mı?
Mesela bu elim olayın yıl dönümüne yaklaştığımız günlerde başlayan bir kampanyaya dikkatinizi çekmek isterim. "Ermenilerden özür diliyorum imza kampanyası" Bu konuda Er?meni Meydanı başlıklı bir yazım var. Lütfen oradaki uyarılarımı dikkate alıp söz konusu siteyi siz inceleyin. Görüceksiniz imza atanların büyük çoğunluğu insani sempatiden imza atmış ancak konudan habersiz.
Bir zamanlar, İstanbul'daki ilgisizlikle beslenip, kolayca elden çıkmış bazı topraklarda yaşayan bir azınlıktan olduğum ve tarihin tekerrür ettiği kaygısını taşıdığım için bu konuda hassas olmam doğal ve mantıklı değil mi?
tabii ki olay siyasi. uğur mumcu ve abdi ipekçi cinayetleri gibi. ahmet taner kışlalı gibi. benim savunduğum siyasi yön milletlerarası hukuk ve politikayla alakasız, insanlararası ilişkilere dayalı, ırkçılık karşıtı bir siyaset. bu ülkede ırkçılık yüzünden, düşünceleri beğenilmedi diye ölenlere saygımdan. pankart taşımak devlet suçu değil. bakın bugün de ermeni aydınlar asala için özür diledi. tamam mıdır, eşitlendik mi artık? oldu mu? şimdi biz bu özrü alıp karşı silah olarak kullanabilir miyiz?
milli mesele arıyorsanız, TC vatandaşı bir ermeninin etnik kökeni yüzünden başka bir TC vatandaşı tarafından öldürülmüş olması, katilin devlet düzeyinde korunmuş olması ziyadesiyle milli bir meseledir. o adam başka bir milletten değildi. zira benim bildiğim kadarıyla TC vatandaşı olmak, bu milliyete ait olmak için türk oğlu türk olmak gerekmiyor. öyleyse ben de bu milletten değilim tahminen. nasıl ki batı trakyada bir türk öldürüldüğünde bu yunanlıların milli sorunu olmalıysa, burda da bir ermeni gazeteci gündüz vakti vurulduysa bu milli bi sorundur, siyasi bi sorundur ve evet duygusal tepkiler de verebilirim. yani bu adamın öldürülmüş olması bu millete zarar vermiyo mu? milli bi sorun değil midir? polisinden jandarmasına bu adamı gözden çıkarıp organize bi şekilde göz yummuş olmaları, rica ederim yani, milli siyasetin dışında mıdır?
başa dönersek, düşündüğünü söylediği için birkaç ırkçı tarafından öldürülen bir adamın cinayeti tabii ki siyasi bir meseledir. vatanı bölen dış mihrak meselesi değil, vatanın içinde evlatlarını birbirine kırdırma meselesidir. sonuçtan çok sebep önemli. yürüyüş oldu, pankart taşındı, bu bi sonuç. nedenini niye düşünmüyoruz? niye yürüdüler? o adam niye vuruldu? esas siyasi ve sosyal sorun burda. pankart taşıyanlar siyasi oyunlara alet edilmişlerse... ki bence edilmediler; ama edildilerse de, bilin ki çok daha büyük bi siyasi oyun o cinayette yatıyor. hangi başka millet davası yahu? ölene üzülmek, öldüreni, gizleyeni ifşa etmek istemek. bunlar bu ülkede oldu. adı hrant değil fırat olsa tamam mıdır, desteği hakeder mi o zaman?
tarih tekerrür etmez, çünkü aynı suda iki kere yıkanılmaz. tarihin tekerrüründen o kadar çekinseydik iki üç yılda bir bir gazeteci vurulmazdı. hassas olmanızı anlıyorum ama aynı hassasiyeti bu konunun özüne de göstermenizi beklerdim. ermenilerden geçen her yol 1915'e çıkmıyor. bunu böyle görmek isteyen türkler de ermeniler de var ama maalesef, böyle değil.
Yorum Gönder