8 Ekim 2011 Cumartesi

plüf

iyileşiyo muyum ne? beyin gücü, ıhlamur, ilaç, pastil, boğaz spreyi ve sürekli çay-ayran-portakal suyu. sonra geçen akşam eve gelince inanamazsınız: tavuk suyuna çorba! ev arkadaşımı mutfak önlüğü içinde bana hayat iksiri hazırlarken gördüm. bir ipek ongun kadınıyla aynı evi paylaşmanın dayanılmaz lezzeti. eve gelirken yemeksepeti'nden çorba siparişi vermeyi düşünüp yarısı yolda dökülür diye vazgeçmiştim. öyle bir kutsal kaseydi yani.

bavul yaptım, umarım becerdim. genelde fena değilimdir ama bu sefer soru işaretli. 31 derece olup gök gürültülü sağanak yağışlı bir yere ne giyilir ki? ayakkabı kutularından çıkan nem alıcı zımbırtılardan elbise yapsalar keşke. neyse işte, böyle saçma şeylere kafa yoruyorum..

akşamları tüm vaktimi aynı kanepede oturup,  peşpeşe giden polisiye dizileri izleyerek geçirebilirim. bu ara akşamlar böyle: boş boş, cinayet ve kayıp vakaları seyrediyorum.

selahattin demirtaş, başbakan'a "Bildiğin Gibi Değil"i göndermiş. okusun diye. bence, şu destursuz politikacılar dünyasında, bu ara yapılmış en incelikli hareketlerden. kitabı okuyanların da söyleyeceği gibi, benim de bildiğim gibi değildi sahiden, evet. bildiğimi sandıklarım, bilemediklerim gibiydi. bilemediklerimle arama nasıl bir duvar, nasıl böyle sessiz, görüntüsüz, kokusuz bir duvar örebilmişler? benden, senden, bizden, nasıl saklayabilmişler bu kadarını? ben niye bilememişim? ben küçüktüm hadi. özür mü ki bu? benim yaşıtlarım neler neler görmüş, yaşamış, bilmiş. benim ne farkım, ne ayrıcalığım vardı da fanuslarda korunmuşum? kim, ne hakla, beni neden korumuş? kim bu çaresizliği giderebilir ki, kim bu geç kalmışlık hissini geçirebilir şimdi? bu kadar ikilik, bu kadar bilmeyiş, bu kadar duyuramayış bu ülkeye fazla. başbakan okur mu kitabı, bilemem. heralde özetini çıkarırlar ona.

ofiste ellerim, evde de ayaklarım donuyor. güneşli yaz günleri bittiyse, n'olur artık sıra kaloriferli sonbahar günlerine gelsin.

daha önce de söyledim sanki: iş için e-mail gönderirken "tşk derya hn, svg" yazan kadının dünyayı kurtarma ihtimaliyle yaşıyorum ben. yoksa niye yani, niye biz öyle dünkü ergenler gibi, sivilcelerimiz sönmemiş gibi, elimizdeki smartphone'a parmaklarımız sığmıyormuş gibi tasarruflardayız? aah ah.

 2 haftadır filan, wall street işgali var. amerikalılar da kendilerince bir şeyler yapıyolar efendim işte, ülkenin dört bir yanından yardım yağıyor, kamp kuruluyor. ispanya veya şili olunca (hele ki başlarında genç ve güzel kadınlar olunca) zevkle yer veren medya (tabii ki o kadınların boy boy fotoğraflarıyla), ABD olunca çıt çıkarmıyor.

bugün uçuş! saçımı kestireyim de singapurun nemiyle mücadelem kolaylaşsın. 31 derece diyodum, 39 derece hissediliyomuş. su kabarcığına gidiyorum galiba.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker