bi kere, ben çok üşüdüm. dün başladı. pinhani konseri pek bir güzeldi. üstelik ben kavak yellerini de izlemediğim için hiçbi şarkısından öğh gelmemişti. kendileri öncelikle "bilet parasının hakkını ziyadesiyle veren grup" olarak kayıtlara geçti. 3 saat arkadaş, tık demediler. sonra çıkışta çok üşüdüm ben. sabah güneşliydi, acelem vardı. zaten doğuya bakan bir odam var ve buna alışık değilim, sıcak sandım. meğer rüzgar fenaymış. 4 saat sokaktaydım, yine üşüdüm. şu an boğazım batıyor; ama hasta olma gibi bir ihtimal olmadığından, yaşasın yaseminli yeşil çay.
dansçı/ jonglör/ tahtabacak vb gösteri gruplarının kıyafetlerini düşününce, hep bir ucuzluk var. "fosforlu yeşil renkli saten kumaş" diye özetleyeceğim bir zevk hakim: parlak olsun, canlı görünsün, tamamdır. ama işte fosforlu yeşil renkli saten kumaş pek şık bir şey değil, sadece ucuz. ilkokul piyesi malzemesi. çok maharetli bir ekibin var diyelim, ama kostüm tarafını fosforlu yeşil renkli saten kumaşa teslim ettiğinden, bir albenisi yok. şu ara saçma sebeplerle bu şekilde toplamda 300 kişiye yakın gösteri ekibi seyrettiğim için söylüyorum. yabancı ekiplerin en çok para ayırdığı şeyse tam tersine, kostüm. adam sadece dursa bile enteresan yani. bi versiyonu da "prenses elbisesi" mesela. ah o plastik dantelli eteğin kısmen sökülmesi, boncuğun payetin dökülmesi..yani bu işe girerseniz, sermayeniz kostüm, ben diğim sağa. beceri zaten çalışmayla oluyor. bi de mimik yok bizim ekiplerde. bi gül, bi eğlen, bi sataş. olduğun yerde pilli bebek gibi 19 mayıs hareketleri yapmakla gösteri olmuyor, üzgünüm. zaten etkileşime girmeye utanan bi seyirci var, bari sen arsız ol. . neyse ya. çok uzadı bu paragraf. bit.
sonra çok üşüyünce pera. karaburçak'ı fazlasıyla merak ediyodum, hop içeri. boşken ne güzel yersin sen pera. boş olunca da gerçi "zaten boş" insanları türüyor, telefonla konuşuyor, sakızını balon yapıp patlatıyor filan. kimse bana yaranamıyor, neyse. mor mor mor.
ankara bu ara iki kere öyle bir karşıma çıktı ki, bi an için kendisinden hoşlanmaya başladığımı düşündüm. biri karaburçak. Turan Erol'un 1970'te dediği gibi: "Ankara akşamlarında, akşamın geceye dönüştüğü saatlerde, damların bacaların arkasında karaburçak moru gördüğünüz olmadı mı?" tam öyle işte, puslu ankara alacakaranlığında gök, pembeli, turunculu ve bolca morlu olur ya hani, en güzel hali.
ankaraya duyduğum hislerin en güzel özetiyse, dün çotonk diye karşıma çıktı:
"Ne kadar kasvetli olursa olsun kendine has bir taş yapı görkemi vardı Ankara’da. Meydanları olan bir kentti. 15 yıldır boncuk mavisi ve ‘Maşallah’ yazısı asılmış bir şehre dönüştürülmeye çalışılıyor. 15 yılda şehirlerarası yolun ortasında adalara dönüşecek. Her taraf otoban gibi. (...) Benim ortaklaşabileceğim kısmı Barış’ın yazdığı ya da özlediği Ankara. Ankaralılık artık bir tür Ankara’yı özlemeye dönüştü." demiş Fatih Al. görsem sırf bunun için gidip elini sıkıcam. resmen ankarayla ilişkimi özetlemiş, mis gibi. ben o şehrin dönüştüğü şeyi sevmek istemiyorum. hatırası baki kalsın. yani istanbul kedi ve martıysa, ankara köpek ve kumrudur bir yerde. bu hatıramın yerine misket kedisi ve fayans kuğusu koymak istendiği için, reddediyorum.
*
"sen ki her daim bi itiraz halindesin deryik, bugün sinire kesecek hiçbir şey olmadı mı?" diyebilirsiniz. öylesi bir durum bu blogun doğasına ters (yazar burada hayatınızdaki tüm nemrut, gri bulutları yüceltiyor). neyse, ÇED muafiyet listesi düştü resmi gazeteye.
hadi özet:
Yönetmeliğin en sonunda EK-1 başlıklı bir liste yer alıyor. Bu listede sıralanmış alanlardaki yapılar eğer 1993’ten önce planlandıysa ÇED raporu zorunluluğundan muaf tutulacak.
Bu tesisler şöyle:
Rafineriler/ Termik güç santralları/ Nükleer güç santralları/ Radyasyonlu nükleer yakıtların işlenmesi bertarafı tesisleri/Demir ve çeliğin ergitilmesi ile ilgili tesisler/Asbest çıkarılması ve asbest içeren ürünleri işleme veya dönüştürme projeleri/ Yollar, geçişler ve havaalanları/ Şehirlerarası demiryolu hatları/ Pist uzunluğu 2.100 m ve üzeri olan havaalanları/Otoyollar, ekspres yollar ve devlet yollarının yapımı/Dört ve üzeri şeritli yolların yapımı/Suyolları, limanlar ve tersaneler/Atık bertaraf tesisleri/ Su aktarma projeleri/Barajlar/ HES’ler/Et üretim tesisleri/Madencilik projeleri/Çimento fabrikaları veya klinker üretim tesisleri/Petrol, doğalgaz, petrokimya ve kimyasal madde depolama tesisleri/Ham deri işleme tesisleri/Turizm konaklama tesisleri/Motorlu ve demiryolu taşıtlarının üretimi
n'oldu? bakıyorum sıkılıp okumadınız? üşendiniz di mi?
tam da o yüzden, bunu hakediyosunuz şekerim. her şey mübah size. bi paragraf okumadınız ama adamlar o paragrafla sizin gözünüze sürmeyi çekti. geçmiş ossun. daha da çekecekler.
ben çok sinirli, çok üzgün, çok fenayım. kimsenin böyle bir şeyi dert etmeyişi, bu adamların bu rahatça, gözü dönmüş halde karar alıverişlerini, hiçbir şeyden çekinmeyişleri, içimi karartıyor. isli, pis, makine yağına bulanmış bir haldeyim. şimdi büyük anadolu yürüyüşüne konsantre olmuş dernekler, üçe beşe bölünüp, yetişemiyorlar böyle şeylere. bir avuç insan, hepimiz yerine debelenemiyor, onlara da adam lazım. sıra geldiğinde geç kalınmış olabilir tepki vermek için. ama yine de bilin. durmayın, susmayın, yutmayın.
şehirde manolyalar çiçekleniyor, ilgilenenlere.
*
çekilebilirsin rıfkı.
1 yorum:
ah deryik, bir de nisyanla malul memlekette yüzsüzlükten zerre gocunmamaları yok mu; başkası adına utanmak ne sinir bozucu halbuki, off!
AK Parti'nin bugün açıkladığı seçim beyannatındaki 5 büyük vaad arasında 'yaşanabilir şehirler ve yaşanabilir çevre' var. cidden var. hangi kameraya gülümsüyoruz?
Bu başlık altında sundukları arasında ise üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, bir de başbakanın "Galataport ve Haydarpaşaport projelerinin önü kesildi ancak onları hayata geçireceğiz" beyannatı mevcut.
Hpimizin karşısına geçip 'naaaniiik' yapıyorlar bence, evet evet bunu yapıyorlar.
Yorum Gönder