1 Şubat 2011 Salı

voi

deniz ürünlü makarna yapıcam diye aşka gelip ayarsız elimle kazan kaynatmıştım ki o la la, ev arkadaşım akşam yemeğini henüz yememiş, bana eşlik etti. makarna da fena olmadı hani. sonra imzalı kitabımı okşadım, lemanın bininci sayısı da elimde. daa nossun. ev haftaiçisi.

market alışverişi denen nane (ben kısaca f.m.c.g), beni kozmetik reyonunda etkiliyor. sanırım bilinçaltımda kuruyup kalma, nemsizlikten büzüşme gibi dertlerim var ki, en uzun vakit geçirdiğim yer krem reyonu. yuvasına bi şiler taşıyan fare gibi, sürekli krem alabilirim. kullanım ise kısıtlı. üstelik üstlerindeki mucize vaatlerini okumuyorum bile, hani kandırılmaktan çok, resmen stoklamak. yoksa nemlendirirken dinlendiren, gençleştirirken ferahlatan bi şiler aramıyorum. arasam, markette aramam yani.

bugün ilk kez o yazıları okuyacağım tuttu, resmen sınav. biri ferahlatıyor, diğeri nemlendiriyor, öteki yumuşatıyor. aynı marka 3 ayrı ürün çalışmış. ben  kimyager olsam, önce tüm ekip bu kelimelerden aynı şeyi mi anlıyoruz, üreteceğimiz şey ne olacak, bi kontrol ederdim. nemlenince yumuşayan cilt ferahlarsa sistem çöker çünkü. belki onlar da sonradan şişeden okuyup şaşıyolardır. beh beh geyik.

indirime giren deterjan, temizlik malzemesi vs olursa ilk iş kapağını açıp kokluyorum. niyeyse, kokusu çirkin olanları indirime sokup stok eriteceklerine dair sarsılmaz bir inancım var. eğer kokusu iyi ise daha beter, demek ki temizlemiyor olabilir. iyi bir ürünün indirime girmeyeceğinden niyeyse eminim. "fırsat" yazıyor, "kazık" okuyorum.
*
bi çalışmamda, "iş görüşmesi yapanlardan ik elemanlarına tavsiyeler" sunucam.
özet haliyle, karşı atak ve el kitabı veya patlama:

birinç: lütfeniniz randevu saatinde görüşmeyi başlatınız, yoksa sahiden ne kadar istesem de kaale alamıyorum. evet yoğunsunuz, hangimiz diiliz ki? sonra yok efendim iş takibi, dakiklik, deadline üzerine on bin soru. pardon ama: az-önce-25-dakika-geç-kaldınız-ve- açıklama-olarak-sadece-gülümsediniz! demek ki sizi işe alan, beni haydi haydi alır! yani tamam müşteri ben değilim, ben en pazarlananından bi "ürün"üm, ama ürüne de azıcık saygınız olsun yahu. bindiği dalı kesen hoca hikayesi, bi bakmışın ürün bitmiş. geç kalmanıza rağmen assolist gibi alkış beklediğinizde hele, aklıma sadece kabaran hindiler geliyor. gıcık biriyim.

sonra mesela "annen baban ne iş yapıyo?" gibi, kum havuzu ebeveyni soruları da beni geriyor. "komşu mu olucaz teyze?" diycem, demiyorum. "annem emekli çilek, babamsa halen turunculuk yapıyor" demek istiyorum, cık, susuyorum. itici işte. düzgün cevap verince de "ne güzel.. çok güzel.." diyosunuz, dilim tutuluyor. nesi güzel, bi gün anliycam. şahsen, bi diğer bitmeyen senfonim: önünüzdeki kağıtta doğum yerim istanbul yazıyor. lisemi görüp "ne hoş, ankaralısın demek" diyosunuz (nesi hoş, yine muamma). "hayır, liseye ankarada gittim, istanbulluyum" deyince istisnasız hepiniz, niyeyse büyük bir açık yakalama hevesiyle "peki ya annen baban?" diyosunuz. onlar da istanbullu canım, yalan yok. ayrıca az önce ankaralılık hoş bi şiydi, ne bu gerginlik?

devam edeyim: 45 dakikanın sonunda tüm rahatlığınızla "ee, senin sorun var mı?" dediğinizde (bu siz ve sen, ayrı bir hikaye) "pozisyon nedir?" cümlesini duyunca azıcık utanıyosanız, size güvenebilirim. evet, az önce buradaki varlık sebebimizden bahsetmeyi unuttunuz, yüzünüz kızarabilir. umrunuz değilse zaten görüşme orda bitmiş, altın gününe dönüşmüş, karşılıklı bi sohbet muhabbet ooh mis.

bi de rica edicem, hani pek bi güzel çalışılmış ahret sualleri soruyosunuz ya, pozisyon/ şirket ile ilgili bunların onda biri sorulduğunda yanıt verebilir olun. mesela "en son çalıştığın proje/konu neydi?" diyosunuz, ben de karşılığında, atıyorum, "bu departmandaki en son proje neydi" diyebilirim. bi alışveriş, bi fiş yani. "ay onu tabii eöööö" gibi şeyler demeyin veya yanınızda bi bilen olsun. "şey... onun cevabı da bi sonraki görüşmeyeee! ihihi!" derseniz,topu taca atmak oluyor.
bitmez bu liste ya, of.

*
ayrımcılıkla mücadele yasa taslağı ayrımcı ise, tavuk mu yumurtadan yumurta mı balıktan?
bu seneki de 5 şubat nöbeti, en tatlısından.
ama bugün şunla bitmeli:
güvenli okul projesi kapsamında, sizin de el kadar çocuğunuz polis muhbiri olabilir, "çocuk polisi okul temsilcisi" seçilebilir ve hatta kendine özel kimliği olabilir. bu ne ya. bu bir ne? vahşet bu. şiddet.

mumcunun ipekçi için yazdığı yazıyla, iyi geceler sanal dünya.

Hiç yorum yok:

Powered by Blogger

eXTReMe Tracker