bu kızlardan biri de halk arasında sinem diye bildiğimiz su. filmlerde devamlılık hatası bulmayı seviyorsanız, prensesiniz işte tam da bu su karakteri. istemeden oluyor, su bunu hep yapıyor. devamlılık sorunu olan alan ise oje. su hışımla evde duvarı yumrukluyor, oje siyah. aynı hışımla kahvaltıya oturuyor, oje kırmızı. evden çıkıp telefon ediyor, oje yine siyah. gibi gibi, bu ve benzeri : biz de başa sarıp "oynat uğurcum"layarak oje takibiyle eğleniyoruz.
örneğin bu bölümde de su, hem cadı gülüşlü, bol fondötenli erkeklerle savaştı hem de imkansızı başardı: hışımla otel odasından çıkarken mavi, otelin kapısının önündeyken bordo, devamında bindiği arabada telefonu eline alırken tekrar mavi ve telefonla konuşurken de kırmızı ojeliydi. su, seri manikürlerin kadını. enteresan bi şekilde yanındaki diğer karakter, esmer olan neyse işte (gugıl ayşegül diyor), o hep siyah veya bordo ojeli. tüm bölüm tek renk ojeyle götürüyo garibim. aptal sarışın açık renk takılıyor, kemancı kız ise en son hülya avşar gözü mavisi sürmüştü. dizide ne kadar çok el göründüğünü de böylece anlamış oldunuz.
bu haftaki bölümde bir diğer goof için ev arkadaşıma teşekkür ediyoruz: hikaye sevgililer gününden 3-5 gün sonra geçiyor. okunan gazetedeki başlık: "dikkat! yarın sevgililer günü!" o la la.
- dikkat, deryik popüler kültür öğeleriyle eğlendi! çizgisi -
filmlerime gidiyorum, çok eğleniyorum. iş çıkışı filme gidip kafa dağıtmayı 20 gün önce akıl etseydim keşke. !f vesilesiyle, bi şekilde. sonra eve gidip vurkafayı, yatuyu. şimdi bugün mesela, yine yeniden.
saçım öylece uzuyor. kestirmem lazım azıcık. kısa saç ne kadar kabarık ve kocaman bir olasılıksa benim için, uzun saç da bi o kadar sıkıntılı. hep topuz yapıyorum, baş öğretmen ile kütüphaneci arası bi hal. neyse, bir sonraki hayatımda, saçımı kısa kestirdiğimde "dağınık ama toplu" bi görüntü elde edebilmeyi, havama hava katabilmeyi diliyorum. başka derdim olmasın.
southern comfort, meyve suyu almama tek sebep. zaten başka ne olacaktı ki. bakınız kendileri ne demiş:
sürekli boynum ve hatta omuriliğimden başlayarak tüüüüm omurgam ağrıyor. tahammülfersah bi ağrı, biri tekmeliyor gibi. süreklisürekli.
iş sebebiyle sıkça mail gönderdiğim biri var, son zamanlarda resmen sanat gibi laf sokuyor.işin fenası, laf sokması gereken kişi de ben değilim ama elinin altındayım diye bana patlıyor. en son "xxx ile ilgili dönüş" rica ettim, yalvarırcasına. cevap şöyle bi şeydi: "(bi paragraf boyunca) boksunuz, koktunuz, berbatsız, işe yaramazsınız, hüsranlardayım. ama evet, yine de derin bi nefes alıp, xxx ile ilgili dönüş yapacağım (bi cümle)". sanat değil de ne? kanuni mektubu okuyan ferdinand hissiyle ezil büzül toz ol.
mardi gras tam benlik bi şi gibi duruyo. uzaktan uzağa hep sevdim kendisini, boncuklar filan. belki bir gün.
ya hani bi kitap vardı, ka.yıp gül. 50 ülk.ede 43 di.le çevrilen ilk türk bestseller'ı. 63 hafta en çok satanlar listesinde kalmış, yazar dünya edebiyatını sarsmış hatta ama hiçbirimizin ruhu duymadı ve hatırlamıyoruz. hah işte, onun devam kitabı yazılmış. kitap kapağına bakınca kendi kendime "zaytung kişisel gelişim kitabı hazırlamış" dedim. eminim bu da rekor kırar. ne de olsa kimse dönüp de "bu ülkeler hangisi, bu diller ne, hangi listede kaldınız?" demiyor. "ben attım, siz tutun" ilmi olarak satış, pazarlama veya ne deniyorsa o.
şimdi koşarak uzaklaşıyorum ekran ve klavye. geri gelmiyciim.
5 yorum:
:) çok fenasın.
selam çet!
allah allah bişi diicem bu kayıp gül'ün yalan dolan olduğu kanıtlanmadı mı, niye hâlâ 3200 dile çevrilen best seller'ın filan filan diye yazıyor? bu ne cüret be?!
bu arada mardi gras benim de dream karnavalım yaaa !!! !!!!! !!! :( ühühühü. bir new orleans, bir de mardi gras ...
valla tüm metro durakları kayıp gül kaplı, ben de anlamadım.
o zaman bi dahaki amerika gezimizi bu döneme denk getirelim şeker?
üstelik tahtakale'den alacağımız boncuklarla işi ucuza kapatabiliriz?
Yorum Gönder