sinirden kasıldım. dışardaydım, arkadaşlarımlaydım. eve gelince, güzel haberi görecektim. tahliye olacaktı. bir şey olacaktı işte, vaktiydi. artıktı, yeterdi.
bugün ahmet'le nedim, o adliyenin o kürsünün o salonun üstünden ilkbaharda gürleyen nehirler gibi coşkuyla, saf, tertemiz, duru bir şekilde aktılar. denizlere çıkar sokaklar ve tüm akarsular. akacaklardı, çıkacaklardı. çenem, yumruklarım kaskatı. sinirden ağlıyorum. çok da iyi geliyor. katıla katıla ağlayacak başka bir şey yok hayatımda çok şükür. bu bitmeyen, bitemeyen hallere katılıyorum. gencecik insanların, sırf dürüstler diye, iyiler diye, cesurlar diye, o en mağrur ve güçlü alçakgönüllülükleriyle, bunca ay süründürülmelerine ağlıyorum. yetmez mi?
artık twitter var. biz her cümlelerini bitirdikleri an okuyoruz. nedim şener'in, ustası sedat simavi'nin ona "kalemini kır ama satma" dediğini söyledikten sonra duygulanıp fenalaştığını, yüzünü yıkamak için dışarı çıkışını, kızına karşı o güzel mahçubiyetini, ahmet şık'ın meydan okuyan dürüstlüğünü hepsini bir masal gibi, bir destan gibi okuyoruz. saklayamıyorlar.
onlar kalemini kırar, ama satmaz. onlar ve biz, bunu bilen binlerce insan, "bugünlerin yarını da var" diyerek bekliyoruz. ama çağlayanda, ama evde, ama yolda. bekliyoruz. bu ülkede herkes tesbih nedir, ne işe yarar iyi bilir. sabırla çekiyoruz içimizden dev boncuklu, kocaman imameli tesbihleri. sabrediyoruz. onlar o kalemi satmaz ya, kırmaları da gerekmeyecek. çıkıp yine yazacaklar, biliyoruz. bilmek, sabra kuvvet verir. yıldırmayı deneyeceklerini bilirken, yılmamak icap eder.
bu devlet, bu yargı, bu hükümet, bu insanlara karşı borcunu asla ödeyemeyecek. dreyfuslar varsa zolalar da var, tarih unutmaz. zaten bir şey söyleyeyim mi, omzunuzun üstündeki o yuvarlak en büyük silahtır. muktedirlerin tek korkusu, o kafanızın içindekiler, oraya sakladıklarınız, biriktirdikleriniz. biriktirin, unutmayın, hep hatırlatın. şimdi zinhar unutmama vaktidir. deve kini, fil hafızası : bize gereken tek şey, unutmamak. yazılanlar, düşünülenler, söylenenler: hepsi hatırlananlardan doğuyor.
bugün tahliye isteyenler olarak o kadar çokuz ki. o kadar çok kişi unutmuyor ki. hani denir ya "tükürüğümüzle boğarız", öyle çokuz. tükürmüyorsak efendiliğimizdendir. şükür ki, ahmet de, nedim de biliyor bunu. azmışsın, bir avuçmuşsun gibi hissettirdiklerinde, ki bunda o kadar ustadır ki muktedirler, bir düşün. iyi düşün. az olamayacak kadar çokuz. unutmamakla kuşatılmış binlerce insan, hafıza anıtı olarak her gün bu ülkenin sokaklarını karışladıkça, azim kazanacak. azimle inat arasındaki yegane fark budur çünkü. ben buna gönülden inanıyorum. umutsuzluk yalnız hissetmekle başlıyor ve biliyorum ki yalnız kalamayacak kadar çokuz.
bugün 5 ocak 2012. bugün okunması gereken tek şey, ahmet ve nedimin savunmaları. bugün hissedilmesi gereken tek şey, böylesi onurlu duruşa karşı saygı ve bir de haklı bir gurur: onları anlayabildiğimiz için.
bugün olmaz, yarın olur.
ne de olsa tesbih çekildikçe eskimiyor. elimiz kehribar kokuyor, o kadar.
1 yorum:
Kaleminden öpüyorum seni. Ne güzel yazmışsın.İçim bir doldu, bir buruldu okurken. Zaten olayların seyrine yüreğim hiç dayanmıyor. Suçsuzlukları bu denli açıkken , her şey gün gibi ortadayken çektirilen zulme bak şu insanlara.Adaletin gözü kör! (olmamalı) diyecektim ki, adaletin simgesi themis heykeli geldi aklıma. Sunay Akın'ın şiiriyle
''Beyaz adam / özgürlük gibi adaleti de / bir kadın heykeliyle simgeledi / ama elinde terazi tutan / zavallı kadın / gözleri bağlı olduğu için/ kendisine tecavüz edenin/ kim olduğunu göremedi.''Themis değilse de biz görüyoruz bu kez tecavüzcüyü(kendisi beyaz adamın memleketinde özgürlüğünün tadını çıkarıyor)Elden gelense...
Yorum Gönder