16 Ocak 2012 Pazartesi
19.01
bu sefer, ankara'da olacağım için taksim'den agos'a yürüyemeyeceğim. benim için siz yürüyün. ankara'da bir anma var mı, onu bulmaya çalışıyorum, var gibi sanki. orada olacağım.
belki de en büyük küskünlüklerimden olduğu içindir, her 19 ocak'ta canım yanıyor. 5 yıl oldu ve ben hala ilk günkü gibi, o mesajı okuduğum andaki gibi, kulaklarımın uğuldamasını hissediyorum. hani insan gençtir, genceciktir ve bu dünyayı daha güzel bir yer yapacağına inancı tamdır da, sonra bir olay yaşar ve aslında her şey zorlaşır. kırılma anı. artık o kadar genç, o kadar taze, o kadar umutlu değilsinizdir. benimki 19 ocak'mış sanırım. bireysel ölümlerin toplumsal etkileriyle yaratılan kişisel milatlar.
bazen çok şey anlatmak, laf anlatmak, dert anlatmak istiyorum. anlatırdım da. öyle koyu faşist haller var ki sahiden insanın aklı almıyor. çadırda yanarak ölen el kadar çocuğa bakıp terörist görebilenin o kopkoyu at gözlükleri mesela, azıcık inatla didişmeyi hak ediyor. sonra işte, o kırılmadan beri belki de - yapmıyorum. daha doğrusu, fark ediyorum ki azalıyor. fark ediyorum ki, yavaş yavaş, beziyorum. bezginlik, suskunluktan da beter. "hepimiz ermeniyiz" diyemeyişleri hatırlıyorum, "ama"lar, "çünkü"ler, 2 kelime yerine paragraflarca açıklamalar, makaleler; ama işte o 2 kelimeyi beceremeyişler. komik. ne var sanki, bir anlasam. bir şeyler olmadan, düşünmeden, korkmamayı anlamıyoruz. işte bunları anlatmak, yoruyor. böyle loop'a alınmış, hep aynı şarkı. hep duvar, hep toslamalar. en sinek haller. ezberden, düşünmeden sallamalar. sanki böyle bir tombala çuvalı var faşizmin, elimizi atıp bi şiler çekiyoruz, hepsi birbirinden klişe ezberler çıkıyor falımızda. bezdiriyor.
oysa ne ayıp değil mi? bak elinde ekmeğiyle, gülümsüyor cennet papağanlarına. fotoğrafa baktıkça gözlerim doluyor. ne ayıp bu bezginlikler, bu yılgınlıklar. ne haddime, bi kere? çok utanıyorum. fotoğrafa baktıkça, oradaki papağanlardan bile utanıyorum. adam öldürülene kadar bezmemiş, bıkmamış da ben, oturduğum yerden... diyorum ya, ne haddime? çok saygısızca geliyor bu halim.
belki de yanlış anlıyorum o kırılma anını, bilmiyorum. belki de bezdikçe, yıldıkça kendimden utanayım diye bir miladım oldu benim. belki de 19 ocak, utanabilmemdir, inadımdır. azıcık kendimi saldığımda batacak o dev iğnedir. nedim şenerdir sonra, 5 yıldır hiç yılmadan "intikam değil adalet" diyebilme inadından öğrendiklerimdir. n'olur, öyle olsundur.
not: fotoğrafı nerden bulduğumu hatırlamıyorum; ama çağrı videosu için buyrun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder