8 yaşında bir çocuk öldü. çünkü bi haftadır bar bar bağıran bir meteorolojiye rağmen sevgili cipinin lastiklerini kar lastiğiyle değiştirmeyen, "ay istanbulda kış yumuşak oluyor ya, 2 gün için değmez şimdi" diyen bir insan ve koskoca yokuşun buzlanacağı belliyken tuzlama yapmak için önce o çocuğun ölmesini bekleyen bir belediye ile aynı şehirde yaşıyordu o çocuk. adı muhammet. öldü.
4 yaşında bir çocuk öldü. 3 ay önce Van'da depremden sağ kurtulup, bu karda ayazda devletin onu yaşamaya mahkum ettiği yazlık çadırda ısınmaya çalışırken çıkan yangında, yanarak öldü. çünkü para topladığını gerim gerim gerinerek 7 düvele duyuran ama o parayla ne yaptığını cümle alemden saklayan insanlar; deprem sonrası koordinasyon ve afet yönetiminde sınıfta kalmış bir kızılay ve onlarca mega yatırım projesini salya akıtarak tanıttığı halde sıra Van'a geldiğinde "yok hemşerim!" diyen bir hükümetle aynı ülkede yaşıyordu o çocuk. adı mustafa. öldü.
daha da sayardım ya, içim kanıyor, içim kuruyor. bok yoluna ölme becerimizi çocuklarımıza da aktarmışız. başbakan ne kadar gururla gülümsüyor: çoğalmamızdan memnunmuş. istediği kadar ölen ölsün, stoklarımız sağlam yani. sizi gibi küçük sayılar ve küçük tabutlar - adınız yok. muhammet ve mustafa demeyeceğiz size, hep böyle "bi çocuk" diye kalacaksınız.
*
beni kahrediyor bu ölümler. fransan'ın bilmem ne yasasına ve ilgili tüm politikacılarına sövmek yeni milli sporumuz olmasaydı, belki çocuklarımızdan vazgeçişimizi konuşurduk. mesela mersin'de bir cenaze törenine katılan 17 çocuk açlık grevinde. çünkü şimdi cezaevindeler. evet, ölen PKKlıymış. bu çocuklar da otomatikman nefret listenize girdi değil mi? ablasının, abisinin mezarına gitme hakkı bile yok, onu canından çok sevme hakkı yok bu çocukların. Mersin'de 1 yılda 120 çocuk tutuklandı. bu çocuklardan 17'si, haklarında 3 aydır hiçbir iddianame hazırlanmadığı için öylece gözaltında tutulmalarına itiraz ediyor. açlık grevindeler. onlar en azından çabalıyor: haklı çıkmaya değil, hakkaniyetle yargılanmaya.
oysa biliyoruz ki onlar da ölebilir. bok yoluna ölenlere bağışladığımız o pek kıymetli "yazıııık"ı onlara bahşetmeyiz üstelik, pis mihraklar. çocuk değil, insan değil, isimsiz sayılar. sapır sapır dökülüyor, gidiveriyor çocuklar. her biri için kafamızdan bir tutam saç yolmadıkça, anlamayacağız. hoş, şimdi bu ülkenin bir yerinde her gün yeni bir kafatası çıkıyor topraktan. belki onlardan biri de çocuktu, değil mi? bizim en eski tarihimiz bu vazgeçişler. o kadar eski ki alışkanlıkla gelenek arası bir dehlizden geliyor, boynumuza asılı sallanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder