geçmişe hınçlanma- kinlenme kotamı 18'imde doldurdum. sebebi de şuydu: ileriye bakmanın, bilinmezin zorluğundan kaçanlar geçmişe, ne olduğunu bildikleri şeye sövmeyi seçiyorlardı. bahsi geçen konu atlatılmaz travmalar da değildi; sadece bitmeyen bir kin, hınç. bu "geçmişe sövme konforu"na sığınıyor, çıkmak bilmiyor, yeni bir sayfa açamıyor, adını da mağduriyet koyuyorlardı. ben bu bahsettiğim konfora sığınmama yeminini de yine aynı yaşlarda ettim. ondan önce veya sonra pek yemin de etmedim zaten, sevmem.
o yüzden işte, benim işim bazen zor blog. bazen. olanı biteni düşünmemek, takılıp kalsam bir ömür kalakalacağım (ve bunun da aslında normal sayılabileceği) şeyleri beynimin en ücra köşesine emanet etmek, hissizlikten bir güç kalkanı elde etmek, zor öğrenilen; ama çabuk alışılan bir şey. yoksa geçmezdi günler, gelmezdi güzellikler, devam etmezdi hayat.
*
işte bu alışkanlığın minik, hıçkırık gibi aralarında, bir ufak çağrışımda, belki bol rüyaları uykuların sabahında, bazen kaskatı kesiliyorum. sonra, o sinirin tam ortasındayken, niyeyse her seferinde şu geliyor aklıma:
yaşım 5. hayatımın ilk ve son bale gösterisine iki gün kala, adım çalışıyorum. yemek sonrası annemlere göstereceğim, beceremedikçe sinirleniyorum. gülemiyorlar, teselli de edemiyorlar; çünkü ben sinirli, inatçı ve tütülüyüm, alt dudağım titriyor. o tütüyü "aptal şey!" diye çıkarıp odama kaçmama beş var. iki ayağım dışa dönük bir pozisyonda, baştan alıyorum sürekli.
derken... kocaman göbeği, top sakalı ve beyaz at kuyruğuyla turşu nejat, dedem, salonun orta yerinde benimle bale yapıyor. yaşı 63. gülerek sofradan kalkıyor, yanıma geliyor, aynen benim gibi basıyor ayaklarını. sonra müthiş bir özen ve azimle adım sayıyor:
-adııım at, adııım at.... döööön.
dedem, o ağır abi halleriyle meşhur, gür sesli adam, o kadar komik bi halde ki herkes gülüyor. üzülmüş gibi yapıyor. üzülmesin diye ona doğrusunu öğretiyorum. gösteri günü sürekli dedemi düşünüp gülüyorum kendi kendime, neşeyle beceriyorum hepsini.
yeni farkediyorum ki bu anı benim kozalarımdan. sakinleşme, normalleşme, "hatırlama" sığınaklarımdan. bunu düşünüyorum; parmak ucunda dönüşünü, ellerini zarifçe sallayışını ve göbeğini tutuşunu, gülüyorum. her şey olması gerektiği gibi devam ediyor.
*
o yüzden blog, incir çekirdeğini doldurmayacak olaylara üzülmeyi, sinirlenmeyi, hırslanmayı, kinlenmeyi çok ayıp buluyorum ben. gün içinde saman alevi gibi parlayıp sönmelerden bahsetmiyorum, o insanlık hali. ben bu ufacık meseleleri bitirememekten, bir türlü atlatamamaktan, takılmış plak gibi dönüp dönüp varlığını buralarda aramaktan bahsediyorum. lafını bile etmemeli insan. ben kendimden böyle gördüm, böyle bildim. bunu çok zor; ama çok iyi bir şekilde öğrendim.
özetlemek gerekirse: adım aaaaattım, adım aaaaaattım ve döööööndüm.
öyle yapmalı insan. ayıp etmemeli.
2 yorum:
bugün birisi ufacık bir meseleyi bitiremediğinden, incir çekirdeğini doldurmayacak olaylara üzüldüğünden beni o kadar kırdı o kadar canımı acıttı ki, şunları benim yerime yazmışsın gibi.
cometa: arada bir, herkese lazım.
Yorum Gönder