evde hiç olmadığı kadar vakit geçiriyorum. ev arkadaşımın il sınırı ötesine seferi sebebiyle bu haftasonu ev ve ben, bana misafirdik. temizlik mesela, hop bitiveren bi şi. salon salomanje köşkümüzün batı ucunda prize takılan elektrikli süpürge doğu ucuna (neredeyse) yetişiyor. haliyle yani, pek bi iş değil. sonra dizi filan izliyorum. o da bi saçma. kitap okuyorum, okuyorum, okuyorum. skype güzel şey tabii, bi de skype. sonra aa gün bitmiş, göz mesaisi.
muh.teş.em yü.zy.ılı seyredince insan evrime inanıyor. teknoloji gelişmiş ve biz tüm 6. hissimizi kaybetmişiz, gerek kalmamış. sarayda kadınlar içine doğma sistemiyle naklen savaş alanına bağlanıyor. gemiye top atılıyor, ah biri bayıldı, 2 adam boğluyor, ah birinin nefesi kesildi. kimsede de en ufak şüphe yok. hürr.eme "kanuni öldü" diyolar, "ölmedi, kalbim biliyor" diye yanıt veriyor. rodosta namaz mı kılınıyor, vatikanda tavandan süsleme yere düşüyor, yine naklen bir "rodos düştü" mesajı bu. misal, eminim o bıçak da saplanmayacak, çünkü pargalı bir cellocan, hemen titreşerek hissetti. atalarımız cep telefonu olmadan da anlık iletişimi sağlarken siz daha hala 3G mi 4G mi filan. peeh. dizi de yazdım, oldu bu blog. tam oldu.
dün ben görev icabı eğlendim. fena da olmadı gerçi ama mart dokuzlarına saygısızlık etmeye gelmediği bir kez daha ispatlandı. canım mart dokuzları.
az önce cas.ita ma.ntı, favorim olan t.rio'yu paket servisle gönderememelerinin açıklaması olarak "ona uygun 3 bölmeli servis kabımız yok" dedi. haklı mı, evet. ikna oldum mu, hayır. aç mıyım, çok.
şu kadar makyaj ürünü içinde en şaştığım şey oje. "parmaklarımın ucunda tırnak diye bi şi var, neden bordo olmasın ki?" hiç normal değil.
bugün hiç olmadığı kadar su içtim. delice içtim. hala içiyorum, kendimden korkuyorum. sabuş hep "allah soğukla, açlıkla terbiye etmesin" der, ben ona bi de susuzluğu ekliyorum.
*
bazen gazetelerde filan bazı yazılara içim acıyor. çok iyi niyetle yazılmış oluyor ama yazanın seçtiği bazı laflar tam da o ah çok karşı olduğu şeyin göbeğinden bildiriyor. niyeyse üzülüyorum. mesela radikalde bursada öğrencilere yönelik tacizle ilgili bir yazı vardı, gencecik bi kadın öldürülmüş. haberi yazan kişinin erkek olduğunu nasıl anlıyoruz? şundan: "giyim kuşamı frapan değil". kurbanı arkadaşları nasıl bilir, sorusuna yanıt bu. sonra diğer öğrencilere sorulmuş olay. ecem, gizem filan yorum yapmışlar. akabinde: "başörtülü öğrenciler de aynı tehlikeden şikayetçi". ah, isimsiz ve hep aynı fikirde olan başörtülüler gizli örgütü DE korktuğuna göre, demek ki başını örtmeyenlere has bir korku değil bu! öyle olsa ne olurdu acaba? kurban frapan giyiniyor olsa ne olurdu? hem "frapan" ne kadar da öyle olmadan da öyle bir kelime değil mi? "dekolte" demiyor mesela, "açık saçık" demiyor: en hassas tercihlerin kelimesi, frapan. hem yazı o kadar da kadınların yanında ki, gözümüze batmamalı. oysa erkek diliyle ne söylendiği çok farketmiyor, dil yine erkek dili. bunun doruğa çıktığı nokta şu:
Şişek, Görükle’de fuhuşun ve uyuşturucu satışının da olduğunu savunuyor. Afiş Cafe’nin ortaklarından Emrah Özer de “Öğrenci olmayan bazı genç kadınların Görükle’yi mesken tuttuğunu biliyoruz. Onların yaptıkları da hemen öğrencilere mal ediliyor” diyor.
haber içinde bolca yorum varken, esnaftan gelen bu yoruma itiraz gelmiyor. "kadınların öğrenci olmayanları" eşittir "seks işçisi" olduğu bir denklemde, 4 yıllık öğrencilik sonrası bu kadınların ne yapacağının bilinmezliği, belki de sorunun ta kendisidir? esnaf o kadınlara "öğrenci" olduğu sürece mi tahammüllüdür? ne bileyim enis bey, belki onlar da sadece giyim kuşamı frapan olan ama seks işçisi olmayan kadınlardır sadece? veya ne bileyim, seks işçisi kadınlar da görükle'ye garezlenmiş dış mihraklar değildir, hem zaten birbirleriyle de sevişmiyolardır neticede? kurban bir kadını korumak için başka bir sebebin kurbanı bir kadını suçlamak, tuhaf bir tercih.
dedim ya, yazı gayet iyi niyetlerle, bir soruna parmak basmak için yazılmış. ne güzel. ama işte yazı bitince "bunu yazan bir erkek" diye bağırıyor ya, ben bunu görememelerini anlamıyorum. veya bana yaranılmıyor.
*
yarın isteyene nevruz isteyene newroz; yeni gün. ruz, roz, roj, ruy, leuk, licht, light. yeni ışık. insanlar için bundan daha güzel bi ortaklık yok bence. birbirimize girmeden de baharın gelişine sevinebiliriz. evet evet, bunu becerebiliriz sahiden. beceremeseydik tarım yapmak pek monoton bir iş halini alırdı sanki şeker. varlığımıza saygıdan, becermeliyiz.
1 yorum:
Deryik,
Ali haydar'ın babası kürt, annesini rum alevisi ya; ilk kez nevroz başka güzel geçti.
Sabah "newroz piroz be" ile,
öğleden sonra nefes ile,
akşam da benimkilerle bahar yemeği ile kutladık. Böyle bir şey miydi hayal ettiğin?
izumi
Yorum Gönder