terzimle kavga ettim. keyifsizim. esnaf kapışmalarında esnafın bi kaybı olmaz, biliyorum.
ayın 12sinde dünyanın en basit dikişini yapacağı iki parça kumaş verdim, bi de 3. çetrefilli bi şey var ki acelesi yok dedim. 1 haftaya biter mi dedim, on gün istedi. kumaş, astar, model olarak kullanacağı elbise filan, hepsi benden. on gün sonra gittim, yapmamıştı. kız istemişler. başlamamış bile. kalfası 2 güne olur, ararız dedi. 2 gün geçti, aramadı. bugün yine gittim. yani ayın 28inde. bakınız 16 gün. "hı evet elbise. 30una anca" dedi ters ters. ben de yuh dedim. çünkü tatile gidicem ve hakikaten, tuvalet diktirmiyorum. telefon bıraktım, lütfedip söylemiyo.
düzenli müşteri olarak böyle zamanlarda anlayış göstermeliymişim. evet. böyle cümleler beni benden alıyor. "düzenli müşteri olarak, özür bekliyorum" dedim. telefon bırakmışım, 2 kez uğramışım, binbir rica etmişim. cık yetmiyor. fazladan 1 hafta daha öylece bekledim; nişanı varmış. nişanı bana takmadığından, mel mel suratına baktım. yola çıkıcam, 2 tane dümdüz, pamuklu kumaşa hakikaten yine dümdüz dikiş çekecek, üçüncüden vazgeçtim. pareo elbise gibi bi şi, tepede deliği var, kafamı sokuyorum. öyle basit. becersem kendim yapıcam. 18 gün süren bi macera olmamalı.
bi de üstüne ben nişan vakti arıza çıkaran "düzenli" mendebur oldum. "bana bunlar ne zamana lazım, çarşamba uygun mu, tatile mi gidicem, burda mıyım, sormuyosunuz bile" dedim. yaz bitecek ben elbise sayıklıyorum. "ütüm bozuk bugün" dedi. yani gerçekten aptal oluyorum böyle geçişlerde. ara dikiş için ütü lazımmış meğer. son dakikaya bırakılan işler böyle lanetlenir işte; ama niyeyse ben azarlanıyorum.
bıkkın bi şekilde "anlaşıldı, aliym kumaşları, kalsın" dedim. "siz zaten geçen hafta kalfama ustaya güvenmiyorum demişsiniz" dedi. "e neyinize güvenicem pardon, hep gecikme, telafi derdiniz yok, özür bile dilemiyosunuz" dedim. "böyle iş yapamayız" dedi. allahım 45 dakika boyunca tekerlekli bi saunadan çıkmışım, tek istediğim dandik iki elbiseyi giyeceğim o tatili hayal etmek. kumaşı satın alırken bile "deniz kenarında ne güzel olur ifil ifil" diye hayallenmiştim. elbiseleri evde deneyip saf saf gün saymak filan niyetindeyim. o iki elbiseyle bavula başka bi şi koymam gerekmiycek, öyle yazlık ve tiriller. gayet basit bi kadınım ben yani, bununla günlerce mutlu olucaktım. karşımdakiyse böyle diken diken etti beni.
film koptu. "son 3 seferdir, iş her seferinde gecikse de laf etmeyecek kadar; ama kendim söz verdim diye seller gittiğinde bile saatinde burda olacak kadar düzenli bir gerzekliğim var. yetmiyor, yine de gelip iş bırakıyorum, 1 hafta gecikiyor ve niye 2 gün daha beklemiyorum diye azar işitiyorum. anlayış bekliyosanız, kalfanıza iş öğretirsiniz, sabahlarsınız veya en baştan 'yetişmez' dersiniz, ben de başımın çaresine bakarım. cümlealem nişanlanıyor ama zaten ustalık özel durumlarda işi aksatmamakla oluyor. bana mı nişanlandınız? ya ben bu elbiseyi nişanımda giyeceksem? o zaman nolucak?" dedim. başka şeyler de saymış olabilirim. dırdır düğmeme bastı. iş yapamazmışız. breh breh. elime kumaşlarımı tutuşturdu, ben de "18 günde istanbul alınırdı" dedim son laf olarak niyeyse. saçma oldu evet.
sonra bi parçayı orda unuttuğumu farkettim. az önce aradı kendisi. "burda kalmış bi şi" dedi. evet dedim çarşamba gelip alıcam. "özür dileriz" dedi. kumaşları eksik poşetlediği için ama! hırrr. ben yarın yeni terzi bulmazsam, bu işi bi çabuk halletmezsem noliym. o elbiseler dikilecek ve giyilecek.
tatil hayalimin bi parçası. yoksa banane. deniz kenarı ifili olucak işte. yapıcam. saplantıysa da öyle.
tatile hasret bırakanlar utansın.
levent- etiler tarafında makul fiyatlı, iyi bi terzi bilen? mutsuzum abidin.
not: belediye otobüslerinde 2 durakta bir içeriye köpüklü su sıkılmalı. hatta muavin tellaklık da yaparsa bence nihayet o ter kokusu geçebilir.
6 yorum:
çok basit bir şeyse, getir ben dikeyim sana...çetrefillinin sorumluluğunu almam ama... dikiş makinesi var ya bende :)))
ben de basitin basiti bir iş için gittim yeni taşındığım yerde terziye. 2 pantolon var, ikisi için birer dikiş geçecek. 40 tl dedi.
gerisin geri çıktım.
makina mı almalı ne?
iyice ellerimiz armut topluyor ondan sonra böyle olaylar yüzünden de iyice fitil oluyoruz.
belediye otobüsleri konusundaki isteğini minibüsler için de ben genişletelim diye rica edicem :(
1 Sibel Arna sendromu mu olmuş diyecegim ama terzi hiç alan bırakmamış, nerden tuttuysa makasla orda elinde kalmış.
neresi sibel ar.na anlamadım? yanlış alarm, evet. her emek-ücret ilişkisi si.bel arna'ya çıkmıyor maalesef. terzinin alan bırakmasına gelene kadar, ben zaten terziye bi hakarette bulunmadım. sınıfına, konumuna, alışkanlıklarına da laf etmedim, köle muamelesi de çekmedim.
vaktinde yapması gereken (ki o vakti de kendi belirledi) kolay bir işi, nerdeyse 2 katı zamanda yapıyo ve özür dilemiyo. buna sinirlenmekte sınıfsal bi şi yok. adamı sırf benden daha alt bir sınıfa ait bir emekçi diye hoşgörseydim, esas bu "kontr-sibel arna" bir tavırla aşırı romantik bir "acıma" olurdu bence. bu da ayıp. di mi? bana mı öyle geliyor?
emeğe saygım her zaman var; ama sırf emekçi diye birinin beni salak yerine koymasına da he diyemeyeceğim. kendi emeğine de saygı duymalı insan. ben de ağaçtan para toplamıyorum neticede, arna tipi bir hayatım yok.
siben arnalık bi durum olmaya müsait bi konu ama değil. bi' ima bi' taşlama yok.
Kimse yaptığı işi sevmiyor bu ülkede ve bu yapış (ya da senin durumunda yapamayış) şekillerine de yansıyor. Bahsettiğin meseleye benim de tahammülüm olmaz, hatta gündelik hayatta en sinirlendiğim şeydir bu. Para bozmaya nazlanan kasiyeri de sevmem, öğrenci işlerinde ağzında sakızıyla çok basit bir işlemi sakız gibi uzatan kadını da. Pilot olmak istiyorsan be kadın, terzi olma! Ha yok terzi oldum ben diyorsan da uçma!
Yorum Gönder