çizebilseydim eğer, kalemle ya da bilgisayarda filan, şunu çizerdim: aklına gelen bölük pörçük fikirler birer çakıl taşı şeklinde, ayağına bağlı olan bohçada biriken ve yürüyemez hale gelen bi kız. anlaşıldı mı ki böyle yazınca? yasemin mori'nin klibini düşünün, onu birileri tutmuyo da, fikirler sarkıyo üstünden başından, ufak ufak birikip kocaman bi ağırlık oluyolar filan. damlaya damlaya dert olur gibi. neyse.
işte ufak tefek, ikircikli fikirciklerimi hayata geçiriyorum. buna at boncuğu almak bile dahil. çok hayati fikirler diiller ama sanki bu fikircikler hayata geçerse, kendime verdiğim söz yumaklarını tutarsam, çok süpersonik şeyler olucak. o bohçadan bi çakıl taşı atınca, teker teker hafifliycem, adım atmam mümkün olucak. çakma bi karma felsefesi yani. mesela bunlardan biri, nalbura gitmek. bildiğimiz nalbur, niyeyse evin etrafında yok hiç. öyle işte. karton almak sonra. pırtık pırtık. hatta bakınız benim şu yukarda bahsi geçençizim, çizgiroman tadında da olabilir: kız bi bileğine bağlı olan çakıl taşlarını ata ata sonuna gelmişken diğer bileğine bağlı olan kayayı fark eder, aslında hareket etmesine engel olan şey odur tabii ki. nıhahaha.
bi şiler, bi gelişmeler oluyo. orta ve uzun vadelik. kısa vade istiyorum gerçi ben ama bakkalda kalmamış. olsun. olacak. olmalı. bu olmak fiilinin her versiyonu sürekli beynimde dönüyo. olucak olucak. 40 defa dedim çoktan, kesin olucak.
hala gözüm seğiriyo. oldu bayaa bi zaman.
mecburen ne güzel bi şarkımızdır. mecburiyetten. komik bi şi kendisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder